12 Mart 2017 13:32
Ünlü oyuncu Yeşim Salkım, Instagram'a yazdığı "Sevgili edinmek akıl kârı değil, sincap beslemek daha mantıklı" cümlesiyle ne demek istediğini açıkladı. Salkım, "Çok zor çünkü. Seks, kadının ve erkeğin çok güzel yaşayabileceği bir duygu. Ama bunu zorunlu kıldığın zaman erkeklerde galiba doğru işlemiyor. Artık kadınlarda da bu doğru işlememeye başladı. Çünkü artık özgürlüğümü ilan ettim modunda geziyoruz" diye konuştu.
Yeşim Salkım'ın Hürriyet gazetesinden Ömür Gedik'e verdiği söyleşi şöyle:
Yeni dizin “Evlat Kokusu” hayırlı olsun. Ne zaman geldi teklif?
Aralık ayıydı. Haftada beş gün canlı yayınlanan bir televizyon programı yapıyordum. “Bu dizide oynamak isterseniz programı bırakmanız” lazım dediler. Ben de diziyi tercih ettim.
Rolünden bahsedelim biraz...
Adı Hünkar. Aslan ve Cevahir’in ablaları. Hünkar, annesiyle babasını kaybettikten sonra iki kardeşine annelik yapmış. Otoriter, güçlü bir kişilik. Bu karakterle birlikte Türkiye’ye güçlü bir hala kazandırıyoruz.
Gerçek hayatta da hala mısın?
Evet. İki yeğenim var; biri 16, diğeri 11 yaşında. İyi bir hala olduğumu söylerler.
‘Hünkar’, çok iddialı bir isim...
Bugünün Hürrem’i. Haşmetli bir kadın. Ailede her şeyi o döndürüyor. “Her şeyden önce aile gelir” diyor. Onların çıkarlarını korumak için her şeyi yapabilecek bir kadın.
Ortak özellikleriniz var mı?
Ben Hünkar kadar acımasız olabilir miyim, bilmiyorum. Ama bu kadının neden bu hale geldiğini seyirci önümüzdeki bölümlerde görecek. Çok önemli sırları ortaya çıkacak. Aslında ben her kadının biraz böyle olduğunu düşünüyorum. Çocukları ve ailesi söz konusuysa bir kadın ölüme atlayabilir.
Bu fedakarlıklar daha çok kadınlara özgü şeyler, öyle değil mi?
Aynen. Ben kadının altyapısının tamamen aile üzerine olduğunu düşünüyorum. Biz, ‘anne’ doğuyoruz. Neredeyse doğar doğmaz bebeklerle oynamaya başlıyoruz. Sonrasında bir başkasının çocuğuna sahip çıkıp ona bakabiliyoruz. Teyzelik veya halalık yapabiliyoruz.
Sen küçükken bebeklerle çok oynar mıydın?
Ben çok bebekle oynayan bir kız değildim. Daha çok ağaç tepesinde olurdum. Tam bir erkek Fatma’ydım.
Pişmanlıkların var mı? Geri dönüp baktığında “Keşke yapmasaydım, yaşamasaydım” dediğin şeyler?
Eskiden bu soru sorulunca “Yok” diyordum. Şimdi, pişmanlık demeyeyim de “Şunu şöyle yapsaydım farklı olur muydu” diye sorguladığım çok şey var. Ama geçmişe dönük yaşayamıyorsun. Arkana dönüp bakınca çok güzel şeyler de görüyorsun, çok üzücü şeyler de. Sonra aynaya bakıyorsun ve bu yaşanmışlıkların seni yarattığını görüyorsun.
Ne geçiyor o an içinden?
Diyorsun ki ben şahane bir kadınım, her şeyi yaşamışım. Aldatılmışım, üzülmüşüm, aşk yaşamışım, zenginliğin dibine vurmuşum. Gerçekten beni seven bir aileyle büyümüşüm. İyi bir eğitimden geçmişim. Bunu çoğu insan bilmiyor ama beni okutabilmek için her şeyi yapmışlar.
Bir de üstesinden geldiğin hastalıklar var...
Talasemi taşıyıcısıyken iki çocuk sahibi olmuşum. Rahmimde tümör büyürken ikinci bebeğime hamile kalmışım. “Ölebilirsin” demelerine rağmen doğurmayı göze almışım. Sarayda evlenmişim ama sonra gidip at çiftliğinde de evlenmişim.
Hangisi daha güzeldi?
Hepsi çok güzeldi. Eğer biraz inancın varsa, yukarıya bakıyorsun ve diyorsun ki; “Bana nasıl güzel bir hayat vermişsin”. Çoğu insana nasip olmayacak şeylere sahip olmuşum. Bunların kıymetini bilmek lazım.
Hayal ettiğin, “Keşke şunu da yaşasam” dediğin bir şey var mı?
Bende yükseklik fobisi var. Ama en çok istediğim şey paraşütle atlamak. Korkumu yenmek istiyorum.
En çok neden korkarsın?
Yalnız kalmaktan. Şimdi mesela annemle yaşıyorum.
Peki bu ‘yalnız kalamama’ korkusu sana erkekler konusunda yanlış seçimler yaptırdı mı sence?
Aceleci davranmış olabilirim ama hiçbir erkeği yalnızlığımı gidersin diye hayatıma almadım. Şöyle söyleyeyim, çocuklarımın babalarıyla güzel bir dostluğum var. İkisiyle de.
Nasıl şekilleniyor bu dostluk?
Çocukları beraber büyütebilme kaygısındayız. Gizem’de bunu biraz geç yakaladık, çünkü babası Ankara’da yaşıyordu. Ama ben onun kalbini bildiğim için ve didişmenin de sadece Gizem’e zarar vereceğini bildiğim için onunla hep iyi geçinmeye çalıştım. Genelde işler kadında bitiyor. Kadın iyi geçinirse karşısındaki erkek de yelkenleri indiriyor.
Şöhreti nasıl tanımlarsın? İyi ve kötü yanları?
Jim Carrey’nin çok güzel bir lafı var; “Umarım insanların hepsi bir gün çok zengin ve şöhretli olur, gerçek sırrın bu olmadığını anlarlar” diye. Sonuna kadar katılıyorum kendisine.
Hayatında biri var mı?
Hayır, yok. İki sene oldu Hakan’la (Eratik) ayrılalı. Sonrasında denedim, yemeğe çıktım, sohbetler ettim falan. Baktım güzel arkadaş oluyor benden. Başka bir şey olmuyor artık.
Senden erkeğe mi, kadına mı daha iyi arkadaş olur?
İkisine de. Ben karşı taraf istediği sürece hayatına girerim, istemediği zaman uzak dururum. Haddimi bilirim yani.
“Sanat dünyasından dost olmaz” demiştin...
Sanat dünyası içindeki herkesin derdi başından aşkın. Bu çok egosantrik ve şizofrenik bir meslek. Bize kişilik değiştirtiyor. Yani ben senin derdine o an için üzülebiliyorum, o an için destek olmaya çalışıyorum ama seni satmam da bir o kadar kolay oluyor. Çünkü mesleğin kökünde bu var.
Biraz da karakter meselesi değil mi bu? Tanıdığım kadarıyla sen bunu yapmazsın...
Bu mesleği gönülden değil de şöhret için yapanların arkadan vurması daha kolay oluyor. Ben o dili bilmiyorum. O nedenle sırtından çok vurulmuş bir kadınım. Benim üç-beş arkadaşım, ailem var, onlar bana yeter. Bir de sevdiğim mesleğim var; şarkı söylemek ve oyunculuk yapmak. Son birkaç senedir oyunculuğa daha çok ağırlık veriyorum. Bir de kötülük benim hamurumda yok. Kötülük yapmak yerine nötr kalıyorum. Ben, benimle olan ilişkisine bakıyorum. Bana ne yaşatmış ve ben onu unutabilmiş miyim...
Unutabiliyor musun? İntikam duygun var mı?
Yok. Sadece inancım çok kuvvetli. Söylediğimiz cümlelerin, kurduğumuz hayallerin evrene yazıldığına inanıyorum. Yüreğimden atamadığım bazı şeyler tabii ki var. Ama zaman içerisinde büyüdükçe, olgunlaştıkça onları öbür dünyaya bırakmaya meyilli oldum.
Muhafazakârım demişsin...
Modernlik hesap kitap vermeden istediğini yapmaksa, ben modern değilim, muhafazakârım. Belli bir yaşa geldiğinde ona göre giyinmek de kurallarım arasında. Şu bir gerçek ki, 20-25 yaşındaki bir kızın vücuduyla 45 yaşındaki bir kadınınki bir değil. Kusurumuzu örteceğiz diye yapmadığımız şey kalmıyor. Streç çorap giy, oralarını ovdur, buralarını aldır. Kendimizle barışık yaşlanmalıyız. Ben kusurları olan, bunları kabul eden ve yaşanmışlıklarıyla barışık bir kadınım.
Estetikle ilgili neler diyeceksin?
Zamanı geldiğinde olabilir. Ama gençlerin aşırı estetiğine karşıyım.
Sosyal medyadaki yorumlara sert tepkiler gösterdiğin oluyor. Nedir seni en çok kızdıran?
Bana hayran diye sana, sana hayran diye bana küfür edebileceğini sanıyor. Öyle bir yer değil orası. Nasıl gazetede, televizyonda etik kuralları var, orada da var. Saygı göstermek zorundalar. Küfür edersen ben de küfrün kralını edebilirim. Saygı ve sevgi gerekli.
Bu dönemde şöhret olmak daha mı zor? Eskiden nasıldı?
Biz daha azdık. 90’larda çıktım ben. Herkes tek tek renkti. Şimdi radyo dinlerken insanların seslerini karıştırıyorsun.
Evlenir misin bir daha?
Hayır. O defter kapandı.
Neden?
Galiba beceremiyorum...
Becermek, illa sürdürmek mi? Çocuk sahibi olmak da güzel bir şey becermek değil mi?
Bunun için illa belediyeye başvurmak gerekmiyor. Ama Türk toplumunda evlilik konusunda şöyle bir düşünce var; siz birbirinize aitsiniz. Başka kimseye bakamazsınız. Kadın bunun yükünü daha ağır taşıyor. Ben artık bu yükü taşımak istemiyorum.
Sen hep tek eşliydin. Bunu neden bir yük olarak göresin ki?
Tek eşliyim ama birilerinin kusurlarını kapatmaktan yoruldum.
Belki kusurları olmayan biri çıkar karşına?
Öyle bir erkek yok... Kadınlar sürece, erkekler sonuca bakıyor. Bunlar doğalarında var. Her dakika sonuca bakan bir adama süreci anlatmanın anlamı yok. Instagram’a da yazdım. “Sevgili edinmek çok zor. En iyisi sincap besleyin” dedim. Çok zor çünkü. Seks, kadının ve erkeğin çok güzel yaşayabileceği bir duygu. Ama bunu zorunlu kıldığın zaman erkeklerde galiba doğru işlemiyor. Artık kadınlarda da bu doğru işlememeye başladı. Çünkü artık özgürlüğümü ilan ettim modunda geziyoruz.
Bel altı vurmuyorsun kimseye, peki nasıl savaşıyorsun?
İçimde savaşıyorum. Önce o insanı görmezden geliyorum, yok sayıyorum. Sonra hastanelere gidiyorum. Bir de mezarlıklara. Rahmetli dedem bize hep “Ne zaman şımarırsanız, ne zaman kendinizi birilerinden üstün görmeye başlarsanız hastanelere ve mezarlıklara gidin” derdi. Özellikle kimsesizler mezarlıklarına. Ve orada aslında bu dünya için çok da çabalamamamız gerektiğini görüyorum.
En son ne zaman böyle bir ziyaret yaptın?
1 hafta önce hastanedeydim. Böyle baş ediyorum. Ölüm var, bu kadar da kinlenmeyelim birbirimize. “Sen haklıydın, ben haklıydım” tartışmasına girersek, çıkamayız.
Sıkıntılı süreçlerinde ağlayarak dua edermişsin. Ne zaman ağladın en son?
Bizim diziyi seyrederken ağladım. İç çekerek ağladık. Çok şükür kendim için ağlamıyorum artık. Çok zor günler atlattım çünkü.
“Evlat Kokusu”nun ilk bölümünü sinemada izlediniz. Bir diziyi perdede izlemek nasıldı?
Çok acayipmiş. Yönetmenimiz Erol Özlevi sinema tadında çekmiş. “Evlat Kokusu” için şunu söyleyebilirim; reytingi ne olursa olsun şahane bir işin içindeyim. Ve bu da bana yeter.
Senin hala kötü bir kadın mı? Siyahı mı fazla, beyazı mı?
Hem siyah hem beyaz bir kadın. Her insan içinde iyiyi ve kötüyü barındırır. Bu kadın da kötü bir kadın değil. Çok büyük bir sırrı olan, bu sırla uzun yıllar baş etmeye çalışmış, anne babasını kaybettikten sonra aileyi dimdik ayakta tutmuş bir hükümdar. O yüzden hükümdarların yaptığı her şeyi bence mübahtır.
Kadın hükümdar olur mu?
Olmaz mı! Ben bu dizide göstereceğim işte. Bir aileyi çekip çeviren kadın bir ülkeyi de çok güzel yönetebilir. Dünyada da kadın dönemi başlıyor. Bütün erkekleri yöneten zaten kadınlar.
Bunun için mi kadına şiddet bu kadar çok?
Tabii. Çünkü kadın süreç içerisinde her şeye verecek bir cevap bulabilir. Erkeğin bununla baş edemeyince yapabileceği tek bir şey var; kaba kuvvet.
8 Mart’ı geride bıraktık. Dünya Kadınlar Günü ne ifade ediyor senin için?
Bu günün bir çiçekle kutlanmasını istemiyorum. Sahte sahte birbirinin gününü kutlayan kadınların mesajlarını da almıyorum. Normal hayatında hemcinsine sahip çıkmayıp, sürekli arkasından vuran da kadınların o günü kutlamaya hakları yok bence. Bu rekabet ortamında kadının kadını koruyabilmesi için toplumsal bir eğitim gerekiyor.
Anne olarak çocuklarına nasıl telkinlerde bulunuyorsun, ne tür bir sistem kurdun evde?
Bir kere yavaş olmalarını söylüyorum. Hız, kontrolsüzlük demek. Panik hata doğurur. Satranç o yüzden var.
Nasıl yani?
Satranç lüks bir oyun değil. Dinginliği, durmayı, düşünmeyi öğretiyor. Hayat da böyle bir şey.
En çok kimin sözünü dinlersin? Bu öğretileri nereden edindin?
‘Eski toprak’ denilen anne ve anneannemin sözlerine hep kulak veriyorum. Kişisel gelişim kitaplarıyla işim yok. Kendi gelişimini tamamlayamamış biri bana ne öğretecek?
Çocuklarının arasındaki yaş farkını nasıl dengeliyorsun?
Gizem 26, Ada 6 yaşında. İkisiyle de yakınım, çünkü yatağa yattığımızda ikisi de çocuk.
Kurallar, yasaklar var mı evde?
Ada asla ipad’le gezemez. Bir tek pazar günü her şey serbest. Ama Ada ne diyor biliyor musun? “Anne bahçeye çıkıp top oynayalım” diyor. Ben çocuğuma seçme şansı tanıyorum. Ama her iki çocuğum da onların arkadaşı değil annesi olduğumu biliyorlar. Anneden arkadaş olmaz...
Anne olarak kendine koyduğun kurallar neler?
Çocuklarımla yemeğe gideriz. Sofrayı birlikte kurar, birlikte kaldırırız. Ada’yı ablasıyla birlikte yıkarız. Haftada bir gün aile günümüzdür. Ve biz ne olursa olsun, özel günleri birlikte kutlarız. Aileden birinin başına bir sıkıntı geldiğinde sokaktakinden yardım beklemeyiz, biz gider yardım ederiz. Anneannemin bir lafı vardır; “Elin iyisinden kendi kötün iyidir” diye...
© Tüm hakları saklıdır.