T24 - Taraf gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, Türkiye'nin Esad'a ve Suriye'ye karşı olan tavrını değerlendirdi. Oğur, "Cemil Bayık’ın Türkiye Suriye’ye saldırırsa Kürtler Türkiye’ye karşı savaşır açıklamasından saatler sonra ya da önce Suriyeli Kürtlerin en saygın liderlerinden Meşal Temo Kamışlı’daki evinde uğradığı suikast sonucu öldürüldü" dedi.
Oğur'un "Meşal Temo'yu kim öldürdü" başlıklı bugünkü (11 Ekim 2011) yazısı şöyle:
Başbakan Erdoğan, eğer acı haberi almasaydı pazar günü Hatay’a gidecek, Suriye’den Türkiye’ye kaçan göçmenlerin kaldığı kampı gezecek ve oradan Şam’a sert mesajlar gönderecekti. Başbakan’ın uzun süredir “bekleyin” diyerek beklentileri yükselttiği bir ziyaretti bu.
Eğer gerçekleşseydi muhtemelen bugün bu ziyarette verilen sert mesajları konuşuyor olacaktık. Araya hayatın daha büyük hakikatleri girdi. Hatay’dan Şam’a gitmesi beklenen sert mesaj yerine, Şam’dan İstanbul’a taziye mesajları geldi.
Gerçekleşmeyen ziyaretten sadece birkaç gün önce Suriye sınırında başlayan askerî tatbikat bu askerî diplomatik hamlenin devletin koridorlarında ince ince tasarlanmış olduğunu ortaya koyuyor.
Bu tasarlanmış bol mesajlı sınır ziyareti taktiğine Türkiye yabancı değil. 1999’da bir vesile bulup yine Suriye sınırına giden dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı’nın sert açıklamalarıyla başlayan süreci Cumhurbaşkanı Demirel’in bir anda kendini bulduğu Hatay Üniversitesi açılışında verdiği sert mesajlar takip etmişti. 1999’daki sertliğin nedeni iç meselelerdi, PKK’ydı.
Esad’ın katliamlarına karşı Türkiye’nin dünya kamuoyunda vicdanın sesi olması çok iyi ama son dönemde Başbakan’ın ABD’den Güney Afrika’ya, her fırsatta Suriye’ye karşı verdiği savaş imasına kadar varan mesajlar, BM’nin tavrını eleştiren hatta ABD’nin pozisyonunun bile önüne geçmiş radikal pozisyon bir diplomatik mesele için fazlaca sert değil mi?
Ya 1999’daki gibi Suriye ile olan sertleşmenin nedeni diplomatik değilse?
Ahmet Altan’a yazdığı mektupta ve son açıklamalarında Murat Karayılan bölge devletlerinin PKK’yı Türkiye’ye karşı kullandığına dair iddialara sert tepki gösterirken o iddiaların odağında yer alan isimlerin başında gelen Cemil Bayık 8 ekim günü ANF’ye verdiği röportajda şöyle demekteydi: “Kürtler, Türk devleti Suriye’ye bir müdahale ederse buna karşı da en şiddetli direnişi gösterecektir. Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Şu anda Güneybatı Kürdistan’daki halkımız Türk devletinin her türlü saldırısına karşı hem örgütlülük hem de meşru savunma konusunda hazırlıklarını yeterince yapmıştır.”
Cemil Bayık’ın Türkiye Suriye’ye saldırırsa Kürtler Türkiye’ye karşı savaşır açıklamasından saatler sonra ya da önce Suriyeli Kürtlerin en saygın liderlerinden Meşal Temo Kamışlı’daki evinde uğradığı suikast sonucu öldürüldü. Esad’a karşı isyana ilk günlerinden itibaren destek vermeyen (ya da cılız destek veren) Kürtler suikastın ardından sokaklara döküldü. Diasporadaki Kürtler Suriye’nin Avrupa’daki elçiliklerini işgal etmeye başladı.
