27 Kasım 2024 08:18
T24 Haber Merkez
Kamuoyunda "yenidoğan çetesi" olarak bilinen, özel hastanelerde yaşanan bebek ölümlerine sebebiyet verdikleri ve haksız kazanç elde ettikleri gerekçesiyle suçlanan sanıkların yargılanmasına devam edildi. Davanın 8. gününde tutuksuz sanık Doktor Seyhmus Çelik savunmasında kalp hastası bir bebeğin ölümünü anlattı. Çelik, "Bu bebeği parası olmadığı için hiçbir hastane bu bebeği kabul etmedi. Hakan Doğukan’ın, Fırat Sarı’ya 'Bu hastayla ilgilenme, boşuna uğraşma' dediğini duydum. Doğukan Taşçı, 'Erkenden öldüreceksin, sorun çözülecek' diyordu" dedi. Duruşma yarın 09.30'da devam edecek.
İstanbul'da, SGK'dan daha fazla para almak uğruna yeni doğan bebekleri önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk ederek, ihmal sonucu en az 10 bebeğin ölümüne neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddiasıyla 22'si tutuklu 47 sanığın yargılanmasına Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, duruşmayla devam edildi.
Bugünkü duruşmada, sanık kürsüsüne ilk olarak Hemşire Ceren Hatice Kırım çıktı. Gazeteci Rojda Altıntaş'ın aktardığına göre, Mahkeme Başkanının sorduğu sorulara yanıt veren Kırım, maaşını Medilife Beylikdüzü Hastanesi ve Medisense şirketinden aldığını ifade etti. Mahkeme Başkanı, Fırat Sarı'ya ait Medisense şirketinin neden ödeme yaptığını sorduğunda, Kırım bu ödemelerin mesai ücreti olarak yapıldığını, kendisine tecrübesi nedeniyle kıdem ücreti olarak ekstra ödeme yapıldığını belirtti.
Kırım'ın ifadesi devamında şöyle devam etti:
Mahkeme Başkanı: Kolluktaki ifaden doğru mu?
Ceren Hatice Kırım: Evet, doğru.
Mahkeme Başkanı: Şöyle demişsin: "Fırat Sarı ve İlker Gönen istişareli çalışmaktadır."
Ceren Hatice Kırım: Evet, bir örgüt söz konusu değildir dedim. Bildiğim her şeyi anlatacağım dedim ve anlattım da.
Savcı Kadir Kocakaya: Neden başkasının kullanması için hat çıkarıyorsun? Bu devirde insan kardeşine bile kolay kolay hat vermez. Neden Fırat Sarı’ya?
Ceren Hatice Kırım: Çocuk nöroloji.……Avcılar Hospital’de bir poliklinik nedeniyle bu hattı çıkarmamı istedi.
Savcı Kadir Kocakaya araya girdi: Çok basit bir soru sordum. Bu adam kendi adına hat çıkaramıyor mu?
Ceren Hatice Kırım: Çocuk nöroloji önemli bir alan, o yüzden.
Savcı Kadir Kocakaya: Yani sorgulamadın, çıkardım verdim diyorsun.
Ceren Hatice Kırım: Evet.
Savcı Kadir Kocakaya: İlaç satımıyla ilgili “Ondan bir 6 tane vereyim” diyorsun. Bayağı konuşma var. Ama “vermedim, yapmadım” diyorsun. Yapmadığın bir şeyin konuşmasını neden ayrıntılı şekilde yazıyorsun?
Ceren Hatice Kırım: Hasan Basri o konuda biraz diretti. Daha sonra doktorlarla görüştüm ve böyle bir şeyin mümkün olamayacağını bildiğim için kendisini oyaladım.
Savcı Kadir Kocakaya: Niye oyalama ihtiyacı duyuyorsun? Bu, hayatın olağan akışına aykırı. Biri bana "Bu bilgisayarı ver" dese, "Devlet malı" der geçerim.
Ceren Hatice Kırım: Belki acil bir durum için istiyor diye uzatmışımdır. Bir çocuğun ihtiyacı olabilir diye düşündüm. Konuşmalarda da sormuşum zaten.
Kırım'ın avukatı müvekkil savunmasında şunları söyledi:
"Herkes takmış bu örgüte. Bu örgüt üyesi hiç mi sormaz ciro hem 600 bin lira 700 bin lira… Evde deden kalma silah bulunsa bu da örgütün silahı derler. Takmışlar çünkü örgüte. Fezlekede savcı bey, "Kendilerine bağlı çalışanları kiraladıkları hastanelerin başına geçirmişler. Aralarında iletişim sağlıyorlar" diye yazmış. Sayın savcı, buradaki çalışanların hastane personeli olduğunu bilmiyor ve "Fırat Sarı’nın adamlarıymış" denmiş.
Soruşturma aşamasında savcı, sanıkların IBAN’larına gelen parayı çok iyi araştırıyor ama bu paraların nereye çıktığını araştırmıyor. Bu bir ticari işletme mi, örgüt mü? Eğer ticari bir işletmeyse, Fırat Sarı’ya "Kardeşim, kaç para kazandın?" diye sorgu yapamazsınız. Ama örgütse bu, asgari ücretle çalışan bir örgüt.
Müvekkilimin hesabına sadece 7 bin TL para yatmış. Bu paranın da ticari bir faaliyet mi yoksa suç unsuru mu olduğu açıkça ortaya konulmalıdır."
Duruşmada ifade veren eski CHP'li Ahmet Atilla Yılmaz, suçlamaları reddetti ve emekli cerrah olarak aldığı maaşı vurgulayarak, kendi mesleki durumuna dikkat çekti. Beylikdüzü ve Bağcılar Medilife Hastaneleri arasındaki farkları açıklama gereği hissettiğini belirten Yılmaz, başhekim olarak hastane cirosunu artırma kaygısı taşımadığını ifade etti. Bebek ölümleri üzerinden yargılanmadığı için duyduğu minnettarlığı dile getiren Yılmaz, dört kız çocuğu babası olarak böyle bir suçlamaya maruz kalmadığı için şükrettiğini söyledi. Yılmaz, sağlık çalışanlarına yönelik bakış açısının ve yaşadıkları zorlukların kendisini en çok üzen konu olduğunu belirtti.
