Dünya
Deutsche Welle

Yorum: "MerCron" ve Avrupa'nın geleceği

Brüksel’deki AB liderler zirvesinin sonunda Merkel ile Macron Avrupa’nın geleceğine ilişkin birlikte görüş bildirdiler. DW’den Barbara Wesel AB’nin geleceğinin bu iki ülkenin başarısına bağlı olduğu görüşünü savunuyor.

24 Haziran 2017 02:18

AB liderler zirvesinin sonunda harika bir Avrupa dostluğunun başlangıcı ve ortak sahnede ideal bir çift görüntüsü vardı: Almanya Başbakanı uzun tecrübesinin verdiği dinginlikte, genç Fransa Cumhurbaşkanı Macron ise dizginsiz bir dinamiklik içindeydi. Macron Merkel'e tazelik ve yeni bir başlangıç ışıltısı, Merkel de Fransıza Avrupa ve uluslararası siyaset konusundaki derin bilgisi sağlıyor. Bu ikili birlikte diğer her birinin tek başına olduğundan daha iyi bir görünüm arz ediyor.

Alman-Fransız motoru harekete geçti

Almanya ile Fransa işbirliği içinde oldukları takdirde Avrupa da ilerleyebilir. Macron bunun her şeyin hallolacağı anlamına gelmediğini ama ortak geleceğimizin ön şartı olduğunu söyledi. Macron Avrupa yanlısı seçim kampanyasıyla cumhurbaşkanlığını kazandı ve ilk kez boy gösterdiği AB zirvesinde de liderlik iddiasını ortaya koydu.

Fransa Cumhurbaşkanı işbirliğinin ruhuna yaptığı vurgularla selefleri Helmut Kohl ile François Mitterand'ı hatırlattı. Angela Merkel de buna ek olarak tarihin tarihçiler tarafından yazıldığını ancak burada söz konusu olanın çağımızın sorunlarına çözüm bulmak olduğunu söyledi.

Birliktelik bir işaret

Almanya ile Fransa Avrupa’nın motor gücü olarak yeniden devreye giriyor. Bunun zamanı zaten çoktan gelmişti. Yıllarca süren siyasi tartışmalar, sürekli krizler ve göz ardı edilen sorunlardan sonra AB’nin artık "Biz kimiz ve nereye gitmek istiyoruz” şeklindeki sorulara yanıt verecek bir özgüvene ihtiyacı var.

Alaycı bir biçimde şu soru da bu sorulara ekleniyor: Peki biz kaç üyeyiz? Başbakan Merkel bu soruya ‘AB’nin 27 üyesi’nden söz ederek yanıt veriyor. İngiltere’nin AB’den ayrılması (Brexit) burada ikincil kalıyor, üzülecek bir durum ama bu konu Avrupa politikalarının odağında bulunmuyor. Brexit'ten sonra İngiltere’deki AB vatandaşlarının hakları ile ilgili önerilerde bulunan İngiltere Başbakanı Theresa May zirvede bu önerileri ve arzularının ele alınmasını istiyordu, ancak toplantıda kendisine bu konuda soğuk tepki verildi.

Paris ve Berlin ise uzun süredir geleceğin yapılandırılması konusuna odaklanmış durumdalar. Burada yeni bazı çarpıcı derecede ilgi çekici yeni bazı düşünceler ortaya atılmadı ama sorunlara el atmada kararlılık sergilendi. Emmanuel Macron Avrupa’nın insanları daha iyi koruma altına almak zorunda olduğunu söyledi. Macron burada hem yeni savunma işbirliğini, hem de yerli ekonomiyi fiyat indirimi uygulamalarından korumayı kastetti.

Angela Merkel ise serbest ticaret yönünde görüş bildirdi ve himayeciliğe karşı çıktı. Merkel aynı zamanda ABD’ye tehditte bulundu ve Washington eğer piyasalarını Avrupa firmalarına açık tutmayacak olursa, Amerikan firmalarının da AB’de aynı şekilde karşılarında kapalı kapılar bulacağını söyledi.

İki devlet yöneticisi farklı vurgularda bulundu ve Macron Fransa'nın eksikliklerini kabul etti ama her iki siyasetçi de aynı yöne doğru yönelmiş durumda. Avrupa'yı daha da bütünleştirmek istiyorlar, bunun için AB antlaşmalarının değiştirilmesi gündeme gelecek bile olsa. Topluluğun değerlerini koruması, daha çok dayanışma içinde olması ve vatandaşlarının inancını eylemlerle kazanması gerek. Brexit'in ürkütücü etkisi daha şimdiden kendisini gösterse de Avrupa Birliği'ne duyulan şüphe anketlere göre her yerde azalmış durumda.

Güzel bir rastlantı mı, yoksa bazı şeyler kötüye gidebilir mi?

Merkel ile Macron'un uyum içinde geleceğe ilişkin planlarını açıkladığını görünce insan ister istemez mutlu bir rastlantıya inanmak istiyor. Çok zor bir anda durumun son anda kurtarılmasına inanç gibi bir şey bu. Avrupa’nın mülteci krizinden ve Brexit referandumundan sonra yine krizin eşiğine geldiği ve Donald Trump tarafından öz güveninin sarsıldığı bir anda genç bir politikacı çıkıyor ve Birlik'e yeni heyecan kazandırıyor ve Angela Merkel’in "Batı dünyasının lideri” sıfatıyla uzun süredir taşımakta zorlandığı yükü hafifletiyor. Örneğin Doğu Avrupalıların yüzüne açıkça AB'yi büyük bir kasa gibi gördüklerini ve dayanışmayı da tek yönlü yol olarak algıladıklarını söylüyor.

Ancak bu çıkışlardan çok fazla heyecanlanmak hayal kırıcı beklentilere yol açabilir. Macron Avrupa'nın yeniden yapılandırılmasını tasarlamadan önce kendi ülkesi Fransa'da dik kafalı hemşerilerini reformlar konusunda ikna etmeyi başarmak zorunda. Ve kendisine önden övgüler de yapılmayacak. Buna karşın son derece pragmatik ve soğukkanlı bir biçimde yapılması mümkün şeylere odaklanan ve ancak o aşamadan sonra vizyonlarını geliştiren Almanya Başbakanı gibi bir politikacı onun safında. Eğer şansımız yaver giderse Merkel ile Macron birlikte oldukça güçlü bir ikili oluşturabilir.

©Deutsche Welle Türkçe

Barbara Wesel

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle