20 Kasım 2024 09:56
T24 Haber Merkezi
22’si tutuklu toplam 47 sanığın yargılandığı "yenidoğan çetesi" davasında 3. gün duruşmasına, Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ediliyor. Sanık Cansı Akyıldırım, Fırat Sarı'dan her ay topluca aldığı paraları ekibe "motivasyon" amaçlı dağıttığını iddia etti.
112 Acil Çağrı Merkezi'nde çalışan kişilerle ortak hareket ederek, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları öne sürülen 22'si tutuklu 47 sanık, "suç işlemek amacıyla örgüt kurma", "kurulan örgüte üye olmak ve yardım etmek", "kamu kurumu zararına dolandırıcılık", "sahtecilik", "ihmal suretiyle ölüme sebep olmak" ve diğer suçlardan hakim karşısına çıkmaya devam ediyor.
Yenidoğan ölümleriyle ilgili devam eden davanın 3. gününde mahkeme başkanı, duruşma disiplinine ilişkin uyarılarda bulunarak, "Duruşma disiplini için taraflar ve seyirci bölümünden konuşulmasın. Taraflardan biri konuşursa bir kez uyarırım, seyirci kısmından olursa dışarı çıkarırım" ifadelerini kullandı.
Gazeteci Rojda Altıntaş'ın aktardığına göre, duruşma sırasında ilk olarak sanık yoğun bakım hemşiresi Cansu Akyıldırım'ın savunması alınmaya başlandı. Mahkeme başkanı, Akyıldırım’a "Savunmanı yapacak mısın?" sorusunu yöneltti. Akyıldırım, 2012 ile 2019 yılları arasında çeşitli hastanelerde görev yaptığını, 2019-2022 yılları arasında Reyap Hastanesi’nde çalıştığını ancak iddianamede Çorlu Reyap’ta çalıştığının belirtilmesinin doğru olmadığını söyledi. 2023 yılında Özel TRG Hastanesi’nde hasta bakım müdürü olarak çalışmaya başladığını belirten Akyıldırım, "Üzerime atılı suçları kabul etmiyorum. Ben maaşlı çalışan biriyim. Bunun dışında, ailemden maddi destek alıyorum. Örgüt ya da çeteye üye olma suçlamasıyla ilgili böyle bir yapının var olduğunu düşünmüyorum" dedi.
Duruşmanın ikinci gününde neler yaşandı?Dünkü duruşmada, çetenin işleyişiyle ilgili şok itiraflar ortaya çıktı. Tutuklu sanıklar, bebeklerin yoğun bakım süreçlerinin suistimal edildiğini ve SGK dolandırıcılığı yapıldığını itiraf etti. Hemşire Hasan Basri Gök, diğer hemşirelere epikrizlerde yardım için para ödendiğini ve SGK'dan daha fazla ödeme alabilmek için hastaların yatış sürelerinin uzatıldığını belirtti. Hemşire Deniz Korkmaz, hastane yönetimlerinin bebekleri ticari malzeme olarak gördüğünü ifade etti. Korkmaz'ın, "Devleti soymak milleti soymaktan şereflidir." sözlerinin, Kurtlar Vadisi dizisinden alıntı olduğu ortaya çıktı. Diğer sanık hemşire Hüseyin Günerhan ise, yoğun bakımda tasarruf yapıldığını ve artan ilaçların yabancı hastalar için saklandığını itiraf etti. Sağlık Bakanlığı müfettiş raporlarına göre, bazı bebekler yoğun bakımda gereken tedaviyi almadı ve pasif ötenazi uygulandı. Özellikle bir doktorun kalbi duran bir bebek için "Canlandırmaya gerek yok." dediği belirlendi. Bebeklerin hayatta kalma süreleri, çetenin SGK'dan yapacağı tahsilatı artırmak için manipüle ediliyordu. Bu skandal kapsamında, İstanbul ve Tekirdağ'daki 10 özel hastanenin ruhsatı iptal edildi. Aralarında Özel Avcılar Hospital, Özel Birinci Hastane, Özel Şafak Hastanesi ve Özel Reyap İstanbul Hastanesi'nin bulunduğu kuruluşlar, çeteyle bağlantılı oldukları tespit edildi. |
Duruşmada, Fırat Sarı’nın şirketinden alınan tıbbi danışmanlık hizmetleri de gündeme geldi. İddianamede yer alan hesap hareketleriyle ilgili sorulara cevap veren Akyıldırım, Fırat Sarı'dan aldığı paraların motivasyon amaçlı olduğunu söyledi. "Fırat Bey bana aylık olarak toplu para atardı, ben de bu parayı motivasyon amaçlı ekibe dağıtırdım" diyerek, bu ödemelerin ekibin performansını artırmak için kullanıldığını savundu.