Yılmaz ifadesine şöyle devam etti:
Mahkeme Başkanı: Danışmanlıkla ilgili görüşmeleri kim yapmıştı?
Ahmet Atilla Yılmaz: Ben de zamanına göre yaparım ama bu görüşmelerin şartları ve süreçleri nasıl olacak, tam olarak bilmiyorduk. Ancak mutlaka yönetim kurulu ile bir danışmanlık hizmeti almak istiyorduk.
Mahkeme Başkanı: Sanıklardan tanıdığınız var mı?
Ahmet Atilla Yılmaz: Doktor Fırat Sarı ve Doktor İlker Gönen’i tanıyorum. Ayrıca 20 yıldır aynı bölgede çalışıyorum, bazen tanıdığım insanlar oluyor ama nereden tanıdığımı hatırlayamıyorum
Mahkeme Başkanı: Danışmanlık ile ilgili Fırat Sarı veya İlker Gönen ile hiç görüşmeniz oldu mu?
Ahmet Atilla Yılmaz: Doktor İlker Gönen ile hasta güvenliği hakkında konuşurduk. İlker Bey’le görüşmemizi hatırlıyorum, yenidoğanın çok önemli olduğunu söylemişimdir.
Mahkeme Başkanı: Hastane müdürünün görevi nedir?
Ahmet Atilla Yılmaz: Biz mesul müdürüz. Resmi muhatap anlamında, tekdir ve başhekimdir.
Mahkeme Başkanı: Hasta sevkleriyle ilgili bilginiz var mı?
Ahmet Atilla Yılmaz: Her sevki yani…
Bu davadan sonra inceledim açıkçası. Bize dışarıdan çok sevk gelmez, biz de çok dışarıya sevk etmeyiz.
Mahkeme Başkanı: Bu danışmanlık şirketi ile anlaşmanın içeriğini biliyor musunuz? Siz ne kadar maaş ödüyordunuz?
Ahmet Atilla Yılmaz: Resmi bir anlaşmamızın olmadığını biliyordum.
Ahmet Atilla Yılmaz: Bir de teşekkür etmek isterim. Bu süreçte avukat bulmakta bile zorlandık. Ancak tüm sanık avukatlarımıza gerçekten teşekkür ediyorum. Ben bir cerrahım ve hiçbir hastama, AIDS taşıdığı için sırtımı dönmedim. Bu mesleğin gereği, her zaman elimden geleni yapmaktır.
Savcı Kadir Kocakaya: Fırat Sarı’nın şirketiyle resmi bir anlaşma yok dediniz. Bu paranın çıkışını ne diye gösterdiniz?
Ahmet Atilla Yılmaz: Danışmanlık hizmetinin resmi formatının yazılı olup olmamasının bir önemi yok.
Savcı Kadir Kocakaya: Para çıkışını nasıl yapıyorsunuz? Sonuçta bu parayı vergilendirmeniz gerekiyor. Neyi, niçin ödediğiniz belli değil. Denetimde bunu sormuyorlar mı?
Ahmet Atilla Yılmaz: Denetim daha çok vergi usulüyle ilgili. Bunun muhatabı başhekim değil.
Savcı Kadir Kocakaya: Peki, siz maaşınızı nasıl alıyorsunuz?
Ahmet Atilla Yılmaz: Şirket üzerinden alıyorum. Yaptığım ameliyatlar üzerinden de alıyorum.
Savcı Kadir Kocakaya: Tamam, nasıl alıyorsunuz? Uzatmadan.
Ahmet Atilla Yılmaz: Şirket üzerinden.
Savcı Kadir Kocakaya: Sabit mi?
Ahmet Atilla Yılmaz: Hayır, ameliyatlara ve hastalara göre değişiyor. Ayda 70 ameliyat yaparsam ayrı, 30 yaparsam ayrı.
Savcı Kadir Kocakaya: Ciro artınca maaşınız da artıyor mu?
Ahmet Atilla Yılmaz: Hayır.
Savcı Kadir Kocakaya: Hemşireniz, "Fırat Sarı bebek getiriyordu" dedi. Ne diyeceksiniz?
Ahmet Atilla Yılmaz’ın avukatı soruya itiraz etti
Mahkeme Başkanı: Bu sorunun sorulmasına karar verdim.
Ahmet Atilla Yılmaz: Fırat Sarı bebek getirmez, zaten hayır...
Savcı Kadir Kocakaya: Veya şöyle sorayım: Senin çalışanların sana "Fırat Hoca böyle bebek getiriyor" dedi mi?
Ahmet Atilla Yılmaz: Hayır.
Savcı Kadir Kocakaya tekrar soru sormak istedi.
Savcı Kadir Kocakaya: Size bağlı hemşirelerin Medisense’den (Fırat Sarı’nın şirketi) aldığı paralar var. Bilginiz var mı?
Ahmet Atilla Yılmaz: Hayır.
Savcı Kadir Kocakaya: Ama kendileri "Hastaneden geliyor sandık" dediler.
Ahmet Atilla Yılmaz: Ceren hemşire öyle demedi.
Savcı Kadir Kocakaya: Dün bu şekilde ifade verenler için soruyorum.
Ahmet Atilla Yılmaz: Hayır, bilgim yok.
Ahmet Atilla Yılmaz'ın denetim süreçleriyle ilgili olarak mevzuata yönelik sorulara yanıt verme girişimi, savcı Kadir Kocakaya'nın müdahalesiyle kesildi. Yılmaz, savcının niyetini sorgulamak gibi bir amacının olmadığını belirterek, savcıya yönelik herhangi bir yorum yapmadan durumu aktarmaya çalıştı. Ancak, savcının sert müdahalesi, sanık ve savcı arasında gerilime neden oldu ve Yılmaz'ın savunmasının daha fazla detaylandırılmasını engelledi.
Yılmaz'ın ifadesi, sanık avukatlarının sorularıyla devam etti:
Volkan Karataş’ın Avukatı Burak Mengü: “Hastaneniz daha önce Sağlık Bakanlığı denetimi geçirdi mi?”
Ahmet Atilla Yılmaz: Defalarca.
Burak Mengü: Usulsüzlük tespit edildi mi?
Ahmet Atilla Yılmaz: Hayır.
Sanık kürsüsüne getirilen Gizem Büyükköleş, yenidoğan yoğun bakım hemşiresi olarak çalıştığı dönemde yaşanan olaylar hakkında mahkemede ifade verdi. Özellikle bir bebek üzerinden yapılan mali kazanç sağlama iddialarını detaylandırarak, bebeklerin sağlık durumlarının yanlış yönetildiğini ve bunun sonucunda sağlık sorunları yaşandığını belirtti. Hakan Doğukan Taşçı'nın bebek üzerinden yapılan işlemlerde finansal kazanç elde etme odaklı olduğunu, sağlık standartlarını göz ardı ettiğini ifade etti.
Mahkeme Başkanı'nın Fırat Sarı ve Hakan Doğukan Taşçı ile olan ilişkileri üzerine sorduğu sorulara Gizem, bu kişilerle sınırlı ve görev odaklı iletişimlerinin olduğunu belirtti. Özellikle bebekle ilgili ciddi bir sorun yaşandığında sorumluluk zincirinin nasıl işlediğine dair detayları paylaştı. Gizem, Doğukan Taşçı’nın olaylarda aktif bir rol oynadığını ve çoğu zaman bebeklerle ilgili kararların onun üzerinden yürütüldüğünü ifade etti.
Gizem Büyükköleş ifadesinin devamında sorulara şöyle yanıt verdi:
Mahkeme Başkanı: Gece hiç çocuk doktoru kalıyor muydu?
Gizem Büyükköleş: Hiç görmedim.
Mahkeme Başkanı: Sen bir bebekte sorun yaşandığında kimi arıyordun?
Gizem Büyükköleş: Şöyle, ben kendi vardiyamdaki şiftime söylüyordum, o Doğukan’a söylüyordu, Doğukan da doktoru arıyordu.
Mahkeme Başkanı: Mesela şiftin kimdi?
Gizem Büyükköleş: Tuğçe Toptemel’di.
Mahkeme Başkanı: Opara bebek ilk geldiğinde kim almış bebeği?
Gizem Büyükköleş: Ben bilmiyorum. Benim nöbetim akşam 18.00’de başlıyor, bebek 16.00’da gelmiş. Doğukan almış diye duydum.
Mahkeme Başkanı: Fırat Sarı ile ilgili bir şey duydun mu?
Gizem Büyükköleş: Onayı var diye biliyorum.
Mahkeme Başkanı: Şeyhmuz Çelik?
Gizem Büyükköleş: Şeyhmuz Çelik gündüz çok ilgilenmezdi.
Mahkeme Başkanı: Kime sorsak hiçbir şeyden haberi yok. Hemşire "doktor biliyor" diyor, doktor "başhekime sorun" diyor. Ben anlamıyorum, siz bu hastaneleri nasıl böyle yürüttünüz?
Mahkeme Başkanı: Bebek büyük diye sizin tuhafınıza gitmedi mi? 6 aylık büyük bir bebek…
Gizem Büyükköleş: Evet, Tuğçe Toptemel itiraz etti ama bize bu şekilde cevap gelince bir şey yapmadık.
Mahkeme Başkanı: Tuğçe Toptemel, monitörün öttüğünü söyledi ve hastanın bir anda kötüleştiğini belirtti. Tuğçe Toptemel’in Doğukan ile konuştuğu sırada siz yanınızda mıydınız?
Gizem Büyükköleş: Evet, sesi hoparlördeydi.
Mahkeme Başkanı: Kalp atımını hissedemediğini söyledi, siz de kontrol ettiniz mi?
Gizem Büyükköleş: Hayır, o sırada başka bir şeyle ilgileniyordum.
Mahkeme Başkanı: Herhangi bir doktoru aramak aklınıza geldi mi?
Gizem Büyükköleş: Ben bizzat duymadım, ancak bu süreçte Doğukan Taşçı, kendisinin aranması gerektiğini söylediği için bu şekilde ilerlemiş bir sistem vardı.
Mahkeme Başkanı: 20 bin TL’den bahsediliyor, ne diyeceksin?
Gizem Büyükköleş: Benim bu fiyat konularıyla ilgili bilgim yok ama nöbeti teslim alacağımız zaman bize söylenen şey şuydu: Bebeğin günlüğünden 20 bin TL alınacağını, bu yüzden bakılacağını söylediler. Sonra Şeyhmuz Çelik alana gelip "20 bin TL’yi aileye hemen geri atın" demiş. Bana da bunu gündüz şiftindeki arkadaşım anlattı.
Mahkeme Başkanı: Kim o arkadaşın?
Gizem Büyükköleş: Yaren.
Gizem Büyükköleş: Monitörlerimiz çok sağlıklı değildi ama kötü durumdaki hastalara genelde çalışan monitörlerimiz takılırdı. Ancak eksikliklerimiz çoktu.
Mahkeme Başkanı: Nasıl eksiklikler?
Gizem Büyükköleş: Monitörlere fazla güvenmezdik. Bazen hasta başında oturarak durumu kontrol ederdik.
Mahkeme Başkanı: Denetim yapılmıyor muydu?
Gizem Büyükköleş: Bakıma gönderiliyordu galiba, ama nasıl yapılıyordu bilmiyorum.
Mahkeme Başkanı: 20 bin TL olayından kimin haberi vardır?
Gizem Büyükköleş: Hepsinin vardır bence.
Mahkeme Başkanı: Kim mesela?
Gizem Büyükköleş: İsim isim bilemiyorum.
Mahkeme Başkanı: Şenay Çalıkoğlu biliyor mudur?
Gizem Büyükköleş: Biliyordur.
Mahkeme Başkanı: Bir işi neden yaptığını ya da yapmadığını öğrenmezsen, hayatta hep ezbere iş yaparsın. Bir bebeğe bir ilacın neden verildiğini ya da verilmediğini sorgulamazsan, hep ezbere çalışırsın. Diğer türlü, "bilmiyorum" cevabından öteye gidemezsin
Üye Hakim: Opara bebek hastaneye nasıl getirildi, kabulünü kim yaptı?
Gizem Büyükköleş: Benim akşam nöbetim başlıyordu, bilmiyorum. Ama genelde Fırat Sarı olurdu.
Üye Hakim: Senin nöbetin başlayınca Fırat Sarı geldi mi, bebeği gördü mü?
Gizem Büyükköleş: Hatırlamıyorum.
Üye Hakim: Bebek ölene kadar hiçbir doktor bu bebeği görmedi, öyle mi?
Gizem Büyükköleş: Evet.
Savcı Kadir Kocakaya, Birinci Hastanesi sahibi Ali Aksu’yu sordu:
Savcı: Bazı hemşireler, "Aldığımız parayı diğer hemşirelere dağıttık" dedi. Sen aldın mı?
Gizem Büyükköleş: Hayır, hiçbir şekilde almadım.
Savcı: Ali Aksu’yu tanır mısın? (Birinci Hastanesi sahibi)
Gizem Büyükköleş: İsim olarak duydum.
Savcı: Opara bebeğin orada olmasından Ali Aksu’nun haberi var mıydı?
Gizem Büyükköleş: Bilmiyorum.
Savcı: Şeyhmuz Çelik ile ilgili az önce "hastalarla ilgilendiğini düşünmüyorum" dedin. Şeyhmuz gelip bebekleri muayene etti mi, gördün mü?
Gizem Büyükköleş: Görmüşümdür ama çok sık görmedim.
Savcı: Yani, yenidoğan ünitesine gelip bebeklere düzenli olarak muayenede bulunur muydu?
Gizem Büyükköleş: Hayır
Öğlen arasının ardından devam eden duruşmada Doktor Şeyhmus Çelik, savunmasını yaptı. Uzun yıllardır doktorluk yapan Şeyhmus Çelik, kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti ve üzerine atılan iftiraları net bir şekilde yalanladı. Fırat Sarı tarafından işe getirilen Hakan Doğukan Taşçı’nın görevini ihmal ettiğini ve profesyonel olmayan tutumlar sergilediğini iddia etti. Çelik, Taşçı'nın kendisine hakaret ettiğini ve işbirliği içinde olmadığını belirtti. Soruşturma savcısı için de, "Allah O'ndan razı olsun. Bu olayların ortaya çıkmasını sağladı" dedi.
Ayrıca, Çelik, Hakan Doğukan Taşçı ve Hasan Basri Gök’ün hastaları kendi adını kullanmak suretiyle usulsüz şekilde başka hastanelere sevk ettiklerini ve bu durumun maddi menfaat sağlamak amacıyla yapıldığını ifade etti. Fırat Sarı'nın mahkemede kendisine ödeme yaptığını söylemesine rağmen, Şeyhmus Çelik böyle bir ödemenin gerçekleşmediğini açıkça belirtti.
Çelik, savunmasının devamında şunları söyledi:
"Emirlerimi yerine getirmeyen ve sürekli geç gelen Hakan Doğukan Taşçı, Birinci Hastanesi’nde görev başında olması gerekirken, Tekirdağ Çorlu ilçesinde olduğu HTS kayıtlarıyla tespit edilmiştir. Fırat Sarı’ya bu durumu defalarca şikayet etmeme rağmen, Hakan Doğukan Taşçı görevine devam etmiştir. Hiçbir hastanın ailesinden, ne kendim ne de çalıştığım hastaneler için çıkar sağlamış değilim.
Nitelikli dolandırıcılık suçuna gelince, şunu söyleyeyim: Ne SGK’yı ne de başka bir kurumu dolandırmak için belge düzenledim. Çalıştığım hiçbir hastanede gerçeğe aykırı belge hazırlamadım."
Şeyhmus Çelik, Birinci Hastanesi'nde öldürülen Bebek Serdarov hakkında da çeşitli bilgiler aktardı. Çelik, "Birinci Hastanesi’nde çocuk kardiyoloji bölümü olmadığını bilmelerine rağmen bu hastayı Gıyasettin Mert Özdemir getirip bırakmış. Bebek Türkmen vatandaşı, ücretli bir hasta. Hasan Basri Gök bu aileden para almış. Ancak bebeğin ameliyat olacak durumu yokmuş. Bu durumu Emine Avcı sayesinde öğrendik. İşte bunlar da vicdan böyle maalesef.
İlk olarak Sağlık Müdürlüğü’nden, Birinci Hastanesi’nin yenidoğan yoğun bakım ünitesine denetime geldiler. Orada yetkili bir bayana durumu anlattım. Türkmenistanlı bir bebeğin kalp hastası olduğunu, maddi durumu olmadığını, ameliyat olmazsa öleceğini söyledim. "Tamam, yardımcı olacağım, Sağlık Müdürlüğü’ne iletirim" dedi. Ancak oradan bir dönüş olmadı. Bebek hastanede kaldı, kimse almadı. Aile alsa bile nereye götürecekti? Tekrar söylüyorum, Savcı Bey’den ve emniyetten Allah razı olsun. Tapelerden gördüm; Hakan Doğukan Taşçı, "Fırat Sarı demiş ki bu hastayla ilgilenme" demiş. Hasan Basri Gök’ün de tapelerde bu olayı bildiği açıkça görülüyor," dedi.
Bunun üzerine Çelik'e soru geldi:
Mahkeme Başkanı: Siz hiç duymadınız mı adınızın kullanıldığını?
Doktor Şeyhmus Çelik: Yok, duymadım. Zaten kendisi lise mezunu, hastanede iki-üç soru sorsalar üçüncü soruya cevap veremez. Kesinlikle ona "Kendini doktor olarak tanıt" demedim. Kendisi yapmış, zaten sorumsuz biri.
Doktor Şeyhmus Çelik: Yenidoğan yoğun bakımı bitti, artık çalışmam.
Mahkeme Başkanı: Çalışır mısınız bilemem, herhalde emekli olursunuz.
Mahkeme Başkanı: Cansu Akyıldırım’ı tanır mısınız?
Şeyhmus Çelik: Evet.
Mahkeme Başkanı: Nereden?
Şeyhmus Çelik: Birinci Hastanesi’nden.
Mahkeme Başkanı: Fırat Sarı?
Şeyhmus Çelik: Evet.
Mahkeme Başkanı: Hakan Doğukan Taşçı?
Şeyhmus Çelik: Maalesef evet.
Mahkeme Başkanı: Hakan Doğukan için "basit bir lise mezunu" dediniz. Ancak Hakan Doğukan, "Benim altımda 20 hemşire çalışıyor" diyor. Siz Fırat Sarı’ya şikayet etmişsiniz ama size göre basit olan bir kişiyi koskoca bir doktor hastaneden gönderememiş.
Şeyhmus Çelik: Sayın Hakim, "koskoca doktor" tabiri devlet hastanelerinde geçerlidir, özel hastanelerde değil. Hasan Basri Gök de Hakan Doğukan da sevdiğim insanlar değillerdi. Ama ne demek ya, 112’den para karşılığı bebek sevk edip kendilerini "Doktor Şeyhmus" diye tanıtmak? Bu nasıl bir şey?
Mahkeme Başkanı: Kaşenizin sizden habersiz kullanılması konusunda bilginiz var mı?
Şeyhmus Çelik: Hayır, yok. Siz tapelerde de gördünüz, Hakan Doğukan, "Senin kaşeni kullanıp doktorluğunu yakacağım" diye söylüyor.
Üye Hakim: Size çok basit ve anlaşılır bir soru soracağım. 112 sisteminde bir doktorun numarası nasıl kayıtlıdır? Mesela TRG Hastanesi ile hiçbir bağınız yok, ama sizin adınıza TRG’den aranıp nasıl hasta kabul edebiliyor?
Şeyhmus Çelik: Ben de onu bilmiyorum. Onu 112’de çalışan Gıyasettin Mert Özdemir…
Üye Hakim: Tamam, bilmiyorum diyorsunuz.
Üye hakim, Doktor Şeyhmus Çelik’e soru sordu:
Üye Hakim: Opara bebek nasıl hastaneye yatırıldı?
Şeyhmus Çelik: Akşam saatinde almışlar. Sabah geldiğimde Doğukan beni karşıladı. Fırat Sarı "6 aylık bebek var" dedi, hastane sahibi "Yatacak" dedi ve yatırıldı.
Üye Hakim: Doğukan’a bunu söylediniz mi?
Şeyhmus Çelik: Söyledim, o da "Fırat Sarı al dedi" diye cevap verdi.
Üye Hakim: Neden durumu bildirmediniz?
Şeyhmus Çelik: Bebek öldükten sonra bildirdim. Hastane sahibi Ali Aksu "En son benim haberim oldu" dedi.
Üye Hakim: Ali Aksu’ya bu durumdan habersiz olduğunuzu söylediniz mi?
Şeyhmus Çelik: Evet, söyledim.
Üye Hakim: Epikrizleri kim yazıyor?
Şeyhmus Çelik: Hemşireler ve sekreterler.
Üye Hakim: Fırat Sarı ile anlaşmayı biliyor muydunuz?
Şeyhmus Çelik: Hastane ile anlaşmasını biliyordum.
Çelik'in avukatının savunmasının ardından savcı, Çelik'e sorular yöneltti.
Savcı Kadir Kocakaya, Doktor Şeyhmus Çelik’e soruyor:
Savcı Kadir Kocakaya: Hakan Doğukan neden seninle ilgili böyle ithamlarda bulunuyor? Aranızdaki husumet nedir?
Şeyhmus Çelik: Husumetin kaynağı şu: Ben disiplinli bir adamım, o ise işe gelmiyordu. Fırat Sarı’ya güveniyordu.
Savcı Kadir Kocakaya: Hemşire Ayşe Gizem de sizin için "Hastaneye pek gelmiyordu" dedi.
Şeyhmus Çelik: Yok, öyle bir şey olabilir mi? Sayın Savcım, hastanede kamera var. Onu inceletin. Ali Aksu’dan sonra en yetkili kişi Emine Avcı’dır.
Savcı Kadir Kocakaya: Bekle, başka bir şey soracağım. Bu Ayşe Gizem niye seninle ilgili böyle diyor? Bununla da mı husumetin var?
Şeyhmus Çelik: Yok, onunla bir husumetim yok.
Savcı Kadir Kocakaya: Ama az önce "Gelip gitmezdi" dedi.
Şeyhmus Çelik: Bir husumetim yok... (Anlatmaya devam etti)
Savcı Kadir Kocakaya: Bekle! Husumetin yok ama niye böyle yaptığını bilmiyor musun, bunu mu diyorsun?
Şeyhmus Çelik: Evet.
Çelik, "Epikrizleri kim yazdı bilmiyorum. Ben epikriz yazmadım zaten benim klavye bilgim de yok. Fırat Sarı ve İlker Gönen 'Kimse yazmasın, biz yazacağız' dedi. Kalp hastası bir bebek vardı, ameliyat olmazsa ölecekti. Ancak parası olmadığı için hiçbir hastane bu bebeği kabul etmedi. Devamlı damardan ilaç kullanması gerekiyordu. Allah savcı beyden razı olsun. Hakan Doğukan’ın, Fırat Sarı’ya 'Bu hastayla ilgilenme, boşuna uğraşma' dediğini duydum. Doğukan Taşçı, 'Erkenden öldüreceksin, sorun çözülecek' diyordu. İlaçları vermeyen sorumlu hemşireydi. Şimdi soruyorum. Bu ilacı kim kesti, neden kesti? Oranın sorumlu doktoru benim. Yenidoğana bakmıyorum, başka doktor bakıyor. Fırat Sarı’yı tanıyorum. Hakan Doğukan Taşçı’yı da maalesef tanıyorum. Maaşımı hastaneden alıyorum" dedi.
Çelik'in savunmasının ardından savunmasını yapmak üzere dolandırıcılık ve "Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Zararına Dolandırıcılık", "Suç İşlemek Amacıyla Kurulan Örgüte Üye Olma"dan yargılanan tutuksuz sanık sekreter Gözde Kul Yadigar getirildi. Yadigar, şunları söyledi:
"Kolluk kuvvetlerine verdiğim ifadeyle burada aynı ifadeyi vereceğim. Lise mezunuyum, iki evladım var. Yakuplu’da oturuyorum. Çalışmam gerektiği için işe başladım. Öncelikle Birinci Hastanesi’nde Göğüs Hastalıkları bölümünde asistan olarak çalıştım. Daha sonra oranın doktoruyla tartışınca Çocuk Hastalıkları bölümüne geçtim. Ardından Emine Avcı beni dahiliye bölümüne gönderdi. Bu süreçte mobbinge maruz kaldım. Amcam öldüğü halde izin bile vermediler.
Eşim şoför olarak çalıştığı için ve iki çocuğum olduğu için çalışmak zorundaydım. Emine Avcı’nın mobbingine çok maruz kaldım. Dahiliye bölümünde devam ettim, sonra Yenidoğan’ın sekreteri ayrılınca Emine Avcı beni oraya yönlendirdi. Cansu Hanım (kim olduğunu tam bilmiyorum) bana çok yardımcı oldu. Hastanede 4 yıl çalıştım, bunun son 1.5 senesini Birinci Hastanesi’nde yenidoğan bölümünde geçirdim. Orada bir WhatsApp grubumuz vardı. Evrakları düzenliyor, bebeklerle ilgili belgeleri sisteme giriyordum. Cansu Hanım beni o WhatsApp grubuna ekledi.
Sadece süreç 112 ile işlemiyordu, EMT diye bir sistem vardı. Orada Gıyasettin ve Fehmi Bey vardı. Orada şöyle deniyordu: 'Şu hasta şu kadar hafta kalacak.' WhatsApp grubunda da onaylanıyordu. Epikriz listesini Şeyhmus Bey yazmazdı. Cansu Hanım (Cansu Akyıldırım) basamaklara göre epikriz yazardı, ben de onun yazdığını sisteme giriyordum.
Şeyhmus Çelik, Cansu Hanım’a vizit yapılması gerekiyorsa soruyordu. Sonra odasına çıkıyordu, ortalıkta pek görünmüyordu. Fırat Sarı hep bizim hastaneye gelirdi. Cansu Akyıldırım bebeklerle çok iyi ilgilenirdi. Bebeklerin tüm tahlillerini en ince ayrıntısına kadar bilirdi.
Gıyasettin’i bir kez gördüm. Bebeklerin basamak listesini bir kez verdim, sonra da Fehmi Bey’e bir kez verdim. Hasan Basri bizim alan sorumlumuzdu. Hasan Basri hep kaos oluşturuyordu. Ondan sonra Hasan Doğukan geldi, Fırat Sarı onu getirdi.
Doğukan’a şöyle bir görev verildi; SGK denetimi başladı. Doğukan tuhaflaştı. Doğukan, yönetimin bilgisi olduğunu söyleyerek bizimle toplantı yaptı. Bana 'Bu listeyi al, epikriz listesini bas' dedi. Ben de bastım. SGK denetimlerinden sonra işleri düzgün yapamıyordu. 'Yönetim böyle karar vermiş' diyerek çarşaf listesini kontrol ettirdi. Aileme söyledim. Lise mezunuyum ama salak değilim. Anneme hastanede tuhaf şeyler oluyor dedim ve delil toplamaya başladım.
'Acaba SGK’yı dolandırıyorlar mı?' diye düşündüm. Çünkü yerlerde hep yırtık çarşaf listeler vardı. Hasan Doğukan ve Hasan Basri epikriz raporlarını yazıyordu. Şeyhmus Çelik hiç yazmazdı. Şeyhmus Çelik yalan söylüyor, çünkü onun TC’si ve şifresi barkod makinesinin üzerindeydi. Barkod odası birinci kattaydı ve şifresi yine barkod cihazının üzerindeydi.
Cansu Akyıldırım’a bebekler ve çarşaf listeleri yazıp detaylı mail atıyordum. Ben şablonları hazırlıyordum, epikrizleri Hasan Basri hazırlıyordu. Mobbinge çok uğradım. Çarşafların (Hemşire takip formu) yırtılıp atıldığını yenilerinin yazıldığını fark ettim. Ama dedim ki sakin ol sen ne yapabilirsin. İşimden olurum 2 çocuğum var diye düşündüm, delil toplamaya başladım Dosyada kan gazları koparılıyordu. Ben de 2 çocuk annesiyim. Bebeklerle ilgili herhangi bir ihmal görmedim."
Ay sonunda kendisine yenidoğan yoğun bakımın cirosunu sorulduğunu, bunu sistemden görebildiğini söyleyen Yadigar, Hakan Doğukan ve Hasan Basri'nin kendilerini doktor olarak tanıttığını ifade etti. Sistemden epikrizlerin çıkarıldığını belirten Yadigar, eski hemşire takip formlarının yırtıldığını ve epikrize uygun olarak yenilerinin doldurulduğunu söyledi.
