Gündem

YÖK Başkanı Saraç: YÖK kaldırılmamalı, küçültülmeli

‘Hantal yapısından kurtarılmalı, bazı yetkilerinden soyutlanması tercih edilmeli’

12 Kasım 2014 12:22

YÖK’ün bazı yetkilerinin üniversitelere devredilmesi gerektiğini belirten YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, “Üniversitelerimizi aykırı fikirlerin barınabildiği emin bir liman haline getirmek arzusundayız” dedi.

Saraç, “Öncelikle bir kurumun başında bulunurken o kurumun hukuk âleminden kaldırılması gerektiğinin söylenmesini tasvip etmiyorum. Her şart altında iyileştirme adına bir şeyler ortaya konabilir. Benim görüşüm YÖK’ün daha küçültülmesi ama verimli çalışan bir yapıya büründürülmesi gerekir” diye konuştu.

YÖK’ün yeni patronu Prof. Dr. Yekta Saraç Milliyet gazetesinden Abbas Güçlü’nün sorularını cevaplandırdı.

Abbas Güçlü’nün Prof. Dr. Yekta Saraç ile yaptığı söyleşi şöyle:

Siz de bir önceki Başkan Gökhan Çetinsaya gibi YÖK’ün artık işlevini yitirdiğine ve kaldırılması gerektiğine, bu şartlarda yapılacak bir şey kalmadığına inanıyor musunuz?

Öncelikle bir kurumun başında bulunurken o kurumun hukuk âleminden kaldırılması gerektiğinin söylenmesini tasvip etmiyorum. Her şart altında iyileştirme adına bir şeyler ortaya konabilir. Benim görüşüm YÖK’ün daha küçültülmesi ama verimli çalışan bir yapıya büründürülmesi gerekir. Hantal yapısından kurtarılmalı, bazı yetkilerinden soyutlanması tercih edilmeli. Bundan dolayı iki sene önce YÖK tarafından hazırlanan ve MEB’e gönderilen yasa taslağına, ben ve bazı üyeler, YÖK’ün yetkilerini artırdığı ve kurumun daha da büyütüldüğü gerekçesiyle muhalefet şerhi yazmış, fakat azınlıkta kalmıştık.

YÖK’ün yükünü hafifletmek için örneğin bazı yetkileri üniversitelere devredilemez mi, yasal bir engel var mı?

Yükseköğretim sorunlarının pek çoğu yasalardan değil uygulamalardan kaynaklanmaktadır. 2547 sayılı yasanın elbette kısıtladığı hususlar var ve bunların değiştirilmesi için girişimlerde bulunmak gerekir ama bu yasa ile de üniversitelerimizde bir iyileşme sağlanabilir. Yeter ki konulara tecrübe ve dirayetle yaklaşılabilsin. Pek yakında bunun örneklerini göreceğimizi umuyorum. İşe uygulamadan kaynaklanan sorunları gidermekten başlamak yerine yasalardan şikâyete sığınmayı doğru bulmuyorum. En iyi yasa ile yine yanlış icraatlar da ortaya konabilir.

Uzun yıllardır YÖK’te görevlisiniz. YÖK’e başkan olarak atanan kişinin içeriden olmasının avantajları var mı?

Her profesörün yükseköğretim sistemini, sorunlarını bildiği sanılır ama bu yanlıştır. Her yeni YÖK başkanı atandığında önce kurul üyelerini tanıma sürecini yaşar. Daha sonra kurumu yakından tanımak ister. Dairelerden brifing alır. Bu bilgilendirmeleri kendi süzgecinden geçirmeye çalışır. Daha sonra üniversiteleri, rektörleri, sorunları tanıma süreçleri yaşanır. Yıllar geçer, sürenin bitmesine yaklaşıldığında ise yeni projeleri hayata geçirmek için vakit kalmaz. Dolayısıyla bu tanıma süreçlerinin maliyetini yükseköğretim kuruluna ödettirmemek lazım. Bunu on yıla yakın zamandır YÖK’te bulunan bir üye olarak söylüyorum.

Heyecanını kaybeden YÖK ve üniversiteler için motivasyon aracı ne olabilir?

Tespitiniz doğru. Üniversite için insan kaynağı diğerlerinden önce gelir. Onu zinde tutmak, bilim aşk ateşini harlamak gerekir. Öncelikle YÖK ile üniversiteler arasında koptuğunu gözlediğimiz iletişim yeniden tesis edilmeli. Rektörler sorunlarını doğrudan iletebilmeli. YÖK üniversitelere elini uzatmalı, anlamaya çalışmalı, sorun üreten değil sorunların çözümüne katkıda bulunmalı. Ayrıca her unvan grubundaki akademisyenlerin sorunları birbirinden farklı. Ve bunların birçoğu biliniyor. Bu sorunlar giderilmeye başlandığında motivasyon da yavaş yavaş oluşmaya başlayacaktır. Ayrıca akademisyenlerin, bilimsel çalışmalarının devlet nezdinde ve toplumda bir karşılığının olduğunun görmelerini sağlamalıyız. Fakat motivasyonun öncelikle bulunması gereken kurum elbette YÖK.  