Mahkeme Başkanı, iddianamede geçen "işletme" tabirine ilişkin Akyıldırım’a, "Bu işletme nedir?" sorusunu yöneltti. Akyıldırım, Medicence başlığı altında birkaç hastanenin bulunduğunu, TRG ve Birinci Hastaneleri'nin Medicence’dan alım yaptığını ancak Reyap Hastanesi’nin bu kapsama dahil olmadığını belirtti.
Mahkeme başkanının "Peki, 'danışmanlık' dediğiniz şey nedir?" sorusuna ise Akyıldırım, "Hasta danışmanlığı aldığımız bir yer" yanıtını verdi.
Mahkeme Başkanı, sanık Akyıldırım’a kolluk fezlekesinin 94. ve 92. sayfalarında yer alan bir konuşmayı hatırlatıp, "Kolluk fezlekesinin 94. sayfasında, hatta 92. sayfasında da böyle bir konuşma geçtiği belirtiliyor. Ne diyorsun?" diye sordu. Akyıldırım, "Böyle bir konuşma hakkında bilgim yok, hastayı da hatırlamıyorum. Ancak kalan bebek dediğiniz Suriyeli bir bebek olabilir. O bebek farklı bir bebek, onun göbeğini ben açtım, Dursun Bey açmadı" yanıtını verdi.
Mahkeme Başkanı devam ederek, "Bu bebek farklı bir bebek mi?" diye sordu. Akyıldırım, "İsmi geçmediği için bilmiyorum. Ama kalan bebeğin göbeğini ben açtım" dedi. Mahkeme Başkanı’nın konuşma metnini okumasının ardından Akyıldırım, "Böyle bir görüşmeden haberim yok ama kalan bebek olabilir. Kalan bebeği anlatabilirim. TRG’de doğdu. Bebek odasından bize geldiğinde mosmordu. Onu kapıya en yakın olan kısma aldım ve o sırada Dursun Bey’i aradım ancak ulaşamadım. Sonra İlker Bey’i aradım, Dursun Bey’e ulaşacağını söyledi. 3-5 dakika sonra Dursun Bey alana geldi. Bebeği makineye bağladık ve çocuğun akciğer filmi istendi" savunmasını yaptı.
Akyıldırım, bebeğin kalbinin durduğunu ve yapılan müdahaleye rağmen hayata döndürülemediğini ifade etti. "Dursun Bey, bebeğin akciğer filmine baktı ve diyafram hernisi teşhisi koydu. Bebeğe 45 dakika boyunca müdahale ettik. İlker Bey de benden akciğer filminin resmini istedi. Ben de ona videoyu gönderdim" dedi.
Mahkeme başkanının, "O dönem sen o hastanede miydin?" sorusuna, Akyıldırım, "Evet, gönüllü gittim. Birinci Hastanesi’ndeydim. TRG’ye yardıma gitmemi söylediler" yanıtını verdi. Mahkeme başkanının "Kim söyledi?" sorusuna, "Fırat Bey söyledi" diye karşılık veren Akyıldırım, "Bu olay olduğunda sen Birinci Hastanesi’nde miydin?" sorusuna da "Evet" diye cevap verdi.
Başkan, Akyıldırım'ın daha önceki konuşmalarını okuyarak, sisteme veri girişi ve yetkileri hakkında açıklama istedi. Akyıldırım, "Böyle bir konuşmadan haberim yok. Ben yazan kişi değilim, yazılanı sisteme atan kısmındayım, yetkim yok" diye konuştu.
Mahkeme Başkanı, "Peki, o zaman neden konuşmalarda 'Epikrizleri değiştirelim, Cansu’yla iletişim kuralım' diyorlar?" sorusunu yöneltti. Akyıldırım bu soruya, "Formatı atarlarsa sisteme atarım ama değiştirme yetkim yok. Ben o dönemde Birinci Hastanesi'ndeydim. Böyle bir konuşmadan haberim yok" yanıtını vererek, herhangi bir usulsüzlükte doğrudan rol almadığını ve sadece kendisine verilen bilgileri sisteme girdiğini savundu.
