Müzisyen, yönetmen ve yazar Zülfü Livaneli, “Livaneli’nin Penceresinden” adıyla yayımlanan söyleşi kitabında adlarını vermeden “İncil’in dili” hakkındaki değerlendirmelerini eleştirdiği Prof. Celal Şengör ve Fatih Altaylı’dan gelen tepkilere yanıt verdi. Livaneli, "En değerli insanların bile ben her şeyi bilirim tavrından kurtulması onları bilgeliğe ve olgunluğa yaklaştırır" dedi.
Livaneli, kitabında, “Akademik unvana sahip bazı kişilerin TV programlarında her konu hakkında konuşmalarını” da eleştirmişti. Kitapta isimleri verilmeden “İncil’in dili” hakkındaki değerlendirmelerine işaret edilen Prof. Celal Şengör ve Fatih Altaylı, Livaneli'nin kitabındaki eleştirilere yanıt verdi.
Altaylı, 15 Ağustos Perşembe günü yayımlanan yazısında, Livaneli’ye “Yanlışı düzelttir, kitabı piyasadan toplattır" dedi. Şengör de, aynı gün Altaylı’nın köşesinde yayımlanan yanıtında, “Akademik unvanlı bazı kişilerin televizyonlarda her konu hakkında konuşmalarına” tepkisinde “Fevkalade haklı” olduğunu vurguladığı Livaneli’nin İncil’in dili konusundaki görüşlerini eleştirdi.
Şengör, yanıtında, “Bilip bilmeden ülkesinin en önde gelen iki bilim insanının bu kadar fâhiş bir hata yaptıklarını hiçbir kontrole gerek duymadan yazması kendisini bir sanatkâr olarak boş konuşan akademisyenlerin arkasında sıraya sokmuştur" ifadesini de kullandı.
Fatih Altaylı'nın yanıtı için tıklayın
Celal Şengör'ün yanıtı için tıklayın
Livaneli'den yanıt: 'Her şeyi bilirim’ tavrından kurtulmak bilgeliğe yaklaştırır
Livaneli, Altaylı'nın bugün (18 Ağustos Pazar) Habertürk’teki köşesinde yayımlanan açıklamasında; Altaylı ve Şengör'ün ifadelerine yanıt verdi: Livaneli’nin yanıtı şöyle:
“Değerli dostlar,
İsim vermemiş olmama rağmen belli ki ‘Batı’nın Kibri ile Doğu’nun Cehli Arasında’ adlı kitabımdaki birkaç cümle sizi gücendirmiş. Bence buna hiç gerek yok. Değerli insanlar olduğunuzu bilirim elbette. Celal Hoca’yı da bizim evde çok geç saatlere kadar zevkle dinlemişliğim vardır.
Ele aldığım konu Yeni Ahit’in yazıldığı dille ilgili örnek veriyor ama odak noktası bu değil. Asıl derdim ülkemizde son yıllarda başgösteren kestirme hüküm verme zafiyeti.
Ekran dili, bilimsel dil değildir, ekranda ilim yapılamaz, sadece sohbet edilir, bir tv show’udur. Bilim kılı kırk yararak, kendinden emin olmayarak, sürekli ‘acaba’ sorusunu sorarak ilerleyen bir dal. Bunu en iyi; zaten bildiğimiz ve iftihar ettiğimiz akademik unvan ve başarılarını gereksiz yere sıralayan Celal Hoca bilir.
Ekranlarımızın unvan fetişizmini kullanarak ipe sapa gelmez konuşmalar yapan sözüm ona ’hoca’larla dolu olduğu bir dönemi eleştirmek için yazdığım yazının hedefi İlber ve Celal hocalar değil elbette. Bu isimleri onlarla yan yana koymak büyük bir küstahlık olur.
Yine de bu örneği vermemin sebebi, Hristiyan teolojisinin binlerce yıldır tartıştığı ve imanı ilgilendiren bir konuda bir jeolog hocanın bu kadar kestirme bir hüküm vermiş olmasını ona yakıştıramamaktır.
Hepimiz biliyoruz ki İsa’nın ve havarilerin dili Aramice idi. İsa vaazlarını ana dilinde verdi. Hatta çarmıhta can vermeden önceki son sözleri, Aramice ‘Eli eli lama sebaghtani’ (tanrım tanrım beni niye terk ettin) oldu.
O dönemde Filistin Yahudilerinin dili Aramiceydi. (Aramî demek gerekir aslında.) Eski İbranice unutulmuştu. Hatta havralarda çevirmen kullanılıyordu.
