Dünyanın iki büyük ekonomisi olan ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşı geride bıraktığımız Temmuz ayında resmen başladı.
Aylarca süren tartışmaların ardından ABD Temmuz ayı başında, Çin'in 34 milyar dolar değerindeki ürünlerine ek gümrük vergisi uygulayacağını duyurdu. Çin de bu karara misilleme ile karşılık verdi.
Ağustos ayına girdiğimiz şu günlerde ise ABD'nin 16 milyar dolar değerinde yeni bir gümrük vergisini devreye sokması bekleniyor.
uzlaştıBloomberg'in kaynaklarına dayandırdığı haberinde ise ABD ve Çin'in de ticaret savaşının etkilerini yumuşatmak için tekrar müzakerelere başlayacağı öne sürüldü.
ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin ve Çin Başbakan Yardımcısı Liu He arasında müzakerelerin yeniden başlaması için gizli görüşmelerin yapıldığı iddia edildi.
Ticaret savaşının sönümlenerek mi yoksa güçlenerek mi devam edeceği, küresel ekonominin gidişatı üzerindeki en büyük belirleyici olacak.
Küresel ticarette beliren bu riski bir yana bırakırsak küresel ekonominin gidişatı güçlü bir büyümeye işaret ediyor.
Dünya Bankası, Haziran ayındaki raporunda küresel ekonominin 2018 yılında yüzde 3,1 ile güçlü bir şekilde büyüyeceğini tahmin ettiğini açıkladı.
Önümüzdeki iki yılda ise gelişmiş ülke ekonomilerinde görülecek yavaşlama ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinde görülen iyileşmenin hız kaybetmesi ile küresel ekonomik büyümenin yavaşlaması bekleniyor.
ABD ekonomisi ise tarihindeki en büyük büyüme döngüsüne girmek üzere.
2009'dan beri sürekli büyüyen Amerikan ekonomisi, tarihindeki en uzun genişleme sürecine girdi.
Bu yılın ikinci çeyreğinde yıllık olarak yüzde 4,1 büyüyen ABD ekonomisi, böylece 2014'ten beri en hızlı büyümesini gerçekleştirdi.
Reuters haber ajansının anketine göre ise her ne kadar küresel ekonomik aktivite güçlü gözükse de ticaret savaşı korkuları iyimserliği baltalıyor.
Ankete cevap veren 150 ekonomistin ek soruya cevap veren üçte biri, ticarette korumacı politikaların önümüzdeki yıl küresel büyüme rakamlarına olumsuz yansıyacağını düşünüyor.
Merkezi Londra'da bulunan küresel araştırma şirketi Crossborder Capital'ın CEO'su Michael Howell ise ticaret savaşlarının etkisinin ekonomik olarak kısıtlı olacağını, daha çok yatırımcı hissiyatına zarar verdiği fikriyatında.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Howell, ABD'nin ticaretten ziyade "adil olmayan" teknoloji transferine karşı savaştığını, bir şekilde ABD ve Çin arasında uzlaşmanın sağlanacağını düşünüyor.
İş Yatırım Uluslararası Piyasalar Müdürü Şant Manukyan da BBC Türkçe'ye yaptığı açıklamada "Bu noktada yani karşılıklı 50 milyar dolarla sınırlı bir savaşın önemli bir etkisi olmasını beklemiyorum ancak üçüncü çeyrekle beraber ikinci tur yani 200 milyar dolarlık paketler devreye girerse dünya büyümesine net bir etkisi olacaktır" yorumunda bulunuyor.
JP Morgan Bankası Başkanı Jamie Dimon, küresel ticaret savaşının yanı sıra büyük merkez bankalarında gözlenen politika değişikliğinin de küresel ekonomiye zarar verdiği görüşünde.
2008 finansal krizinin ardından Amerikan Merkez Bankası (Fed) dahil olmak üzere dünyanın büyük merkez bankaları trilyonlarca dolar değerinde devlet tahvili satın alarak ekonominin tekrar sağlıklı bir hale gelmesi için çalıştı.
Parasal genişleme denen bu sürecin sona gelinmesi Dimon'a göre bir belirsizlik anlamına geliyor:
"Kimseyi korkutmak istemem ama başka hiç parasal genişleme tecrübemiz olmadı. Tersine çevrilişini ise hiç yaşamadık. Düzenlemeler farklı. Paranın iletimi farklı. Hükümetler o kadar çok borçlandı ki insanlar bir şeyler değişecek diye panikleyebilir."
İsviçre bankası Credit Suisse de aynı fikirde.
Banka, Temmuz ayı sonunda kazançlarını açıkladığı raporunda, ticaret savaşları ve yükselen faizleri, 2018'de belirsizliğin güçlenmesine yol açacak faktörler olarak gösteriyor.
BBC Türkçe'ye konuşan Michael Howell da Merkez Bankalarının faiz artırımının küresel ekonomiyi olumsuz etkilediği görüşünde:
"Takip ettiğimiz 80 merkez bankasının üçte ikisi sıkı para politikası güdüyor. Fed ile savaşmayın ama Japonya, Avrupa ve İngiltere merkez bankalarıyla da savaşmayın. Fed zarfı açıyor ve ancak Amerikan ekonomisi resesyona girerse ya da Wall Street sarsılırsa duracak."
Howell, bu durumun Türkiye'nin de içinde olduğu gelişmekte olan piyasaları olumsuz etkilediğini söylüyor. Ancak Howell'a göre gelişmekte olan piyasalar 2008 krizine göre daha iyi bir şekilde konumlandı ve Çin gibi daha güçlü olan bir piyasaya dayanmaya başladı.
İş Yatırım Uluslararası Piyasalar Müdürü Şant Manukyan ise Fed'in faiz artırımlarının artık yeni bir hikaye olmadığını, para politikalarının normalleşmesinin piyasaların gerçek dinamikleri fiyatlayacağı anlama geleceğini söylüyor.
Bu da Manukyan'a göre yüksek volatiliteye işaret etse de, aslında iyi ve kötü şirketlerin-ekonomilerin ödüllendirildiği veya cezalandırıldığı bir dönem anlamına geliyor.
Manukyan, küresel krizin sıfır faiz ve bol likidite ile gelişmekte olan piyasalara yapısal reformlar için bir şans tanıdığını, ancak bunun iyi kullanılmadığını vurguluyor:
"Maalesef genel olarak artan borç oranları ve büyük bir hata olarak dövizle borçlanmanın tercih edildiğini gördük. Şimdi yatırımcıların daha secici olacağı bu ortamda ülkeler olası bir ticaret savaşına karşı ikili ticaret girişimlerine önem verirken bir yandan da daha kıt sermaye girişlerini verimli kullanmaya çalışacak.
"Bu süreçte Arjantin, Venezuela gibi gelişmekte olan ülkelerin çoktan krize girdiğini gördük. Yani artık risklerin arttığı değil realize olduğu bir dönemdeyiz. Toparlayan ana ekonomilere yakın olan gelişmekte olan ülkeler bu dönemi daha rahat atlatabilir."
Manukyan, ABD'nin aksine sorunlu bankacılık sistemleri, dengesiz büyüme ve siyasi riskler yüzünden Euro Bölgesi ve Çin'in büyük dengesizlikler inşa ettiğini, bu yüzden yeni krizin bu iki bölgenin birinden gelebileceğini söylüyor.
Euro Bölgesi açıklanan son verilere göre ikinci çeyrekte son iki yılın en düşük büyümesini kaydetti.
Howell'a göre ise küresel ekonominin önünde birinci olarak güçlü Amerikan doları ikinci olarak da Çin'in bilerek ekonomik büyümede frene basması büyük bir risk olarak duruyor.