Mahkeme başkanının, ilaç satışları hakkında sorduğu sorular üzerine Akyıldırım, 2023'ün sonlarına doğru yaşanan bir olayı anlattı.
Akyıldırım, "Sabah Fırat Sarı beni aradı ve Hasan Basri’nin beni işe bırakacağını söyledi. Daha sonra üçümüz bir araya geldik. Bu görüşmede Fırat Sarı, Hasan Basri'ye, ‘Yaptın mı gerçekten?' diye sordu. Hasan Basri ve Hakan Doğukan Taşçı’nın ilaçları sattıklarını söyledi" dedi. Ayrıca, bu iddiaları kendisinin gözlemlemediğini, sadece konuşmalardan haberdar olduğunu belirtti.
Cansu Akyıldırım’a epikriz raporları ve ilaç satışı iddiaları ile ilgili sorular yöneltildi. Sümeyye Nur Arslan'ın "Sende var mı örnek?" sorusuna Akyıldırım'ın, "3. basamak, hiçbiri doğru değil, o adamın yanına gidemem hatta ben bu epikrizlerin hiçbirini savunamam" diye verdiği cevap gündeme geldi.
Mahkeme Başkanı, Akyıldırım'a bu ifadelerini hatırlatarak, "Ne diyorsun?" diye sordu. Akyıldırım, "Denetim dosyası ile alakalı gördüğüm eksiklikleri Fırat Bey ile paylaştım. Bu epikrizlerin hiçbirini savunamam dediğimde, gördüğüm eksiklikler bunlardı. Sisteme kopyala-yapıştır işlemleri yapıyordum" cevabını verdi, bu durumun sistemdeki bir sorumluluk eksikliğinden kaynaklandığını öne sürdü.
Mahkeme başkanının, "Fırat Sarı’yı ne zamandan beri tanıyorsun?" sorusu üzerine Akyıldırım, "2019’dan beri tanıyorum. Reyap’ta beraber çalıştık" dedi.
Mahkeme Başkanı, Akyıldırım’a Fırat Sarı ile olan ilişkisini sordu. Akyıldırım, "Evet, vardı. 3 yıldır ilişkim vardı. 2021-2023 yılları arasında" dedi. Mahkeme başkanının "Ne zaman tanıştınız?" sorusuna ise, "2019’da tanıştık" yanıtını verdi.
Akyıldırım’ın avukatı, sanığa iş arkadaşları Hasan Basri Gök, Hakan Doğukan Taşçı ve Hüseyin Günerhan ile husumeti olup olmadığını sordu. Akyıldırım, "Sevmem ama saygı duyarım. Tam husumet diyemeyiz ama birbirimizden hoşlanmayız" diye yanıt verdi. İşten çıkarmalarla ilgili yönetime tavsiyede bulunup bulunmadığı sorulduğunda ise, "Evet, Hakan Doğukan Taşçı ve Hüseyin Günerhan için yönetime söylemiştim. 'Ya onlar ya da ben' dedim" dedi.
Volkan Karataş’ın avukatı, Akyıldırım’a vefat eden Kadan bebekle ilgili müdahaleyi sordu. Akyıldırım, "Dursun Bey geldiğinde ben bebeğe oksijen veriyordum, diğer kısmı Dursun Bey yaptı" açıklamasını yaptı.
TRG’nin danışmanlık sözleşmesi hakkında bilgi sahibi olup olmadığı sorulduğunda, Akyıldırım, "Bilmiyorum" diyerek bu konuda bilgi sahibi olmadığını belirtti. Ayrıca, hastanenin yenidoğan ünitesinin doluluk oranı sorulduğunda, "Hastane yoğun bakımında 32 yatak vardı, 10 çocuk vardı, dolu değildi" yanıtını verdi.
Akyıldırım’a, hemşire Hakan Doğukan Taşçı’nın işten çıkarılmasını istemesiyle ilgili soru soruldu. Akyıldırım, "Bazıları iş hayatında atik insan sever, ben de atik insan severim" dedi.
Akyıldırım'ın ardından sanık hemşire Çağla Durmuş'un savunmasına geçildi. Mahkeme başkanı, ilk olarak Durmuş’a, "Savunmanı yapacak mısın?" diye sordu. Durmuş, "Yapacağım efendim" dedi ve savunmasına başladı. "Herhangi bir örgüte üye değilim, ortada örgüt var mı bilmiyorum. Böyle bir şey olduğunu düşünmüyorum. 13 yıldır hiçbir hatayı ihmal etmedim. Suçlamaları kabul etmiyorum, dolandırıcılığı da kabul etmiyorum. Hastane maaşıyla geçinen bir insanım, bir sürü borcum var. Dolandırmış olsam çok daha fazlası olurdu" diye konuştu.
Mahkeme Başkanı, Durmuş’a ölüme ilişkin suçlamaları sordu. Durmuş, "Kabul etmiyorum" dedi. Ancak kolluk ifadesindeki "Artık bıraktım, ölüyor mu ne yapıyorsa..." sözlerinin hatırlatılması üzerine, "Hastayı ihmal edecek şekilde bırakmak değil, serzenişte bulunuyorum" dedi. Ayrıca, malzeme eksikliğinden dolayı gergin olduğunu ve hastane içerisinde malzeme temininde sıkıntı yaşadıklarını belirtti.
Mahkeme başkanı, Durmuş’a özel hastanelere hasta gönderdiği belirtilen ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir hakkında bir konuşmayı sordu. Durmuş, "Burada işletme mantığından bahsediyorum" dedi. Gıyasettin Mert Dermir’i, hastaları transfer eden bir ambulans şoförü olarak tanıdığını ve "Doktor beye hastayı sunup, kabul edilirse ayarlamayı yapıyorduk" şeklinde açıklama yaptı.
Mahkeme Başkanı, Gıyasettin’in nasıl hasta transferi yapabildiği sorusuna, "Ben sadece hasta transferi yaptığını biliyorum" diye cevap verdi. Gıyasettin’in 112 çalışanı olduğunu belirten Mahkeme Başkanı, "Ben hâkimim, avukatlık yapamam, hukuki danışmanlık veremem. Gıyasettin 112 çalışanıyken bu hasta transferini nasıl yapabiliyordu?" diye sordu. Durmuş, "Bilmiyorum" yanıtını verdi.
Hakim, Durmuş'un daha önceki bir ifadesinde geçen "Bakalım, bir şey yakalayacaklar" sözü üzerine, "Neyi kastediyorsun?" diye sordu. Durmuş, "Eksikliklerden bahsediyorum, çünkü vardı" yanıtını verdi.
Mahkeme Başkanı'nın "Ne anlamda eksiklikler?" sorusuna ise Durmuş, "dosyalama işlemleri hakkında" cevabını verdi.
Sibel Karakoç’un bebeği Havvanur’un ölümüne ilişkin detaylar gündeme geldi. İddianameye göre, Yalova’dan Bağcılar’a sevk edilen Karakoç’un bebeği Havvanur, yoğun bakımda solunum yoluna gıda kaçması sonucu hayatını kaybetti. Hemşire Durmuş’a, bebeğin kötüleşmesiyle ilgili ne yaptığı soruldu.
Durmuş, "Karakoç bebek kötüleştiğinde hemşire beni çağırdı. Entübe ettik. Hastanın müdahalesine başlıyoruz, bu sırada İlker Gönen ve Dursun Bey’e haber veriyoruz. Dursun Bey damar yolu da açıyor ama hasta dönmedi. Aileye bilgi verildi. Aile zaten il dışındaydı. Epikriz raporunu Mehmet yazdı" dedi.
Mahkeme Başkanı, Mehmet’in hangi hastanede çalıştığını sordu. Durmuş, "TRG Hospital" yanıtını verdi. Ardından, "Doktor olarak kim vardı?" sorusu üzerine Durmuş, "Dursun Bey vardı ama o an lavaboda mıydı bilmiyorum" diye açıklama yaptı.
Çağla Durmuş, Fırat Sarı’nın hastaların dosyalarında değişiklik yapmalarını istediğini açıkladı. Mahkeme başkanı, Fırat Sarı’nın dosyada nasıl bir değişiklik yapılmasını istediğini sorunca, Durmuş, "Fırat Sarı hastayı entübe göster derdi" diye cevap verdi.
Mahkeme başkanı, "Olması gereken ne?" diye sorarak, durumun doğruluğunu sorguladı. Durmuş, "Hasta neyse onu göstermek" diyerek, yapılması gerekenin hastanın gerçek durumunun doğru bir şekilde yansıtılması olduğunu ifade etti.
Mahkeme Başkanı, Fırat Sarı’nın amacının ne olduğunu sorduğunda ise Durmuş, "daha fazla kazanç" dedi.
