Yaşam

'Zeki Müren'in aldığından daha fazlasını teklif ettiler'

Alaeddin Yavaşca, ''1950'de Zeki Müren'e 1500 lira teklif edilirken bana 3 bin lira teklif edildi. Ancak reddettim'' dedi.

29 Kasım 2009 02:00

T24 - Türk klasik müziğine 640 beste kazandıran ve bu çalışmaları dolayısıyla profesörlük unvanı verilen Alaeddin Yavaşca, ''1950'de Zeki Müren'e 1500 lira teklif edilirken bana 3 bin lira teklif edildi. Ancak reddettim'' dedi.


Türk klasik müziğine 640 beste kazandıran ve bu çalışmaları dolayısıyla profesörlük unvanı verilen Alaeddin Yavaşca, musikinin bir ibadet olduğunu belirterek, “İçkinin olduğu yerde ibadet olmaz deyip, o zamanın en önemli assolistlerine gecede bin 500 lira verilirken, bana teklif edilen 3 bin lirayı reddettim” dedi.


83 yaşındaki ünlü besteci ve yorumcu Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, aynı zamanda kadın doğum uzmanı olduğunu ve birçok hastanede başhekimlik yaptığını hatırlatarak, yorucu bir meslek olan tıpta bu yorgunluğunu gidermenin en iyi yolunun sanatla ilgilenmekten geçtiğini söyledi.


Babasının, müzik yaşamındaki etkisini vurgulayan Yavaşca, babasının sürekli klasik müzik dinlediğini, bu nedenle kendisinin de gözlerini klasik müzikle açtığını, kulağının bu müzikle dolduğunu ifade etti. Yavaşca, “6 aylık falanmışım ve çok ağlarmışım, bir türlü susturamazlarmış. Bir gün yine böyle ağlarken, babam sesimi bastırsın diye Tamburi Cemil Bey'in bir plağını çalmış. Müziği duyar duymaz susmuşum. Bunu birkaç kez denemişler, müziği duyduğumda yine susmuşum” dedi.


Müziğe karşı bebekken başlayan ilgisinin 7-8 yaşlarında daha da arttığını belirten Yavaşca, bir kere dinlediği bir parçayı hemen ezberlediğini ifade etti. Yavaşca, babasının, bu özelliğini keşfetmesini ise şöyle anlattı:

“8 yaşındaydım, Gaziantep Kilis'te yaşıyorduk. Hayat bilgisi öğretmenim çok iyi keman çalardı, babamın da yakın dostuydu. İstanbul'dan gelen Tamburi Cemil Bey'in plaklarını dinliyorlardı. Babam benim yeteneğimden hocaya bahsetmiş. Önce inanmayan hocam, beni dinlemek istedi. Münir Nurettin Hoca'mızın bir şarkısını iki kez dinledim, ardından kusursuz okudum. Sonra hoca bendeki yeteneği görünce babama, 'Bu böyle ezbere şarkı söylemekle olmaz, bu çocuğa bir eğitim aldıralım' dedi. O günden sonra bana keman dersleri vermeye başladı.”


Yavaşca, nota ve metot öğrenmeye bu şekilde başladığını, hocasından iki yıl keman eğitimi, bir de hediye olarak keman aldığını söyledi. Bu derslerin ardından bir ay sonra hocasının halk evindeki grubunda keman çalmaya başladığını analatan Yavaşca, boyu kadar kemanı çalmasının o zamanlarda çok ilgi gördüğünü belirtti.


“İstanbul'a gelmem bir şans oldu”

Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, 8 yaşında başlayan müzik hayatının, İstanbul Erkek Lisesine gelmesiyle ivme kazandığını anlatarak, şunları kaydetti:

“İstanbul benim şansım oldu. Edebiyat hocam Hakkı Süha Gezgin, dönemin Vakit gazetesinin baş yazarı, aynı zamanda neyzendi. Yine o dönemde Artaki Candan ile tanıştım. O da klasik üslupta çok güzel kanun çalardı. Ondan da kanun dersleri almaya başladım. Edebiyat hocam, bir sohbet sırasında kanun dersi aldığımı duyunca fasıl musikisi öğrenmem için evinde haftada iki gece düzenlenen fasıllara davet etti. Lise hayatım boyunca o fasıllara iştirak ettim ve bu fasıllarda çok şey öğrendim. Her fasıl iki üç saat sürerdi. Her formda eserler verilirdi.”


