Amerikan bayrağı nasıl yurtseverliğin sembolüyse, ağız dalaşı da Amerikan demokrasisinin ayrılmaz parçasıdır. Amerikan tarihi başkan adaylarının kıyasıya mücadele sırasında yakışık ya da yakışıksız yollara başvurduklarını gösteren örneklerle doludur. Ancak sonuç açıklandıktan sonra kaybeden kazananı kutlar ve taraflar barışır. Demokratlar ve Cumhuriyetçiler Amerikalılar olurlar.
Beyaz Saray'ı adaylardan hangisi kazanırsa kazansın, bu kez demokratik toplum için son derece önemli olan yeniden kaynaşma olmayacak. Çünkü seçim kampanyasında çok kir saçıldı, karşılıklı saldırılar sarsıcıydı, özel hayatı ilgilendiriyordu ve çok da inciticiydi. Kampanya siyasi hasımlar arasındaki rekabet değil, karşısındakini can düşmanı belirlemiş siyaset gladyatörlerinin savaşı gibi geçti. Sahnede karşılıklı saygıya önem veren rakipler değil de sanki karşısındakine en kötü ithamlarda bulunan iki hasım vardı.
Önce eğlenceliydi, sonra tiksinti verdi
Seçim kampanyasının başlarında Amerikalılar atışmaları eğlenceli buluyorlardı. Ama temsil uzadıkça çoğu seçmen yarışa sırtını çevirdi. Sandığa giden belli bir adaya değil, ehveni şer saydığına oy verdi.
Seçim kampanyasında iktidar hırsıyla kullanılan üslup Amerikan demokrasisine zarar verdi. Başkanlık makamının onuru yara aldı. Amerikalıların parlamento, hükümet ve FBI gibi kurumlara olan inancı sarsıldı. Devlet kurumlarının itibarsızlaşması hükümet etmeyi daha da zorlaştıracak. Ortaya karamsar bin manzara çıktı.
Tea Party ideologlarının iddia ettiklerinin aksine, uzlaşma hiç de kötü bir şey değildir. Uzlaşma yarım kalmış başarı gibi de olsa başarıdır. Her demokrasi gıdasını mümkün olanı başarabilme sanatından alır. Amerikalı seçmen Washington'daki temsilcilerinden mucize beklemiyor. Görevlerini yapmalarını, ülkeyi yönetmelerini, halkın menfaatlerini kollayıp, kendilerini kontrol altına almalarını istiyor. Washington'un elitleri uzun süre bu gerçeği bilerek inkâr ettiler, iktidar oyunları sergilediler. Siyasetin dışından gelen maceraperest Donald Trump Washington'un bu zaafından faydalandı. Bunu yaparken de siyasi tartışmanın kalitesini düşürüp sokak argosuna çevirdi.
Bunun açık ve anlaşılır dille ilgisi yoktur ama karşı görüşte olanları ötekileştirmeye yarar. Herkes Amerikan toplumunun hiç olmadığı kadar bölündüğünü fark etti. Barack Obama sekiz yılda bölünmüşlüğe son vermeyi başaramadı. Donald Trump ya da Hillary Clinton mu başaracak?
Trump gibi Clinton da seçmeni aşağıladı
Donald Trump'un seçime hile karıştırılacağını ve ancak kazandığı takdirde sonucu kabul edeceğini söylemesi son derece yanlıştı. Hillary Clinton'un, hangi nedenle olursa olsun karşı adaya meyledenleri hiçe sayması da bir o kadar üzücüydü. Aslında onun Kentucky'deki maden işçilerinin ve Ohio'daki otomobil fabrikasında çalışanların neden Turmp taraftarı olduklarını öğrenmeye çalışması gerekirdi. Clinton ailesinin de yer aldığı Washington'un statükocu düzeni hangi hatayı işlemişti de durum bu raddeye gelmişti?
Ancak seçimden önce özeleştiriye vakit kalmadı. İki aday da son saniyeye kadar taraftarlarını seferber etmeye çalıştı. Anketlere göre Hillary Clinton az farkla önde gidiyor. Sürpriz olması ihtimali halâ var.
Seçim patırtısı dindikten sonra Amerika'da yarın yeni bir gün başlayacak. Siyasi elitler bu fırsatı değerlendirip kendilerini sorgulasalar iyi olur. Belki iktidarın asıl amaç olmadığını, toplumun esenliğine hizmet etmesi gerektiğini idrak ederler. Tek egemen sayılan millete boyun eğmek zorunda olduklarını da.
© Deutsche Welle Türkçe
Miodrag Soric