Tamamlanmamış projeleri kamuoyuna medya kanalıyla bitmiş gibi sunmak birçok ülkede politikacıların kullandıkları bir yöntemdir. Rusya'nın Sovyetler Birliği döneminden sonra da devam ettirdiği bu yönteme Türkiye'de de sıkça başvurulur. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gösterişli açılışını yaptığı yeni İstanbul Havalimanı ancak Ocak ayında faaliyete geçebilecek.
Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin TürkAkımı projesinin deniz dibi kısmının tamamlanması törenine katıldılar. TürkAkımı'nın 2019 sonunda tamamlanması planlanıyor. Denizden gelen Rus gazını işleyip boru hattı şebekesine bağlayacak olan karadaki altyapı çalışmaları ise henüz emekleme evresinde bulunuyor.
İki liderin başarı tutkusu
TürkAkımı'nın kaba inşaatının tamamlandığını söylemek daha doğru olur. Bu, işi başından aşkın iki liderin terminal binasının henüz tamamlanmadığı iniş pisti önünde poz vermeye vakit bulmalarına benziyor.
Erdoğan ve Putin'in bu kadar reklam yapmalarının nedeni bellidir. Erdoğan'ın büyümeci ekonomik modeli sallanmaya başladı. Lira değer kaybetti, enflasyon yüzde 25'e fırladı. Bu nedenle ekonomide ve dış politikada elde edilen her başarı Türkiye Cumhurbaşkanı'nı pek sevindiriyor.
Aynısı Rusya Devlet başkanı için de söylenebilir. Kuzey Akımı 2 gibi TürkAkımı da Putin'in büyük önem verdiği bir proje. Amacı doğalgaz nakliyatında Ukrayna'yı devre dışı bırakmak ya da bu ülkeden geçen gaz miktarını en aza indirmek. Rusya ile Ukrayna arasındaki transit anlaşmasının süresi 2019 sonunda doluyor.
Güney Akımı'nın getirisi şüpheli
Rus kamu şirketi Gazprom bu hedefe varabilmek için kesenin ağzını açtı. Sibirya'da çıkarılan doğalgaz için gerektiğinden iki kat fazla boru döşendi. Daha önce projelendirilen ve Karadeniz'den geçecek olan Güney Akımı'nın yılda 63 milyar metreküp doğalgaz taşıması öngörülmekteydi.
Güney Akımı Rus doğalgazını Karadeniz'in dibine döşenecek boru hattıyla Bulgaristan'a bağlayacak ve bu enerji hammaddesi Bulgaristan üzerinden bütün Avrupa'ya sevk edilecekti. Ancak proje Avrupa Birliği'nin enerji piyasası kurallarına uygun değildi ve ABD de projeye karşı çıkmaktaydı. Putin görüşüp uzlaşma aramak yerine 2014'te projeyi feshedip Erdoğan ile görüştükten sonra doğalgazın yönünü Türkiye'ye çevirtti.
Türkiye'nin Rus doğalgazına çok fazla bağımlı hale gelmesinden çekindiğinden mi bilinmez, Erdoğan daha sonra nakledilecek doğalgaz miktarının azaltılmasını istedi ve TürkAkımı'nın kapasitesi dörtten iki hata indirildi. Erdoğan sıkı pazarlıkla gazın fiyatını da düşürttü. Böylece zaten çok pahalıya çıkan Gazprom projesinin kâra geçeceğinden kuşku duymaya başlandı.
İkinci hat atıl mı kalacak?
Botaş Türkiye'nin batı bölgelerinin ihtiyacını karşılamak üzere Kuzey Akımı'ndan 15 milyar 750 milyon metreküp gaz çekecek. Bu bölgeye doğalgaz Moldova, Romanya ve Bulgaristan'dan gelmekteydi. Şimdi yepyeni bir boru hattı sayesinde Türkiye transit riskinden ve transit ücretinden kurtulmuş olacak.
Ekonomik açıdan bu projeden kârlı çıkan Türkiye oldu. Erdoğan sevinmekte haklıydı. Ama Putin açısından durum oldukça farklı. Doğalgazı Avrupa'ya naklederek TürkAkımı'nın kârlılığını arttırması umulan ikinci hattın çıkmaza girme tehlikesi söz konusu.
AB güçlü pozisyonda
Rus doğalgazının Avrupa Birliği'ne nasıl ulaştırılacağı halâ açıklık kazanmış değil. Gazprom Yunanistan-İtalya bağlantısının AB tarafından üstlenilmesini istemişti. Ancak şimdiye kadar hiçbir şey yapılmadı. Gazprom'un tek alternatifi, doğalgazı Bulgaristan üzerinden, henüz döşenmemiş olan yeni boru hatlarıyla Romanya, Macaristan, Avusturya ya da Sırbistan ve Batı Balkanlara taşımak olabilir.
Dolayısıyla Moskova dört yıl ve milyarlarca dolar harcadıktan sonra Güney Akımı projesini bittiği yerden yeniden başlatmak zorunda kalacak. Bu nedenle TürkAkımı'nın önümüzdeki yıldan itibaren Avrupa'nın doğalgaz ihtiyacını da karşılayacağı şeklindeki açıklamaların abartılmaması gerekir.
Çünkü henüz hiçbir karar alınmış değil. Gerçi Rus doğalgazı ve gazın Avrupa'ya taşınacak kısmı üzerinden transit ücreti almak Güneydoğu Avrupa ülkelerinin işine gelir. Ancak Moskova ile gazın hangi hattan ve ne gibi şartlarla alınabileceğinin kararlaştırılması gerekecek. Bu bakımdan AB'nin daha güçlü kozlara sahip olduğu söylenebilir.
Andrey Gurkov
© Deutsche Welle Türkçe