Üye Hakim, bebek hayatını kaybettikten sonra neden doğrudan İlker Gönen’i aradığını sorunca, Durmuş, "İlker Gönen, Doktor Dursun’dan daha bilgili" diye cevap verdi.
Hakim, "Bebeğin durumundan daha mı haberdardı?" sorusuna, Durmuş "Tabii ki" diyerek, İlker Gönen’in bebeklerin sağlık durumu hakkında daha fazla bilgiye sahip olduğunu belirtti. Bunun üzerine Üye Hakim, "O zaman siz sürekli İlker Bey’e bebeklerin durumunu iletir miydiniz?" sorusunu yöneltti. Durmuş, "Evet, genel olarak" dedi.
Durmuş'un avukatı söz alarak, "Burada idari hiyerarşi işlediği için bir örgüt olduğunu düşünmüyorum" dedi.
Duruşmaya verilen ara sırasında mahkeme salonunda gergin anlar yaşandı. Kendilerini avukat olarak tanıtan bir anne ve baba, salonda bağırarak Doktor Dursun Eryılmaz’a, "Sen de yargılanacaksın!" diyerek, bebeklerini öldürdüğü suçlamasında bulundu.
Davanın aradan sonra devamında, hemşire Damla Atak, Kaya Bebek’in ölümüne dair savunma yaptı. Mahkeme başkanı, Atak’a Kaya Bebek’in doğumuna kimin girdiğini sordu. Atak, "Bebeğin doğumuna kendim girdim. Anestezi doktoru ile birlikte doğumdan sonra hep beraber yenidoğan yoğun bakıma çıktık. Bebeğin durumu zaten kötüydü. Doktor hastaneden ayrıldı, 500 gramlık bebek hastanedeydi. Bebeğin akciğerleri kanıyordu, başhekime yazdım. Sabah Ali Bey başhekim olarak yoğun bakıma geldi ve yapılacakları sordu. Bunun ardından yapılması gerekenlerin yapıldığını söyledim ama bizi o süreçte yönlendiren bir doktor yoktu" dedi. Ayrıca, "Daha sonra klinikte Oktay Bey vardı, onu getirdi. Ancak Oktay Bey yenidoğanla ilişkili bir doktor değildi, yoğun bakıma bakması gerekmiyordu" dedi.
Bebeğin gelişini ve doğum doktorunu soran mahkeme başkanına, Atak, "Aslında bize gelen anneydi. Anne getirildi. Annenin Esencan Hastanesi’nde bekletildiğini, daha sonra Güney Hastanesi’nde yer bulunduğunu biliyorum ama yenidoğan yoğun bakımı ile ilgili görüşme yapıldı mı bilmiyorum" dedi. Ayrıca, "Bebeğin doğum doktoru Songül Hanım ama soyadını bilmiyorum" diye konuştu.
Kaya Bebek’in ölümüne ilişkin sorular sorulduğunda ise Atak, "Gece sorumlusu olarak çalışıyordum. Batuhan Çetin de gece sorumlusuydu. O gece shift olarak Batuhan’ı bıraktığım için Kaya Bebek’in ölümünden sorumlu tutuluyorum. Evet, Batuhan hemşire yardımcısı ama bana gece sorumlusu olarak tanıttılar" açıklamasını yaptı. "Bebeğin kalp atımında bir sıkıntı yoktu. Savcılık ifadesinde bana 'Bebeğin kötü olduğunu bilerek Batuhan’a neden bıraktın?' diye sordular. Evet, Batuhan’ı bıraktım ve eve gittim ama bebeğin acil bir durumu söz konusu değildi. 500 gramlık bir bebekten bahsederken, meslektaşlarım bilir ki genel durumu kötü olarak bildirilir. Ancak o an için acil bir durum yoktu" diye savunma yaptı.
Kaya Bebek’in ölümüne dair vicdani sorumluluğuna da değinen Atak, "Ben de orada olsaydım, sorun değişmeyecekti. Yine bebek eks olacaktı, yine ihmalden sorumlu tutulacaktım. Beni arasa gider miydim? Vicdanen giderdim. Haberim olmadığı halde bebek Kaya’nın ölümünden sorumlu tutuluyorum, kabul etmiyorum" diyerek, suçlamaları kabul etmedi.
