Gündem

Zaman'dan: Türkiye diktatorya mı; bu nasıl bir şeref ve onur yoksunluğu!

Ekrem Dumanlı: Türkiye yeni bir dönüm noktasında. Verilecek hukuk mücadelesi bu ülkenin gireceği yörüngeyi belirleyecek. AYM gibi kurumların hâlâ ayakta kalma çabası ve asaleti umut verici

21 Nisan 2014 16:24

Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararların AKP tarafından eleştirilmesinin bir "linç kampanyası"na dönüştüğünü belirtti. Türkiye'nin “demokrasi mi, diktatorya mı?” sorusuna hukuk üzerinden cevap aradığını belirten Dumanlı, "Türkiye yeni bir dönüm noktasında. Verilecek hukuk mücadelesi bu ülkenin gireceği yörüngeyi belirleyecek. Şımarık ve kibirli yaklaşımlar amacına ulaşırsa Türkiye’de adaletin ikame edilmesi çok zor artık. Ancak AYM gibi kurumların hâlâ ayakta kalma çabası ve asaleti umut verici" ifadelerini kullandı.

Dumanlı, Akşam gazetesinin Fethullah Gülen cemaatine yönelik Ergenekon sanıklarına dayandırdığı suçlamalarla ilgili manşetten verdiği haberleri sert bir dille eleştirerek, "Ergenekon sanıklarına yaslanarak iftiraları peş peşe sıralamaya devam ediyorlar. “İspatla; yoksa...” şeklinde sorduğumuz somut sorulara hâlâ cevap veremiyorlar. Bu nasıl yayıncılık, bu nasıl “şeref ve onur” yoksunluğu! Utanmadan hâlâ görevine devam ediyor ve her gün yeni bir yalanla gazetecilik yaptığınızı sanıyorsunuz. Yazıklar olsun!" dedi.

Ekrem Dumanlı'nın Zaman gazetesinde "Zikirmatikli analar gözü yaşlı babalar" başlığıyla yayımlanan (21 Nisan 2014) yazısının ilgili bölümleri şöyle:

Başbakan 6 gün sonra serbest bırakılan 6 polis için hükmünü çoktan vermiş. Nerdeyse “idam edin!” diyecek. Oysa hukuk öyle keyfî kanaatlerle işlemiyor. İşleyemez de! Zulüm olur. Serbest bırakan hâkime en ağır hakaretler ediliyor, hatta yaftalamalar yapılıyor, tehditler savruluyor. Adalet böyle mi tahakkuk edecek?

Türkiye, “demokrasi mi, diktatorya mı?” sorusuna hukuk üzerinden cevap arıyor. Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Twitter başta olmak üzere verdiği özgürlükçü karar karşısında iktidar ve yandaşlarının takındığı tavır ürpertici bir manzarayı çıkarıyor karşımıza. AYM Başkanı Haşim Kılıç adeta linç ediliyor. Daha düne kadar verdiği kararlar nedeniyle AYM’yi yere göğe sığdıramayanlar, ağza alınmadık laflar sarf ediyor; tıpkı daha önce başkalarına yapıldığı gibi...

Gerçek şu ki Türkiye yeni bir dönüm noktasında. Verilecek hukuk mücadelesi bu ülkenin gireceği yörüngeyi belirleyecek. Şımarık ve kibirli yaklaşımlar amacına ulaşırsa Türkiye’de adaletin ikame edilmesi çok zor artık. Esbap planında iki umut verici gelişme var. Biri AYM gibi kurumların hâlâ ayakta kalma çabası ve asaleti; diğeri zikirmatikli anaların, gözü yaşlı babaların hak arama iradesi. Bu bile yetiyor umutlanmak için; çünkü o analar/babalar milletin tâ kendisidir ve o hak arama şuur ve erdemi bu milletin çıkış yoludur…

Bu kadar da arsız olunmaz ki!

Aylardır Fethullah Gülen Hocaefendi’ye hakaret ediyor birileri. Utanmadan, arlanmadan, edepsizce yapıyorlar. Yalanın, iftiranın, hakaretin haddi hesabı yok. Bile bile yalan yazıyorlar. Böyle seviyesiz bir saldırıya maruz kalan bir kişi ne yapabilir? Elbette hukuka başvurur, tekzip, tavzih, tashih hakkını kullanır. Ne var ki “havuz”un yüzsüzleri kanunun size verdiği hakların kullanılmasına da karşı. Görünen o ki kanun nizam tanımıyor, hakarete devam ediyorlar. Hal böyle olunca Hocaefendi’nin avukatları dava açıyor. En tabii, hukukî ve demokratik hakkını kullanıyor. Bu edepsizlerin seviyesine inemeyeceğini ve bunlar da bu çapsızlığa devam edeceğine göre dava açmaktan başka çare var mı?

Ağzından çıkanı kulağı duymayanlar, haklarında dava açılınca birden erdemli bir insan pozuna girerek sızlanmaya başlıyor. Bilmem kaç tane dava açılmış da, o davalar nedeniyle mağdur olmuşlar da falan filan. E kardeşim madem dava açılmasını istemiyorsun, meramını dürüstlük içinde ifade etseydin, gazetecilik sınırları içinde kalsaydın, aslı faslı olmayan yalanları sakız gibi çiğnemeseydin. Gazetecilik mesleğinin en temel ilkelerini ayaklar altına alıp hakaret savurmayı, iftira kampanyası yapmayı biliyorsun da; mağdur insanların hukuk yoluyla hak arayacaklarını bilmiyor musun? Hem söveceksin hem dava açılmasın diye vızırdayacaksın; var mı böyle bir adaletsizlik?

Ettiği hakareti unutup dibe çakılanlar, sanki kendileri mağdurmuş gibi sızlanıyor şimdi. Üstelik Hocaefendi ile kendi fotoğraflarını yan yana basarak “dava adamı” diye başlık atıyorlar. Utanın biraz utanın! Hocaefendi gerçekten bir dava adamıdır. Siz daha ananızın karnına düşmemişken Hocaefendi dava çilesi çekmişti; hâlâ da çekmektedir. Sizin dava edilmeniz sizi dava adamı yapmaz. Çile tarihi şahittir ki dava adamları ile heva adamları arasındaki fark, yeryüzü ile gökyüzü arasındaki mesafe kadardır...

Hem unutmayın burada açılan davanın tarihe not düşmekten öte büyük bir önemi yok. Aslolan öbür tarafta açılacak davadır; zira orada yalanı, gıybeti, iftirayı, hakareti vs. mazur gösterecek ve saygısızlığı/sevgisizliği kapatacak bir mazeret bulamayacaksınız ve kendinize yazık etmiş olacaksınız…

İftira var özür yok

Tam 11 gün önce (10 Nisan) Akşam Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ocaktan’a şöyle bir çağrıda bulunmuştum: “Ey Akşam Gazetesi! Bu kadar yalan ve iftirayı uydurduğuna göre sende ne şeref kalmış ne ahlak. Mehmet Ocaktan, adamsan çık özür dile! Zerre kadar onurun varsa bugün Zaman’a yaptığınız iftirayı kabul et. Suçüstü yakalandınız çünkü…” Hiçbir ses seda gelmeyince tekrar çağrı yapmış, yazı da yazmıştım; lâkin her gün iftira dolu haberlerle yayın hayatına devam eden Akşam’dan tık yok. Üstelik Ergenekon sanıklarına yaslanarak iftiraları peş peşe sıralamaya devam ediyorlar. “İspatla; yoksa...” şeklinde sorduğumuz somut sorulara hâlâ cevap veremiyorlar. Bu nasıl yayıncılık, bu nasıl “şeref ve onur” yoksunluğu! Utanmadan hâlâ görevine devam ediyor ve her gün yeni bir yalanla gazetecilik yaptığınızı sanıyorsunuz. Yazıklar olsun!