Dünya
Deutsche Welle

Yorum: Irak'ın asıl neye ihtiyacı var?

Musul operasyonu IŞİD ile mücadelenin kaderini belirleyebilir. Ancak Irak’ın barış kadar yeni bir siyaset anlayışına da ihtiyacı var.

17 Ekim 2016 17:53

Şiiler Saddam Hüseyin'i hiç sevmezlerdi. Memleketi Tikrit'te oldum olası Şiiler hakkında kötü şeyler anlatılırdı. Şiilerin vatan haini oldukları, mezheplerinden dolayı kendilerini memleketlerinden çok İran'a bağlı saydıkları söylenirdi. Şiiler, Saddam Hüseyin 1980'de ülkesini İran ile 8 yıl sürecek savaşın içine attığında Saddam rejimine ayaklanmış, 1991'deki Kuveyt işgalinin bozguna dönüşmesinden sonra da ABD'den aldıkları destekle isyan çıkarmışlardı.

Saddam Hüseyin intikam hırsıyla orduyu güneydeki Şii kentlerinin üzerine sürdüğünde ABD Başkanı George Bush müdahale etmemişti. Irak diktatörü on binlerce Şii'yi öldürtmüş, Şiilere hayatı zehir etmişti. Zulüm 2003 yılında ABD ikinci kez Irak'a saldırana kadar sürmüştü.

2006 yılında Şii Nuri el-Maliki Başbakanlık görevini devraldıktan sonra ezilme sırası Sünnilere gelmiş ve Şiilerin baskısından kaçan Sünniler El Kaide ve IŞİD gibi örgütlere sığınmışlardı. Terör milisi IŞİD kısa zamanda güçlenmiş ve 2014'te Musul'u direnişle karşılaşmadan ele geçirmişti.

Karanlık gelecek

Halk seferberlik birlikleri kuran Şiiler şimdi Irak ordusuyla birlikte Musul'u IŞİD'den kurtarmak için savaşıyorlar. Ancak Irak devletinin birliğine katkıda bulunmak kadar Sünni nüfusun çoğunlukta olduğu bu bölgede daha fazla nüfuz sahibi olmayı da amaçlıyorlar.

Uzun bir geçmişe sahip olan şiddet sarmalı Irak'ın geleceğinin hiç de parlak olmayacağını gösteriyor. Şiilerin Musul'a sürdükleri tugaylar IŞİD'in barbar militanlarından farklı davranmıyor. Şiiler, Sünni sivillere uyguladıkları barbarlıkta IŞİD'den geri kalmıyorlar.

Akla karadan başkasını bilmemek

Sünni cihatçılar gibi Şii milis güçleri de, sonuna kadar siyasi suiistimale uğratılmış bir dinin mantığını gelecekte de sürdürmek amacındalar. Irak, uzun süreli şiddetin medeni hayatı nasıl ortadan kaldırabileceğine örnek oluşturuyor. Önce Saddam Hüseyin'in yüz binlerce cana mal olan dikta rejimi, arkasından 2003'teki Amerikan işgali ve müdahaleyi izleyen yıllardaki silahlı çatışmalar Irak toplumunu, iyi ile kötü arasındaki ayrımı mezhep aidiyetine göre yapar duruma getirdi.

Şimdi yobaz ölüm mangalarının kol gezdiği topraklarda yarım yüzyıl öncesine kadar bütün mezheplerin temsil edildiği siyasi akımların bulunduğu ve öncelikle birçok Şii'nin benimsediği Komünizmin rengi olan kızılın da bayraklarda dalgalandığı unutuldu gitti.

Yobaz din anlayışı

Barbarlaştırılmış toplumlar uygun buldukları ideolojilerin peşinde koşuyorlar. Din, imha düşüncesinin ağır bastığı tutucu bakış açısından yorumlanıyor. Din adına ‘ya hep, ya hiç' anlayışının benimsendiği, her türlü uzlaşmaya kapalı bir yol izleniyor.

Ya biz, ya onlar, ülkesinin tarihinden ve içinde bulunduğu zamandan siyasetin bütün için verilmiş bir mücadele olduğunu ve uzlaşmanın zafiyet anlamına geldiğini düşünenlerin mantığıdır.

Şimdi Musul için savaşılıyor. Savaştan sonra yeni bir siyasi kültürü hâkim kılmaya hazır olmadıkları müddetçe savaşanlar arasında barış olmayacaktır. Siyasi anlayışa yeniden şekil vermeleri, Iraklıların etkisini sınırları dışında da gösterecek büyük bir zafere ulaşmaları anlamına gelirdi.

© Deutsche Welle Türkçe

Kersten Knipp

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle