Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, partili cumhurbaşkanlığı sistemini öngören anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak "Bizim yalaka bademlere göre, asrın liderimiz yeni anayasayla birlikte hem başkan, hem de halife olacakmış filan. Başkan olmasına başkan olur ama yukardaki halifeyle kıyaslayınca, yeni anayasayı komple arapça bile yazsan, imkansızdır" görüşünü savundu.
Yılmaz Özdil'in "Halife" başlığıyla yayımlanan (17 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Fransızca, Almanca, İngilizce, Farsça, Arapça, beş lisan bilirdi. L'illustration, Le Temps gibi gazetelerin abonesiydi. Ressamdı. Türk resim sanatının öncüleri arasında yeraldı. Osman Hamdi Bey'in öğrencisiydi, Zonaro'yla arkadaştı, bu topraklarda kurulan ilk Ressamlar Cemiyeti'nin başkanıydı. Paris'te sergi açtı. Haremde Beethoven, Haremde Goethe gibi tabloları Viyana'da sergilendi; bu tabloları şu anda Ankara Devlet Resim Heykel Müzesi'yle İstanbul Resim Heykel Müzesi'nde bulunuyor. Çıplak model kullandı, taassup göstermedi, nü resimler yaptı, hatta Harem'deki kadınları bile havuz başında çıplak olarak resmetti. Avluda Kadınlar isimli tablosu mesela, 2013'te açık arttırmayla 1 milyon 600 bin liraya satıldı. İstanbul'da resim atölyeleri açtırdı, kabiliyetli gençlerin Avrupa'da sanat eğitimi alması için burs verdi. Entelektüeldi. Dönemin aydınlarıyla dostluk kurardı, Abdülhak Hamit Tarhan'ın, Recaizade Mahmut Ekrem'in, Tevfik Fikret'in, Pierre Loti'nin portrelerini yaptı. Tiyatro kaçırmazdı. Bir akşam “Baykuş” isimli oyuna gitti, başroldeki sanatçıya hayran kaldı, ihtiyar birini canlandırıyordu, gerçekten ihtiyar gibiydi, aslında 24 yaşındaydı, o genç sanatçıyı konağına davet etti, tiyatrodaki gibi ihtiyar makyajını yaptırdı, yağlıboya portresini yaptı, henüz şöhret olmadan önce keşfettiği o delikanlı, Muhsin Ertuğrul'du. Resim gibi müziğe de büyük ilgi duyardı. Franz Liszt'in öğrencisi Macar piyanist Hegyei'yle, keman virtüözü Carl Berger'le çalıştı. Piyano, keman, viyolonsel ve klavsen çalardı. Konçertolar, prelüdler besteledi. Eski Türkçe harflerle isminin yazılı olduğu 1911 yapımı Steinway piyanosu ve Lucas marka viyolonseli Dolmabahçe Sarayı'nda korunuyor. Müzik kütüphanesi vardı; Beethoven, Mozart, Haydn, Schumann başta olmak üzere, klasik müziğin en önemli bestecilerinin arşivini tutardı, Avrupa'dan notalarını getirtirdi. O dönemin İstanbulu'nda en ünlü müzik mağazasının sahibi olan Ernest Comendinger'in bir numaralı müşterisiydi. 10 bin 867 kitaptan oluşan muhteşem kütüphanesi vardı. Bu kitapların 6 bin 454'ü Fransızca ve Almanca'ydı. Victor Hugo, Emile Zola, Voltaire, Goethe, Schiller okurdu. Fransız ve Alman edebiyatına ait eserleri sadece biriktirmediğini, bizzat okuduğunu biliyoruz, çünkü, cümlelerin altını çizmiş, sayfa kenarlarına notlar düşmüştü. Librairie Weiss, Gerard Freres gibi yabancı yayınevlerinden alışveriş yapardı. Usulü'l‐Hikem fi Nizamü'l‐Ümem, yani, Milletlerin Düzeni Hakkındaki Bilgelik Kaideleri isimli kitabı, İbrahim Müteferrika tarafından yazılmış, ilk Türk matbaası, İbrahim Müteferrika Matbaası'nda basılmıştı. Deri, atlas, kadife, ahşap, hatta mermerle yapılmış, cilt sanatının nadir örneklerini toplardı. Kitapların yanısıra ciltli halde 3 bin 829 dergisi vardı. Sporcuydu, at biner, eskrim yapardı. Yüzmeyi çok severdi, ailesiyle birlikte plaja gider, tentelerin arkasına saklanmazdı, bildiğin mayo giyerdi, denize girerken fotoğrafının çekilmesinde sakınca görmezdi. Futbola meraklıydı. Oğlu, Fenerbahçe başkanlığı yaptı. Batılı giyinirdi, daima çok şıktı, kravatsız fotoğrafını bulamazsınız, ayakkabılarını Paris'te yaptırırdı, kolonyalarını Almanya'dan getirtirdi. Kızı ve gelini dahil, ailesinde tesettür yoktu, hepsinin başı açıktı. Eşinin ve kızının saçları açık halde tablolarını yaptı, kızını dizlerinin üzerinde etekle resmetti. Tee 1919 senesinde kadın dergisi İnci'ye röportaj verdi, kadının toplumdaki yerinin artması gerektiğini, kadınların da erkekler gibi eğitim alması gerektiğini, kadınların meslek sahibi olmaları gerektiğini, kadınların sanat alanındaki çabalarının desteklenmesi gerektiğini anlattı.
* Son halifeydi.
*
Topkapı Sarayı'nın kutsal emanetler dairesinde halifeliği devralırken, tarihte ilk kez Arapça yerine Türkçe dua edildi. Halife olarak ilk cuma namazına Fatih Camisi'ne gitti, tarihte ilk kez Türkçe hutbe okundu. O hutbede, İslam aleminin artık “cehaletle savaşması gerektiği” anlatıldı.
*
Ve şimdi öğreniyoruz ki…
Bizim yalaka bademlere göre, asrın liderimiz yeni anayasayla birlikte hem başkan, hem de halife olacakmış filan.
*
Başkan olmasına başkan olur ama…
Yukardaki halifeyle kıyaslayınca, yeni anayasayı komple arapça bile yazsan, imkansızdır!