Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki (TSK) cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimini tüm yönleriyle araştırmak ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu ile ilgili olarak "İnsanlar geliyor, istisnasız hepsi aynı şeyi anlatıyor, 'isim isim söyledik, raporlar yazdık, uyardık, kimse oralı bile olmadı'" dedi. Özdil, Darbe Komisyonu ile ilgili olarak anlattığı hikâyede "minik fare" benzetmesine yer verdi.
Yılmaz Özdil'in "Darbe Komisyonu" başlığıyla yayımlanan (4 Kasım 2016) yazısı şöyle:
*
Minik bi fare varmış…
*
Duvardaki çatlaktan mutfağa bakarken, çiftçiyle eşinin paket açtıklarını görmüş. Kendi kendine sevinmiş, sanırım akşama ziyafet çekeceğim, kimbilir ne güzel yiyecekler vardır o paketin içinde demiş. Ama… Ambalajı bi yırtmışlar ki, paketten çıka çıka kapan çıkmış!
Eyvah…
Farecik telaşla bahçeye fırlamış, ilk gördüğü tavuğa korkuyla seslenmiş, evde kapan var demiş. Tavuk omzunu silkmiş, o senin sorunun, bana ne birader demiş, seni kümese alırsam başıma iş alırım, başka kapıya…
Fare anlamış ki, tavuktan fayda yok, panikle ağıla koşmuş, koyuna yalvarmış, evde kapan var… Koyun hiç üstüne alınmamış, elalemin derdiyle huzurumu kaçıramam, kusura bakma demiş.
Farecik son çare ahıra dalmış, çırpınmış adeta, evde kapan var… İnek bön bön bakmış, çevirmiş kafasını öbür tarafa, cevap bile vermediği gibi, farenin söylediklerini duymamak için yalağa doğru yürümüş.
Farecik kalakalmış.
Yapayalnız.
Çaresiz.
Bükmüş boynunu, dışarda kurda kuşa yem olmamak için mecburen evin yolunu tutmuş, yüreği ağzında, parmak uçlarına basa basa duvardaki daracık çatlağa sığınmış.
Gün dönmüş, zifiri karanlık olmuş, tam uykuya dalıyormuş ki, çıtonnnkk!
Önce ölüm sessizliği…
Ardından çığlık!
Hayırdır inşallah demiş bizim farecik, zıplamış yerinden, bir de ne görsün, sinsi sinsi mutfağa süzülen yılan, kuyruğunu kapana kaptırmış iyi mi… Üstelik, kör karanlıkta yatağından fırlayıp, uyku sersemi kapana uzanan çiftçiyi sokuvermiş elinden.
Durup dururken kafayı fareye takan çiftçi, yılana çiyana hiç önlem almadığını düşünmüş o anda ama… Artık çok geçmiş.
Çiftçinin eşi de feryatlarla uyanmış tabii, apar topar doktora gitmişler. Sarıp sarmalatıp eve dönmüşler, ancak, bünye allak bullak olmuş haliyle, çiftçi resmen yanıyor, ateşi fırlamış 40 dereceye…
E hastaya çorba lazım, tavuk suyu, kadın kapmış bıçağı, dooğru kümese.
Ertesi gün, konu komşunun haberi olmuş, geçmiş olsuna gelmişler. İkram ister… Kadın gene kapmış bıçağı, dooğru ağıla, yatırmış koyunu, pilav üstü tandır.
Gel gör ki, ateş 40 derece, 42 derece derken, maalesef çiftçi sizlere ömür.
Hadi bakalım bütün köy doluşmuş cenaze evine, taziyeye, ikramın büyüğünü ister… Kadın gene kapmış bıçağı, ahıra girmiş, büyükbaş da sizlere ömür.
Mevlit filan bittikten sonra, evli evine, köylü köyüne… Kadın tası tarağı toplayıp çocuklarına taşınmış, ocak sönmüş.
Ev zamanla harabeye dönmüş.
Kümes-ağıl mezbele.
Ahır çökmüş.
Diyeceksiniz ki…
Fare noolmuş?
*
“Kardeşim… İş işten geçip herkesin hayatı kaydıktan sonra, benim akıbetimi anca merak etmeniz enteresan yani” demiş!