Yadigar'ın savunmasının ardından duruşmanın 8. günü tamamlandı. Duruşma yarın 09.30'da devam edecek.
7. gün oturumunda neler yaşandı?"Yenidoğan Çetesi" davasının dünkü oturumunda, tutuksuz sanıkların dinlenilmesine başlandı. Halime bebeğin ölümüyle ilgili iddialara yanıt veren tutuksuz sanık hemşire Ecem Koç, "Çok kötü durumda bir bebekti, entübeydi. Doktor olmadığı için bebeğe müdahaleyi hemşireler olarak yaptık" dedi. Çete lideri olduğu iddia edilen doktor Fırat Sarı'nın epikrizleri değiştirmesini istediğini ileri süren tutuksuz yargılanan hemşire Serenay Şenkalaycı da "kabul etmediğini ve yönetime söylediğini" iddia etti. Eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun sahibi olduğu Avcılar Hospital Başhekimi Prof. Dr. Fetin Rüştü Yıldız da anlaşma detaylarıyla ilgili olarak "Sabit bir ödeme yoktu. Cirodan yüzde 35 pay olarak anlaştık" dedi. Prof. Dr. Fetin Rüştü Yıldız'ın avukatı da Savcı Yavuz Engin'in suç işlenirken gereken adımları atmadığını öne sürerek 10 bebeğin ölümüne seyirci kaldığını iddia etti. Davada dün görülen oturumda toplam 7 sanık mahkemede sorgulandı ve savunmalarını yaptı. - Tutuksuz Sanık Hemşire: Ecem Koç |
Ne olmuştu?İstanbul'da gerek olmadığı halde özel hastanedeki yoğun bakım ünitesine yatırılan 12 bebeğin ihmalden öldüğü iddiasına ilişkin olarak Büyükçekmece Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatılmış, soruşturmayı yürüten savcı Y.E. ise makamında tehdit edilmişti. Olayın ortaya çıkması kamuoyunda infial yaratırken, 22'si tutuklu, 47 şüpheli hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame hazırlandı. İddianamede neler var?İddianamede şüpheliler için "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 589 yıl 9 aya kadar hapis cezası istendi. İddianamede, ölen 10 bebeğin "maktul", 5 kişinin "müşteki", Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İstanbul İl Müdürlüğünün "suçtan zarar gören", 19 hastane ve sağlık şirketi "malen sorumlu", 47 kişi de "şüpheli" olarak yer aldı. TIKLAYIN - 'Yeni doğan çetesi' soruşturmasında iddianame: Doktorun 266 yıl hapsi istendi Doktor Fırat Sarı'nın lideri olduğu iddia edilen suç örgütünün sevk ve idaresini Doktor İlker Gönen ile 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir'in yaptığı belirtilen iddianamede, suç örgütünün esas amacının işletmesini devir aldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf ederek doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yaparak SGK'den üst sınırdan ödeme almak olduğu aktarıldı. Sağlık Bakanlığı Müfettişliğince hazırlanan uzman görüşü raporunda, yenidoğan ünitelerindeki 10 bebeğin hayatını kaybetmesine neden olan tıbbı eksikliklere yer verildi. Buna göre, fezlekede maktul olarak yer alan bebek A.K'nin ölümüne ilişkin değerlendirmede, solunum sıkıntısı artan bebeğe devre olmadığı için entübasyonun gecikerek yapıldığı belirtildi. Tekrarlayan resusitasyonlar (solunumu veya kan dolaşımı durmuş bir kişiye dışarıdan yapılan destekleyici müdahale) ile hastanın ertesi güne kadar yaşatıldığı belirtilen raporda, o sırada hastanede bulunması gereken Dr. D.E'nin görevinin başında olmadığı ifade edildi. 6 aylık bebek, doktoru olmayan yenidoğan yoğun bakıma sevk edildiRaporda, ayrıca hasta yönetiminin hemşireye bırakıldığı da kaydedilerek, bebeğin ölümünden Dr. D.E, ile Dr. İ.G. ve hastane yönetiminin sorumlu olduğu belirtildi. Bebek M.N.O'nun ölümüne ilişkin değerlendirmede de 6 aylık bebeğin çocuk yoğun bakımı yerine, doktoru olmayan yenidoğan yoğun bakımına sevk edildiği, burada da doktorun haberi olmadan hemşirenin müdahalede bulunduğu anlatıldı. Bebek H.K. ile ilgili tespitte ise, hastaya kalp masajı yapıldığı esnada Dr. D.E'nin orada olmaması nedeniyle Dr. İ.G. tarafından olayın örtbas edilmesi için ölüm saati değiştirilerek, epikriz yazdırıldığı aktarıldı. Sevk edilmeyen bebek hayatını kaybettiRaporda, bebek Ö.H'ye kalp masajını hemşirelerin yaptığı belirtilerek, bu esnada kullanılan en önemli ilacın adrenalin olduğu, ancak Dr. İ.G'nin hemşirelere "adrenalini kapat" talimatını vererek, yanlış yönlendirme yaptığı vurgulandı. Raporda ayrıca, bebek M.S'nin, yenidoğan temel bakımının gereklerinin yerine getirilmemesi, ameliyat edilebileceği bir merkeze sevk edilmemesi ve hastayı hayatta tutan "prostavazin" isimli ilaç tedavisinin kesilmesiyle ihmallere bağlı olarak hayatını kaybettiği kaydedildi. Fezlekede maktul olarak yer alan diğer bebeklere ilişkin değerlendirmede de ihmallere yer verildi. Dehşete düşüren telefon kayıtlarıİddianamede, şüpheliler arasında geçen telefon konuşmalarına da yer verildi. Şüpheli doktor Fırat Sarı ve özel hastanede çalışan acil tıp teknisyeni şüpheli Hakan Doğukan Taşçı arasında hasta sevkleri ve denetim hakkında yapılan görüşmede, Taşçı'nın Sarı'ya "Erişkin yoğun bakıma denetime gelinmesi halinde, ruhsatın ve kuvözlerin değişmesi gerektiğini, panelin fazla olduğunu, monitörün bulunmadığını, yoğun bakım içerisinde bir çok eksiklik ve usulsüz işlemin olduğunu" söylediği iddianamede yer aldı. Yenidoğan çetesinde yer alan doktor ve hemşirelerin ismi ortaya çıktı Reyap Hastanesindeki bebek hastaların takibini yürüten şüpheli hemşire Mehtap Sayar'ın şüpheli Hasan Basri Gök'le yaptığı telefon konuşmasında bebek hastanın tedavisinin uygun olmayan koşullarda gerçekleştirildiği anlatılan iddianamede, konuşma içeriğinde şüpheli Gök'ün "Mehtap çocuğu öldür elli satürasyonlu çocuk mu olur" dediği, Sayar'ın ise "Öldüreceğim de öldürsem de bir dert biliyorsun yani" dediği aktarıldı. İddianamede, tedavi yöntemlerinin usulüne uygun değil örgüt faaliyetine hizmet edecek şekilde yapıldığı değerlendirildi. Şüpheli doktor Şeyhmus Çelik'in hastanede olması gerekirken gitmediği, denetim olması ihtimaline karşı özellikle sabah hastanede bulunması gerektiğinin söylendiği anlatılan iddianamede, şüpheli Gıyasettin Mert Özdemir'in şehir hastanesinden kabulünü yaptığı bebeği, maddi menfaat karşılığında anlaşmış olduğu Fırat Sarı'nın hastanelerine yönlendirdiği kaydedildi. Aileler anlattıHazırlanan iddianamede bebeklerini kaybeden ailelerin ifadeleri de yer aldı. H.H., eşinin hamilelik sürecinde başka bir hastaneye gittiğini ancak doğum aniden başladığında doktorlarının bel fıtığı sorunu yaşadığı için başka bir hastaneye gittiklerini söyledi. Gittikleri hastanede yenidoğan yoğun bakımı servisinde yer olmadığı cevabını alan Hakan H., “112’ye bildireceklerini ve müsait hastane bakacaklarını söylediler. Yaklaşık yarım saat sonra Bağcılar’daki özel bir hastaneden bizi kabul ettiklerini söylediler” dedi. Soruşturmaya konu olan hastanenin özel ambulansının gelerek kendilerini aldığını söyleyen H.H., “Hastaneye vardığımızda bizimle ilgilenen bir doktor yoktu. Sadece ebe vardı. Sabaha B.Y. İsimli doktor eşimi muayene etti ve sezaryen doğum gerektiğini söyledi. Hamileliğin henüz 25. haftası olduğu için bebeğin daha gelişimini tamamlamadığı bu yüzden anne karnından bir iğne yapacaklarını söylediler” ifadelerini kullandı. "Bebeğimizi kaybettik"Doktorun iğneyi yaptıktan sonra da 1 gün beklemek gerektiğini söyleyen H.H., “Ertesi gün eşimi doğuma aldılar. Ameliyat sonrası eşimin de çocuğumun da şu anlık durumlarının iyi olduğunu, bebeği yenidoğan yoğun bakım ünitesine alacaklarını söylediler. İki gün sonra eşimi eve bıraktığım sırada hastaneden aradılar. Doktor beyin benimle görüşmek istediğini söylediler. Yoldayken hastaneden bir daha aradılar. Doktor olduğunu söyleyen biri bebeğimin ölüm haberini verdi. Hastaneye vardığımızda da bebeğimin morgda olduğunu söylediler” dedi. "Yenidoğan çetesi" nasıl deşifre edildi?İstanbul İl Sağlık Müdürlüğünün özel hastanelerin denetiminden sorumlu bir doktorun (T.E.) Ocak 2023'te Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne (CİMER) yaptığı başvuru ile olay fark edildi. Doktor T.E., bazı özel hastanelerde doldurulması gereken yenidoğan yoğun bakım üniteleri defterlerinin boş bırakılması üzerine olayın üzerine gitti. İddianamede yer aldığı şekliyle doktor, "Ayrıca bebeklerin dosya üzerinde gösterilen sağlık durumları ile fiili sağlık durumlarının uyuşmadığını örneğin entübe olarak kayıtlı gösterilen bebeğin gayet sağlıklı ve nefes alabilir durumda olduğunu gördük. Durumu hastane yetkililerine sorduğumuzda az önce düzeldi gibi cevaplar aldık" dedi. Ne kadar ceza isteniyor?İddianamede, şüpheliler Fırat Sarı ve İlker Gönen'in 10 kez "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve 11 kez uygulanmak üzere "resmi belgede sahtecilik" suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi. Şüpheli Gıyasettin Mert Özdemir hakkında ise "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis istendi. Diğer şüpheliler hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülen iddianamede, ayrıca, malen sorumlu olarak belirtilen hastaneler ve hastanelerin bağlı olduğu şirketler lehine "dolandırıcılık" suçu işlenerek maddi menfaat temin edildiğinden, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, hastanelerin ve şirketlerin kapatılıp mal varlıklarına el konulmasına karar verilmesi talep edildi. İddianame, gönderildiği Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince değerlendiriliyor. Savcı tehdit edilmiştiBüyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Y.E'nin, bu soruşturmayı yürüttüğü sırada, bazı şüphelilerin tahliyelerini gerçekleştirmezse suikast yapılacağı ve ailesine zarar verileceği yönünde tehdit edilmesine ilişkin yürütülen ayrı soruşturmada da 12 kişi jandarma ekiplerince gözaltına alınmıştı. 4 kişi serbest bırakılırken, adliyeye sevk edilen 8 şüpheliden 5'i tutuklanmış, 3'ü hakkında da adli kontrol kararı verilmişti.
|
© Tüm hakları saklıdır.