Havariler de o yöreden çiftçi, balıkçı, demirci gibi mesleklere sahip olan yerli insanlardı. Başka bir dili sofistike biçimde yazacak birikime sahip değillerdi. Hem de peygamberin kelamını değiştirerek başka bir dile aktarma gereğini duyamazlardı.
Dolayısıyla özellikle Matta incilinin Aramice olduğu kesinlik kazanmıştır. Yoksa havarilerden hiçbir şey kalmadığı ve İsa kelamının iki-üç yüz yıl sonra Yunanca yazıldığı sonucuna varırız.
İsa’nın Aramice söylediği sözleri niçin başka dile aktarsın havariler. Hem yapamazlar hem de günah. Tanrı kelamından söz ediyorlar.
İsa Aramice ‘Bir yanağına vurana öbür yanağını uzat!’ dediyse niye bunu olduğu gibi ana dillerinde aktarmak yerine bilmedikleri başka dile çevirmeye uğraşsınlar. Ya çeviride bu söz, ’Bir yanağına vuranın sen de yanağını okşa’ halini alırsa. Ya da aslı zaten böyle ise.
Bu durumda havarilerin yazdığı ve esas kabul edilen Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncillerinin sahte olduğu gibi bir sonuç ortaya çıkar ki bu Hristiyanlık dininin toptan inkarı anlamına gelir.
Bu konuda yazılan kitapları ve tartışmaları okumaya on insan ömrü yetmez. Gottfried Lessing’den tutun, Doğu Kilisesi patriklerinin açıklamalarına, İslam ansiklopedisinin İncil maddesinden, binlerce ciddi ilahiyatçının, kongrenin incelemelerine kadar birçok ciddi kaynak İncil’in ilk dilinin Aramice olduğunu söyler.
İslam Ansiklopedisinde konu hakkında şunlar yazılıdır:
’İnciller’in bilimsel tenkidî çalışmalarına göre Matta, Grekçe Matta İncili’nin yazarı değildir; Îsâ’nın sözlerini Hz. Îsâ’nın konuşma dili olan Ârâmî dilinde yazmıştır. Havâri Matta’ya ait olan bu metin daha sonra Yunanca’ya çevrilmiş, buna yapılan ilâvelerle bugünkü Matta İncili ortaya çıkmıştır.’
Kaldı ki Eski Ahit’in Ezra, Daniel bölümleri bile Aramicedir.
Aksini düşünmek Hz. Muhammed’in aktardığı ayet ve hadisleri Ali, Ömer, Ebubekir gibi takipçilerinin başka bir dile çevirmeye çalışmasını düşünmek kadar abestir.
Xxx
Ama konumuz bu değil, tv’lerde yarı şaka yarı ciddi programlarda bu kadar ciddi konular hakkında kesin hükümler veriliyor oluşu.
İlk ve kaynak Yeni Ahit’in Aramice yazıldığını belirten ve Goethe’nin de üstadı olan Gottfried Lessing ne diyor: Hakikati araştırmak ona sahip olmaktan daha değerlidir.
Hiçbirimiz Hristiyan ilahiyatçısı değiliz. Çay içerken, MS 70’ten önce yazılanlar doğru değildir gibi cümleler kurmak bana uygun gelmiyor.
Zaten bu dünyada herkes bazı konuların cahilidir. Cehalet görece bir kavram. Ben oldum, ben her şeyi bilirim diyen hocalarla ilgili olarak kitapta İbni Kemal ve Molla Kasım örneklerini verdim.
‘Her yeni şey öğrendiğimde bilmediklerimin ne kadar çok olduğunu anlıyorum’ diyen Einstein da müthiş bir örnektir.
Evet işte böyle; bana ve birçok kişiye cahil diyebilirsiniz, ben bundan gocunmam çünkü bilmediğimi bilmek gibi bir özelliğim var.
Ama en değerli insanların bile ben her şeyi bilirim tavrından kurtulması onları bilgeliğe ve olgunluğa yaklaştırır. Her gün rahmetle andığım Halil İnalcık, Talat Halman bu anlayışın kutupları oldular.
Neşet’in bilgece türküsündeki gibi dünyanın rengine kanmayalım. Çünkü her şeyin bir evveli bir ahiri var.
Sevgili Altaylı; Kitap toplama kavramı bende çok acı çağrışımlar yapıyor. Yarım asır boyunca plaklarımın ve kitaplarımın yasaklanmasından çok çektim. Bence kitap yerinde dursun; isteyen okusun istemeyen okumasın. “