Mülteci kriziyle ilgili radikal talepleri önleyebilmek için iki çözüm yolu gösteriliyor: Öncelikle ilticaya sebebiyet veren nedenleri ortadan kaldırmak ve krize milli değil, ‘Avrupai' çözüm bulmak. Bunların ikisi de doğru. Ama tatsız kararlar almaya mecbur olmamak için her iki çözüm önerisi de bahane olarak kullanılıyor. İnsanların, savaş, takibat ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle kaçtığı ülkelerin istikrar ve refaha kavuşturulması on yıllar alır. O da, başarılabilirse. Avrupa şimdiye kadar mülteci akınına ortaklaşa yanıt bulmayı başaramadı.
Daha da kötüsü, AB bünyesindeki cepheleşme koyulaştı. Almanya Başbakanı'nın izlediği nispeten ılımlı iltica politikası destek bulmuyor. Son olarak Fransa Başbakanı Valls da, mültecilerin Avrupa'ya alınmasında Almanya'nın sıkı müttefiki Fransa'dan medet umamayacağını söyledi.
İçte ve dışta itimat kaybı
Son anketler, Almanya hükümetinin mülteci krizinde kontrolü kaybettiğini gösteriyor. Angela Merkel'in ‘açık kapı' politikası Almanya'dan önce Avrupa ülkelerinde dehşet ve şaşkınlıkla karşılamıştı. Merkel, AB'yi kendi doğrultusundaki ortak çözüm etrafında birleştirmeye çalışırken, borç krizinde kazandığı otoriteyi kaybetmekte olduğunu gördü.
Mültecilerin adil paylaşımı mı? Avrupalı, mülteci akınını cömert ev sahipliği jestiyle Merkel'in başlattığını düşünüyor. Sabit kota sistemi mi? AB dış sınırlarının kevgir görüntüsü verdiği bir dönemde kota sistemi sürekli göçe davetiye çıkarmak anlamına gelir. Türkiye'nin mültecileri ülkesinde tutması, AB'nin para ödemesi ve Türkiye'den sınırlı sayıda mülteci alınması mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan kapıları her an açabileceğini ve Avrupa'dan istediğini koparabileceğini ima etmişti. Çoğu AB ülkesi de gönüllü olarak sınırlı sayıda mülteci kabul etmeye razı olacağa benzemiyor.
Bu krizde bütün AB ülkelerinin tek ortak arzusu ilticaya kapanmaktır. Üye ülkeler kapanmayı tek başlarına ya da gruplar halinde başlattı. İsveç liberal göç politikasını çoktan kaldırdı. Avusturya, Balkan güzergâhı üzerinde domino etkisi yaratacağını bile bile ‘üst sınır' koydu. Yunanistan kuzey yönündeki göçü durdurmadığı için Visegrad devletleri AB üyesi olmayan Makedonya'nın Yunanistan sınırını kapatmasına yardımcı olacağını duyurdu. Bu, sınır kontrollerinin artması yüzünden zaten zor durumda kalan Yunanistan'ın fiilen Şengen Bölgesi'nden tecrit edilmesi anlamına gelir. ‘Şengen' Avrupa'daki uyuşamazlık yüzünden tehlikede.
Yazdan önce çözüm bulunması şart
AB'nin mülteci sayısını hissedilir sayıda azaltma zamanı kısalıyor. Devlet ve hükmet başkanları zirvesinin başarı derecesi de buna göre ölçülecek. Angela Merkel liberal mülteci politikasını ortaklarının direnişi yüzünden devam ettiremeyecek. Ortakları kapılarını kapatırken Almanya mülteci almaya devam ederse krizin bütün yükü Almanya'nın omuzlarına binmiş olacak. Ama Almanların çoğunluğu da buna izin verilmesine karşı çıkacak.
Avrupa politikası büyük tehlike geçiriyor. Emsalsiz krize ortak çözüm bulunması AB'nin çıkarınadır. Ancak Merkel'in ‘altından kalkarız' ve ‘üst sınır konmasın' politikası çözüm formülü olamaz. Yeni bir pragmacılığın zamanı gelmiştir.