Suikast hem Esad’ın kaderini değiştirecek hem de Kürtlerin Suriye yönetimine karşı tavrını. Tabii Esad’a karşı baltalarını çıkarmamakta direnen PKK’yı da epeyce zora sokacak.
Peki, böyle tarihî sonuçları olan bir suikastı kim yapmış olabilir?
Bunun niçin Meşal Temo’nun biyografisine daha yakından bakmak gerek.
1958 doğumlu olan Temo liberal ve silahlı mücadele karşıtı görüşleriyle bilinen bir Kürt siyasetçiydi. Başkanlığını yaptığı Gelecek Akım Hareketi Suriye’deki özellikle eğitimli ve zengin Kürtler arasında oldukça popülerdi. Ayrıca, Temo’nun mensubu olduğu Xelecan aşireti de Türkiye’de de kolları olan büyük ve çok etkili bir aşiret.
Temo’nun çok önemli bir özelliği daha var. Meşal Temo İstanbul’da kurulan Esad karşıtı Suriye Ulusal Meclisi’nin de 29 kişilik yönetiminde yer almaktaydı. Bir iddiaya göre Temo Meclis’in İstanbul’daki son toplantısında yedi kişilik yönetime seçilmiş, öldürüldüğü günün gecesi de Suriye’den çıkarak Meclis içinde aktif olarak çalışmaya başlamaya hazırlanmaktaydı.
Yani Temo en önde gelen Esad karşıtı Kürt siyasi liderdi. O yüzden cinayetin birinci faili tabii ki böyle cinayetlerde ustalaşmış El Muhaberat. Ama El Muhabarat’ın bu kadar popüler bir Kürt siyasetçiyi öldürüp, Esad’a karşı sokağa çıkmamış Kürtlerin desteğini bile kaybetmesi epeyce akılsızca bir hamle gibi duruyor. Bütün Suriye rejimi bu akılsızlıklar üzerine kurulu olduğu için şaşılacak bir şey yok. Zaten suikastın tanıkları da Şam plakalı bir arabadan ve Arapça konuşan kişilerden bahsediyor.
Temo, PKK’nın Suriye’deki partisi PYD öncülüğünde kurulan ve Esad’la görüşmeler yürüten Kürt ittifakının içinde yer almadığı için PKK tarafından da pek sevilmemekteydi.
PYD Başkanı Salih Muhammed, suikasttan önce ANF’de çıkan bir röportajında Temo’yu da kastederek “İşte 94 kişilik bir konsey kurdular. Bu konseyin içerisinde Kürt işbirlikçileri de var” demişti. Suikasttan sonra ANF’de çıkan PYD’nin yıllar sonra Esad’ın izniyle sürgünden dönen lideri Salih Müslüm’le yapılan röportajda ise Temo’dan şöyle bahsedilmekte: İstanbul’da kurulan ve Batılı güçler ile Türkiye’nin desteklediği Ulusal Konsey’in Kürt üyesi Meşal Temo...
Müslüm aynı röportajda suikastla ilgili Batılıların hemen Esad’ı suçlamasından rahatsız olarak şöyle demiş: “Devleti bir bütün olarak düşünmek yanlıştır. Devletin içinde bazı taraflar var ve devlet içinde de Kürtleri kanlı bir sürece çekmek isteyenler olabilir.” Müslüm’e göre üç muhtemel fail var: “Devlet içindeki bazı kesimler, El Kaide gibi dinci kesimler ya da Türkiye’nin parmağı olabilir.”
Meşal Temo suikastı bölgedeki tüm dengeleri altüst edecek. PKK çökmekte olan Esad’la dost pozisyonunu bu suikast vesilesiyle değiştirebilir. Temo’nun cenazesini PYD’nin organize etmesi bu yönde bir işaret. Belki de Başbakan’ın Hatay’a gitmesine bile artık gerek kalmayacak...