 

‘Kalite Kurulu’na ihtiyaç var’

 

YÖK’ün yeni dönemdeki yakın hedefleri ne olacak?

Artık sadece girdi değil, çıktı kalitesini de ölçmeye başlamamız gerekir.

Şu anki uygulamada bu görevi de YÖK üstlenmiş durumda, ki bu doğru değil. Vakit kaybetmeden YÖK’ün dışındaki paydaşlara da açık bir ‘Kalite Kurulu’nun teşekkül ettirilmesi gerekir. Bunun için yasal zeminin oluşturulmasının uzun zaman almayacağını düşünüyorum. Ayrıca dört yıl önce belirlenen ve geliştirilmeyen lisans ve lisansüstü eğitim için belirlenen kriterleri, yine bu bağlamda doçent ve profesör unvanları için öngörülen asgari sınırları da gözden geçirmemiz gerekir. Diğer bir ifadeyle, eğitimde kalite konusu söylemden çıkmalı ve kararlara, icraata  yansımalıdır. Toplumun yükseköğretim camiasından en büyük beklentisinin bu olduğunu düşünüyorum. Ayrıca üniversitelerimizde farklı statülerde bulunan araştırma görevlilerin durumları tekrar gözden geçirilmeli. Doçentlik de dahil, akademik yükseltilmelerin liyakat esasına göre yapıldığından şüphe duyulmayacak bir sisteme hemen geçilmeli. Temel bilimler, su ürünleri gibi bazı sorunlu alanlara yönelik hızlı tedbirler alınmalı. En önemlisi, bazı üniversitelerimize başarıları, topluma katkıları ve akademik olgunlukları dikkate alınarak belli alanlarda hemen bazı serbestlikler verilebilir.

 

‘Akademik camia susturuldu mu?’

 

Prof. Çetinsaya’nın, “Susturulmuş bir akademik camia var” dediği için görevden alındığını söyleyenler var. YÖK ve üniversiteler üzerinde dünden bugüne böylesi bir baskı söz konusu mu?

Üniversite hocalarının toplumsal meselelerde fikir açıklama konusunda isteksizlikleri olabilir, bu isteksizlik bugünün sorunu değil. Dün de böyleydi. Bunun sebeplerini araştırmak gerekir. Ama bu durumu ‘susturulmuş’ olmayla izah etmeyi isabetli bulmuyorum. Bize düşen usulüne uygun ifade edilen, hakaret ve şiddet içermeyen her söyleme, akademi camiası içinde hoşgörü ile bakmak, hatta üniversitelerimizi aykırı fikirlerin barınabildiği emin bir liman haline getirmektir.

Üniversitelerde kontenjanların YÖK tarafından keyfi olarak belirlenmesi konusunda görüşünüz nedir?

Aynı altyapı ve imkânlarla devlet üniversiteleri daha az, vakıf üniversiteleri ise daha çok öğrenci alma eğiliminde. YÖK’ün bu talepleri kamu yararını düşünerek adil hakem pozisyonunda değerlendirmesi lazım. Eğitim kalitesi, istihdam, toplumun beklentileri, bunları birlikte ele almamız gerekiyor. Ama artık YÖK’ün evetlerinin ve hayırlarının gerekçelerini üniversiteler de bilmeli. Her konunun kuralları belli olmalı, uygulama ona göre yapılmalı. Kurallar gerekiyorsa değiştirilmeli, ama keyfiliğe yönelmemek lazım. Kontenjan belirleme kriterleri açık, anlaşılır olmalıdır.

 

Sınav sistemi değişir mi?

 

Üniversiteye giriş sistemi sizce adil mi? Yeni düzenlemeler düşünülmeli mi?

Giriş sisteminin usulünü belirleme yetkisi YÖK’e ait. Uygulamasını ise ÖSYM yapıyor. Merkezi sınavlara yönelik eleştiriler olmakla birlikte meşruiyeti konusunda büyük kabul var. Mevcut sistemi öneren komisyon başkanı olarak ana kurgusunun doğru olduğunu, fakat daha yalın hale getirilmesinde yarar bulunduğunu, yılda birden fazla sınav yapılabileceğini, ayrıca açık uçlu soruların kademeli olarak kolaylıkla sisteme dahil edilebileceğini, bunların da sisteme yönelik temel şikayetleri gidereceğini düşünüyorum. Umarım bu değişikliklerin çok kısa zamanda hayata geçirildiğini hep birlikte görürüz.

 

İlgili Haberler