Gündem

Zaman yazarı Alkan: Amberin Zaman'ın tenkidi son derece makul ve ciddi

"Farklı bir şey yazma cür’eti gösteren bir hanım meslektaşımız, 'Yahudi kahpe', 'Git IŞİD’in cariyesi ol' gibisinden hakaretleriyle gördü"

09 Ağustos 2014 16:41

Zaman gazetesi yazarı Ahmet Turan Alkan, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "Haddini bil edepsiz, aşağılık kadın" sözleriyle tepki gösterdiği Taraf yazarı ve The Economist Türkiye muhabiri Amberin Zaman'ın, ciddi bir tenkit dile getirdiğini, ancak hakaret gördüğünü söyledi.

CHP lideri ile CNN Türk'te katıldığı programda Kılıçdaroğlu'nun “Bir kitle var ki bu yüzde 25 ile 35 arasında değiştiği söyleniyor... Bu kitle hiç bir şeyi sorgulamıyor” sözleri üzerine “Bunu Türkiye’de, bir Müslüman ülkesinde beklemek biraz zor değil mi? Çünkü neticede İslam, merkezine bireyi değil cemaati alan bir din" yorumunu yapan Amberin Zaman, Başbakan Erdoğan'ın hakarete varan ifadelerine hedef oldu.

Ahmet Turan Alkan, Zaman gazetesindeki köşesinde adını anmadan Amberin Zaman’ın "son derece makul ve ciddiye alınması gereken bir tenkit" dile getirdiğini vurguladı. Alkan'ın "Torunlarımıza anlatmak için" başlığıyla yayımlanan (9 Ağustos 2014) yazısı şöyle:

 

‘Torunlarımıza anlatmak için...’

 

Bu satırların kaleme alındığı 16.15 itibarıyla durum şuydu: Henüz mesleki reflekslerini kaybetmemiş haber kanalları, ABD uçaklarının IŞİD mevzilerini bombalaması üzerine normal yayını kesip bu haberin ayrıntılarına girerken TRT-Haber, normal yayınını keserek Başbakan’ın, mitingini naklen vermekte.

Bu anlık tespit, dış politikamızın acıklı halini resmetmekle kalmıyor, devletin iktidar tarafından nasıl ele geçirildiğini de gösteriyor. TRT’nin, muazzam bir bütçe desteğiyle yıllar içinde üst üste koyduğu marka değerinin bu derece çarçur edilmesi, zannımca vâdesi geldiğinde taksit taksit özelleştirilerek özel sektöre devriyle nihayetlenir.

Kimse aldırış etmeyecektir ama yazalım; bir köşede dursun: İktidar, sadece “Aziz vatanın bütün kalelerini düşürüp, bütün tersanelerine girmek”le, hukuku anlamsızlaştırmakla ve kendisi gibi düşünmeyen her iki kişiden birini deccal ilân etmekle yetinmiyor, siyasi iklimin oksijenini de tüketiyor. Siyaset düzleminin bir problem çözme yeri olmaktan çıkmasından ciddiyetle endişe etmeliyiz. Siyasi muhalefetin kifâyetsizliği, otoriter megalomaniyi coşturdukça coşturuyor; yıllardan beri bu köşede sızlanıp durduğum bu olgu, artık elle tutulur hale geldi. Günü geldiğinde sadece iktidar partisi değil, muhalif partiler de azîm bir sarsıntıya kapılarak savrulacaklar.

Siyasi otorite, devlet gücünü kullanarak, yalınkılınç bir banka batırma operasyonu sürdürmekte. Finans ve bankacılık dünyasının evrensel dili yok burada; kin konuşuyor ve evrensel hukuk, banka kanunları vs. vız geliyor. İş dünyası, birkaç gün önce aldığı sıkı ayarın tesiriyle dilsiz; sair bankalar işinde gücünde. Yoğun öfke, 15 senedir devam ettirilen kamu finans ciddiyetine son verdi. Piyasanın kasapları, “Sarı inek” boğazlandığında hangi parçanın kendilerine düşeceğini hesaplamakla meşgul.

Farklı bir şey yazma cür’eti gösteren bir hanım meslektaşımız, “Gazeteci kılıklı bir militan; haddini bil haddini” diye miting kalabalıklarına yuhalattırıldı; hâlbuki son derece mâkul ve ciddiye alınması gereken bir tenkidi dillendirmişti. Gazetecilik cesaretinin karşılığını, -Afedersiniz- kendini Müslüman diye tarif eden bir kısım kamuoyunun, “Yahudi kahpe”, “Git IŞİD’in cariyesi ol” gibisinden hakaretleriyle gördü.

Musul Başkonsolosluğu’muzun 49 mensubu, hariciyemizin “derin stratejik” öngörüsüyle iki aydan beri insan kasaplarının elinde rehin. Bu başarısından ötürü haddinden efzûn muhterem vezîrinin bir süre sonra Sadâret ile  ödüllendirildiğinde kimsenin şaşırmayacağı, hatta “hak etmişti, böyle yiğide az bile” diyeceği bir ülke olduk.

Basını, darbe ertesilerinde bile bu halde görmedim hiç. Medya üzerindeki iktidar mülkiyeti, vahim ve kalıcı ahlâki çürümelere yeşil ışık yakıyor. “Gerekirse 500 bin kişiyi gözaltına alırız; devletle aşık atılmaz” diyebilen bir savcıyı eleştirmek yerine iktidar, istediği kararları üretmeyen yargı mensuplarının üzerine gidiyor. İnsanların sandık başında “tam bir iman” ile amel edeceğine vesveseye düşmesinden ürken birileri, “Bir tarafta küfür var;  yolsuzluk iddiaları doğru bile olsa İslam bunu emreder” diye fetva kesiyor. Bir kısım fetvâ emini ise, “siyasi maslahat” endişesiyle olup bitene rıza gösterip, “Meşhurdur ki fısk ile olmaz cihan harâb, /Eyler anı müdâhane-i alimân harâb” beytini doğrularcasına itibarını doğramakta.

İrtikâb ve irtişâ parasıyla imanlı nesil! Sulayın bakalım ne çıkacak?

Nisan ayında Ermenilere tâziye yayınlayan siyasi aklın, yumurta kapıya geldiğinde, “Afedersiniz Ermeni” gafını, dil sürçmesi zanneden kaldı mı artık içimizde? 65 bin Ermeni vatandaşından olsa olsa 35’ini seçmen; 52 milyonda yüzde kaç? Üzerlerine abanıp bir kısım –güyâ- muhafazakârları hoşnud etmekte mahzur yoktur. Gerekirse 2015’in nisanında bir özür daha dilenir; hazirandaki genel seçimde ise, şu an itibarıyla havuzda güneşlenen birkaç vekil aday gösterilerek Ermeni cemaati’nin gönlü alınır. Peki, tutar mı bu hesap? Tutar- tutar. Burası 65 bin kişi, siyasi zamanlama icabı aşağılanırken 650 binlerin aşka gelip, “Vur yiğidim vur; şurada İslâm devletine ne kaldı ki?” diye zevkyâb olduğu bir memleket .

Not: Yarın illâ ki sandığa gidelim ve tarihe notumuzu düşelim; torunlarımıza anlatmak için!