Altından mücevhere, buzdolabından çamaşır makinesine pek çok ürüne Eylül ayına kadar yüzde 30 ek gümrük vergisi getiren karar (Eylül’den sonra kalkmayacak, yüzde 25’e düşecek) hak ettiği ilgiyi bulmadı. Ekonomi çevrelerinde bu karara, “COVID-19 salgını nedeniyle yerli sermayeyi korumaya yönelik bir girişim” olarak bakma eğilimi hakim. Oysa ithalatı kısıtlamaya yönelik kararlara şüpheyle bakmamızı gerektirecek bir dönemden geçiyoruz. Malum, Türkiye’nin önümüzdeki bir yıl içinde çevirmesi gereken 170 milyar dolar döviz borcu var. Bunun için ya yeni bir döviz kaynağına ya da mevcut dövizin azalmasını engelleyecek tedbirlere ihtiyaç olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu nedenle birçok kişi, Nisan’ın sonunda gümrüklerdeki işlemleri yavaşlatmaya yönelik “Kırmızı hat” kararına sıradan bir uygulama gibi bakmamış, ithalatı yavaşlatmaya yönelik bir önlem olarak değerlendirmişti.
Capital Econocis'e göre amaç TL üzerindeki baskıyı hafifletmek
İthalata yüzde 30 ek vergi getiren dünkü karar da bu kapsamda değerlendirilebilir mi? Amaç, ithalatı azaltarak döviz çıkışını önlemek olabilir mi?
Uluslararası danışmanlık şirketi Capital Economics, ithalata getirilen ek vergileri böyle değerlendiriyor. Londra merkezli araştırma kuruluşu dün yayınladığı raporda, Nisan ayında da birçok ithal ürüne yüzde 50’ye varan oranda ek gümrük vergisi getirildiğini hatırlatarak, “TL’nin değer kaybetmesini engellemek için ithalatı baskılama yolu tercih edilmiş görünüyor” değerlendirmesi yaptı. Capital Economics, Mayıs ayı başındaki gümrük işlemlerini yavaşlatıcı kırmızı hat kararını da böyle değerlendiriyor...