Liseden mezun olup tıp fakültesine girdiğinde de o fasıllara devam ettiğini vurgulayan Yavaşca, fasıllarda hem Yahya Kemal, Saadettin Kaynak ve Dr. Suphi Ezgi ile tanışma fırsatı bulduğunu hem de musikide büyük bir mesafe katettiğini söyledi.


“Tanınmamı radyoya borçluyum”

Alaeddin Yavaşca, 1950'de radyo açıldığında sınavlarına girip, solist olarak çalışmaya başladığını, bu sayede tanındığını ve büyük bir hayran kitlesinin oluştuğunu belirterek, gelen astronomik teklifleri nasıl reddettiğini ise şöyle anlattı:

“O yıllar Müzeyyen Senar ile Zeki Müren'in en parlak zamanlarıydı ve liranın lira olduğu zamanlarda gecede bin 500 lira alırlardı.

Dönemin en önemli gazinolarından biri olan Kazablanka'nın sahibi Mahmut Bey, Zeki ile gecelik bin 500 liraya anlaşıyor ama Zeki Müren son anda vazgeçip, rakip gazinoya geçiyor. Böyle olunca Mahmut Bey beni buldu. 'Lütfen beni kırmayın, size 3 bin lira gecelik ve bir yıllık parayı peşin ödeyeceğim. Hatta gidelim peşin parayı bankaya yatıralım, sen ondan sonra imza at' dedi. Ne yaptıysa ikna edemedi. 'Musiki ibadettir, içkinin olduğu yerde ibadet olmaz deyip, o zamanın en önemli assolistlerine gecede bin 500 lira verilirken, bana 3 bin lira teklif edilmesine rağmen gazinolarda çalışmayı reddettim. Sarhoşları eğlendirmek için musiki yapmadım. 'Ben ancak radyoda okurum, piyasada okuyamam' şeklinde cevap verdim.”


“Gençler piyasaya uymak zorunda kalıyor”

Konservatuvarlarda yetenekli çocukların yetiştiğini belirten Prof. Dr. Yavaşca, “Yetiştirdiğim bir talebem çıkıyor, hiç tasvip edemeyeceğim davranışlar yapıyor. Yapmazsa sistemin dışında kalıp yok oluyor. Biz hiçbir zaman parayı düşünmedik, sanatı düşündük. Oysa yeni nesil tamamen popülist yaklaşıyor” dedi.


Türkiye'de yeterince ilgi görmeyen Türk musikisinin Batı'da daha çok rağbet gördüğünü dile getiren Alaeddin Yavaşca, Almanya'da filarmoni orkestrası ile Fazıl Say'ın ortak sunduğu bir konserde kendisinin de Türk klasik müziği konseri verdiğini belirterek, şunları kaydetti:
“Gelenlerin yüzde 80'i Almandı. Fazıl'ın ardından Türk musikisinden birkaç eser okudum. Alman seyirciler ayakta alkışladı. Şöyle yukarı doğru baktığım zaman, klasik batı müziğinin büyük kompozitörleri ile Türk musikisinin büyük bestekarları sanki el ele vermiş raks ediyorlar dedim' ve bir alkış tufanı koptu. İyiyi verirseniz iyi dinleyen olur. Şimdi ne iyiyi verebiliyorsun ne de takdir eden var.”


Prof. Dr. Yavaşca “marifet iltifata tabidir” sözünü hatırlatarak, bugün ne iltifatın ne de marifetin kaldığını, ruhun yücelmesini temin eden Türk klasik müziğinin topluma artık ağır geldiğini belirtti.


Tüm kanalların Türk klasik müziğine gereken önemi vermediğini ifade eden Yavaşca, TRT'nin de halkın bu eksiğini tamamlamadığını, diğer kanallarla bir reyting yarışına girdiğini ve asıl görevini ihmal ettiğini öne sürdü.