Politika

Zana: Batı destekledikçe Erdoğan diktatörleşiyor

Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana, TSK'nın Kuzey Irak'a yönelik operasyonlarına ilişkin olarak dünya liderlerine mektup yazdı.

26 Ağustos 2011 03:00

T24 - Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana, TSK'nın Kuzey Irak'a yönelik operasyonlarına ilişkin olarak ABD Devlet Başkanı Barack Obama, NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, BM Genel Sekreteri Ban Ki- Moon, Avrupa Parlamentosu Başkanı Jerzy Buzek, Avrupa Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e mektup gönderdi.  Zana liderlere gönderdiği mektupta, Kürtlere yönelik gelişen saldırılar karşısındaki sessizliği eleştirdi. Zana, "Üzülerek ifade etmek isterim ki, Batı dünyası Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı Ortadoğu’ya örnek gösterdikçe, kendisi Kürtlere karşı uyguladığı şiddet politikasının dozunu da arttırıyor. Endişem odur ki, Ortadoğu dikta rejimleri yıkılırken, modern görünen bir başka diktatörlükle karşı karşıya kalabiliriz" dedi.


Zana'nın mektubunun tam metni şöyle:


''Bilindiği üzere Mezopotamya topraklarında pek çok farklı kültür, inanç ve halk tarih boyunca bir arada yaşamıştır. O halkların en kadim ve en eskilerinden olan Kürtler tüm bu kültürel, etnik ve inançsal çeşitliliklere ev sahipliği yapmış ve hiçbir zaman kendisine benzemeyenlere salt başka bir dil konuştuğu veya başka bir etnik kimliğe mensup olduğu için zulüm etmemiştir. Deyim yerindeyse, tarihin her döneminde haksızlığa uğramasına rağmen sabrını ve olgunluğunu koruyarak mazlum bir halk olduğunu göstermiş ve de kanıtlamıştır.


Dünya çok hızlı bir değişim ve dönüşüm süreci yaşarken, Ortadoğu yeni gelişmelere sahne olurken, tarihin hakkaniyetinden yoksun kalmış halkımız, halen, nefes nefese ve ölüm pahasına bir “varlık” mücadelesi sürdürmektedir.


Türkiye, İran, Suriye ve kısmi olarak sorun çözülmüş görünse de Irak Kürtleri'nin bir siyasi statüye kavuşmaması için tarihsel ittifaklarını halen sürdürüyor oldukları aşikârdır. Kürtler ve siyasi statüleri söz konusu olduğunda yaşanan hak ve sınır ihlallerine, kadın, erkek, çocuk veya yaşlı gözetmeden bombalanan evlere, köylere, sınır ötesi operasyonlara, hava harekâtlarına rağmen dünya kamuoyunun sessizliğini koruması ve bu insanlık dışı uygulamalara, sessiz kalınarak adeta göz yumuluyor olması, halkımız tarafından büyük bir şaşkınlıkla karşılanmaktadır. Aynı zamanda anlaşılması zor bir durum olarak nitelendirilmektedir.


Bu güçlerin sürekli saldırı pozisyonunda olması ve nerede olursa olsun, Kürde dair ne kadar değer varsa yok etmeye yönelmesi ne 21.yüzyılın karakterine ne de insaf ölçülerine sığmaktadır.


En son Kandil bölgesine yapılan hava saldırıları sivil bir ailenin imhasına yol açmış ama Ortadoğu’da “model ülke” olmaya çalışan, AB üyesi olmak için müzakereler yürüten bir Türkiye’de bizzat Başbakan Yardımcısı tarafından savunulmuştur. Ulusal bir gazeteye verdiği demeçte “operasyonlar meşrudur, doğrudur ve yerindedir” diyerek sivilleri hedefleyen saldırıları savunmaktan imtina etmemiştir. (Bülent Arınç/Cihan Haber Ajansı/22.08.2011)


Üzülerek ifade etmek isterim ki, Batı dünyası Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı Ortadoğu’ya örnek gösterdikçe, kendisi Kürtlere karşı uyguladığı şiddet politikasının dozunu da arttırıyor. Endişem odur ki, Ortadoğu dikta rejimleri yıkılırken, modern görünen bir başka diktatörlükle karşı karşıya kalabiliriz. Bütün bir toplumu kendisi gibi düşünmeyene zorlayan, olaylar karşısında benzer tutum almayanlara karşı takınılan tavır bunun somut göstergesidir. Kürt halkının emekleri ve imkânlarıyla oluşturduğu dünya çapında, çok dilli yayın yapan Roj Tv hakkındaki kapatma davaları ve sürdürülen uğraşlar da bu anlamda bir gösterge şeklinde kabul edilmelidir.


Özetle Kürtlere karşı başlatılan askeri, siyasi, diplomatik ve en önemlisi sivil halkımıza yönelik sınır tanımayan saldırılar dünya kamuoyunun gözleri önündedir. Batı Dünyasının binlerce yılın tecrübesi ve acı deneyimleriyle yarattığı evrensel değerlerin kanımca içi hiç bu kadar boşaltılmamıştır. Mazlum bir halkın geleceği olan evlatlarına yönelik imhanın çözümsüzlüğü ne kadar derinleştireceğini şimdiden görmek mümkün.


Kürt tarafı olarak bütün çabalar bu sorunun demokratik ve siyasal çözümünü bulmak içindir. Sayın Öcalan 1993’ ten bu yana defalarca silahları susturmuş ve Kürt halkının haklarının demokratik yol, yöntem ve zeminde verilmesi için fırsatlar yaratmıştır. Sorunun bu yönlü çözülebilmesi için kendi kamuoyunu da buna ikna etmiştir.


Devlet bütün süreçlerde negatif bir tutum sergileyerek süreçleri boşa çıkartmış, yaratılan fırsatları görmezden gelmiştir. Sorunu tanımlamama konusunda olağanüstü bir direnç göstererek her defasında şiddeti Kürt meselesinin çözümünde yegâne yöntem olarak görmüş ve de uygulamıştır.


Sayın Başkan,


Bütün dünya insanlığının tanıklığında iki yüz yıllık çatışmalı coğrafya artık sükûnet beklentisi içerisindedir.


Kürdistan coğrafyası ikinci bir Filistin olmamalı. Sri Lanka benzetmesi akla bile getirilmemeli. Aksi toplumsal karmaşa ve halklar arası etnik bir savaşa dönüşür. Bu da dünya barışını ve insanlığı daha çok felakete sürükler.


Beklentim ve dileğim hem vicdanınızın hem de bulunduğunuz mevkiinin gereklerini yerine getirmenizdir.


Saygılarımla.''