Elbette Federal Meclis'in Ermenilere yapılan soykırımı soykırım olarak nitelemesine ve bu konuya özel önem vermesine diyecek bir şey yok. Ama burada sorulması gereken soru şu: Neden bunu yapıyor? Bunun için etik sebepler hatta Alman kibri dışında bir sebep mi var? Hayır, gerçek bir sebep yok.
Soykırımı soykırım olarak görmek, anlamak, algılamak, tarihî olarak yerli yerine koymak, tüm bunlar Türklerin işi olmalıdır. Kendi tarihleri, geçmişleri ile hesaplaşmaları gerekir.
Ancak bu konuyu Federal Meclis'in -tüm Almanlar adına, tüm Türk halkı ya da tüm Türkiye siyaseti adına, onların yerine üstlenmesi onun görevi olamaz. Bu sadece kendini beğenme değil, küstahlık anlamına da geliyor. Bu, içişlerine karışma, haddini aşma demektir.
Etik ne zaman işimize geliyor, ne zaman gelmiyor?
Şunu noktayı hemen söyleyelim: Burada söz konusu olan ahlâkî yaklaşım değil, sadece Almanya'nın tavrıdır. Almanların geçmişleri, Nazi dönemi, İkinci Dünya Savaşı ve herşeyden önce de Avrupalı Yahudilerin kitlesel olarak endüstriyel bir biçimde katledilmeleri ile hesaplaşmış olmaları birçokları için örnek oluşturacak bir tavır olabilir. Ama medeniyet köprülerinin atıldığı o dönemi kavramak, bugün ile kıyaslama yapmak, o dönemi kabul etmek, içselleştirmek, bunu tarihî bir miras, Almanya'nın geçmişteki suçu olarak algılamak Almanların işidir.
Eğer Türklerin de aynı şeyi yapması isteniyorsa, o zaman bunun Alman tarihçileri, siyaset bilimciler, uzmanlar, özellikle de Alman-Türk uzmanlar dünyanın tüm platformlarında talep edebilirler. Ama Federal Meclis bunun yapılacağı yer değildir. Böyle bir şey olursa, o takdirde Stalinizm, Maoizm, Kızıl Kmerler ve Vietnam Savaşı'nı da insanlığa karşı işlenmiş suçlar olarak Federal Meclis'te kınayacak mıyız?
Ahlâkî yaklaşımlar ne zaman işimize geliyor ne zaman gelmiyor? Ve herşeyden önce buradan çıkacak sonuç ne olacaktır? Geçmişleriyle hesaplaşana kadar söz konusu bu ülkeler ya da uluslarla ilişkilerimizi sürdürmeyecek miyiz? Hayır! Alman Federal Meclisi'nin kararı -tıpkı birkaç yıl önce Fransa Ulusal Meclisi'nin yaptığı gibi- ahlâkî yönden saygıdeğer bir tavırdır. Ama bu kibirli, burnu yukarda -ve en kötüsü de- sonuç getirmeyecek bir tavırdır. Diplomasi, etik yönden dürüst olanların yarışı demek değildir. Diplomasi, devletlerin birbiriyle akılcı olan ve akılcı olmayı vurgulayan ilişkileridir; ne bundan bir eksik ne de fazlasıdır.”