100 metre finali Olimpiyatların en ilgi çeken müsabakasıdır. Sporseverlerin büyük çoğunluğu böyle düşünür. Başka hiçbir yarışma spora ilgi duyanları 10 saniye kadar süren sürat koşusu kadar heyecanlandırmaz. Ancak 100 metre finali bile bu kadar az seyirci çekiyorsa o zaman Olimpiyatlarda bir sorun var demektir. Atletizm müsabakaları sırasında Olimpiyat stadının doluluk oranı yüzde 60'ı geçmiyordu. Güreş, eskrim, kapalı salon bisiklet yarışları, futbol ve yüzme yarışmalarında biletli seyirci sayısı çok azdı. Biletler Brezilyalılar için aşırı pahalıydı. Ama tek neden bu değildi. Öğrencilere bedava dağıtılan 280 bin biletin yarısı kullanılmadı. Yoksa Olimpiyat oyunları cazibesini mi kaybetti?
Hem öyle, hem değil. Hayır, çünkü Rio son derece çekişmeli müsabakalara sahne oldu. Ev sahibi Brezilya ile Almanya arasındaki penaltı atışları, Del Porto ile Nadal arasındaki tenis yarıfinali, Fiji'nin rugby zaferi, eltopunda Fransa'nın Almanya'yı son saniyede yenmesi, bisiklet yol yarışındaki nefes kesen Cobacabana finali ve daha niceleri, çeşitli ülkelerin sporcuları arasındaki sportif mücadelenin milyarlarca insanı televizyon başına mıhlayabileceğini gösterdi. Ancak aynı zamanda Olimpiyatların aslından ve ideallerinden uzaklaşmakta olduğu da bir gerçek. Sporun ticari meta haline getirilmesi, doping skandalları, Olimpiyat bölgesi dışındaki kamu ulaşımının felce uğraması ve mecburen artan güvenlik tedbirleri sporseverlerin keyfini kaçıran başlıca faktörler.
Devasalaşma sporseveri itiyor
Sadece spora düşkün Riolular Olimpiyatlardan soğumadı. Münih, Krackow, Stockholm, Oslo ve Hamburg daha adaylık aşamasında Olimpiyatlara kırmızı kart gösterdi. Olimpiyatların masrafı vergi mükellefinin cebinden çıkıyor. Rio iki haftalık organizasyona on milyar dolar harcadı. Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin bitmek bilmeyen özel istekleri ve Atina'daki gibi, spor tesislerinin çürümeye terk edilmesi, insanları olimpiyatları büyütme tutkusundan usandırdı.
İrlandalı Patrick Hirley gibi bir Uluslararası Olimpiyat Komitesi üyesinin bilet karaborsacılığı yüzünden tutuklanması, ev sahibi ülkenin sineye çekmek zorunda kaldığı rüşvetçi ve gösteriş tutkulu spor yöneticilerinin sporseverleri Olimpiyatlardan nasıl soğutabileceğine örnek oluşturdu. Amerikalı yüzücülerin kendi vandallıklarını örtmek için soyuldukları yalanına sığınmaları da Olimpiyatların önemli bir imaj sorunu olduğunu gösteriyor. ‘Olimpiyat ailesi' kavramı acaba artık inandırıcı olabiliyor mu?
Dopingsiz Olimpiyatlar hayal olarak kalacak
Doping şüphesi sporcuları adım adım izledi. Bisikletteki üstün başarılar kafalarda soru işaretleri doğurdu. Halterde dopingciler yakayı ele verdi. Doping kontrollerinde tecrübesiz görevliler idrar numunelerini, hatta sporcuların cinsiyetini karıştırdı. Gönüllüler sporculara ihbarsız doping kontrollerini önceden haber verdiler. Bu bakımdan Rio'daki kontrol sisteminin başarılı olduğu söylenemez. Pekin, Londra ve Soçi Olimpiyatlarında yapılan onlarca doping testinin pozitif çıktığı sonradan öğrenildi. Rio'nun doping hesaplaşması da önümüzdeki yıllarda yapılacak. Olimpiyatların ‘temiz' geçtiğine artık kimse inanamıyor.
Yöneticilerin herkesi şaşırtan kararlarına da değinmeden olmaz. Rus sporcuların büyük bölümü Rio'da yarışırken Rus Paralimpik takımının oyunlardan men edilmiş olması mantıkla izah edilemez. Dopingli çıktığı için müsabakalara katılamayan Rus atlet Yelena İsinbayeva'nın atlet sözcülüğüyle ödüllendirilmesine de akıl erdirmek zordur. Sepp Blatter'in yakın dostu olan ve hakkında yolsuzluk soruşturması başlatılan FİFA yöneticisi İssa Hayatou'nun madalya takmasına izin vermek de hata idi.
Yine de dünya gençliğini spor şölenlerinde buluşturmak son derece parlak bir uygulamadır. Dünya milletlerini, barış içinde birbirleriyle yarıştırıp kültürlerini tanıyabilmek için tek bir yerde toplamak fevkalade bir fikirdir. Bu buluşmayı sürekli büyütüp maliyetini astronomik rakamlara çıkarmak ise büyük bir hatadır. Tribünlerin yarısının boş kaldığı Rio Olimpiyatları Uluslararası Olimpiyat Komitesi'ne uyarı olmalıdır. Umalım, bu mesaj sahibine ulaşsın.