Mahkeme başkanının "Sabah 08.00'de ne oldu?" sorusuna Atak, "Saat 08.00'de gittim, bebek alanda değildi. Gittiğimde bebeğin öldüğünü söylediler. Daha sonra denetimciler geldi ve dosyayı istedi" diye yanıt verdi.
Mahkeme başkanının yoğun bakım bölgesindeki kamera kayıtlarına ilişkin sorusuna Atak, "Bu kameraların çıkarıldığını biliyorum ama başhekime hesap soramam. Kameraları çıkardıklarını biliyorum ama bebek Kaya’dan önce mi yoksa sonra mıydı, hatırlamıyorum" ifadelerini kullandı.
Atak, Batuhan Çetin'in kendisini bebekle ilgili arayıp aramadığına dair soruya ise, "Hayır, aramadı. Savcı, bebek ölümünün bana kalacağını söyledi ama beni aramadı ki. Evim Güney Hastanesi’ne 10 dakika mesafede. Gece saat 4’te kalkıp gittiğim hastalar oldu" diye cevap verdi.
Atak, çeşitli suçlamalarla 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis cezası ile yargılanan ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir ile olan ilişkisine dair, "Evet, ileri derecede samimiyetimiz vardı" diye konuştu.
Atak, profesyonel çalışma geçmişi hakkında, "Duygu Hastanesi’nde Fırat Sarı ile çalıştık. Oranın dört dörtlük bir yönetimi vardı. Benden kesinlikle ilaç talepleri olmamıştı. Güney Hastanesi’nde de yönetim çok titizdi" ifadelerini kullandı.
Üye Hakim'in nöbet listesi hazırlama süreci hakkında sorduğu sorulara Atak, "haftalık" diye yanıt verdi ve nöbet listesinin ay sonunda başhemşireye gittiğini belirtti. Atak, "O gece Batuhan Çetin’in olduğunu biliyorlardı" diyerek olay gecesi nöbetçi olan hemşirenin bilindiğini ifade etti.
Kaya Bebeğin avukatı, hemşire Atak'a Kaya Bebeğin yatış süresi ve ilaç alımı hakkında çarpıcı sorular yöneltti. Atak, bebeğin yatışının 6 gün olarak gösterilmesi hakkında, "Sizden öğreniyorum" diyerek bilgisiz olduğunu ifade etti.
Avukatın, "4 bin liraya ilaç aldırmışsınız, kullandınız mı?" sorusuna Atak, "İlaçların adını öğrenebilir miyim?" yanıtını verdi. Avukatın, babanın ilaçları hatırlamadığı yönündeki açıklamasına karşılık Atak, "Yoğun bakımda bebeğe dışarıdan gelen bir ilaç kullanılmadı" diye cevap verdi.
Daha sonra avukat, "Baba, bizzat eline tutuşturulan kağıtlarla ilaç almış" dedi. Atak ise, "Bunun mümkünatı yok, gerçekten öğrenmek istiyorum. Reçeteli mi?" diye sordu. Avukatın, reçete durumunu sorguladığına, Atak, "Hayır, ilk defa sizden duyuyorum" dedi.
Duruşmada, hemşire Atak, çete lideri olduğu iddia edilen Fırat Sarı ile ilk kez Doğa Hastanesi'nde karşılaştığını ancak burada bir anlaşmasının olmadığını belirtti. Sarı ile daha sonra Duygu Hastanesi'nde tanıştığını ifade etti.
Bu açıklamaların ardından, söz alan Doğa Hastanesi'nin vekili avukat Ümit Kaya, mahkemede, savcının tehdit edildiği görüntüler ile Kaya Bebeğin ihmalle ilgili görüntülerini yayımlayan gazeteci Emrullah Erdinç'in, bu tip haberlerle kamuoyunda infial yaratmaya çalıştığını öne sürdü. Kaya, "Kendisini gazeteci diye tanıtan Emrullah Erdinç, kamu nezdinde infial yaratmaya çalışıyor" diye konuştu. Mahkeme Başkanı, avukat Kaya'nın bu sert ifadelerine müdahale ederek konuşmasına devam izni vermedi.
Devam edecek...
Ne olmuştu?İstanbul'da gerek olmadığı halde özel hastanedeki yoğun bakım ünitesine yatırılan 12 bebeğin ihmalden öldüğü iddiasına ilişkin olarak Büyükçekmece Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatılmış, soruşturmayı yürüten savcı Y.E. ise makamında tehdit edilmişti. Olayın ortaya çıkması kamuoyunda infial yaratırken, 22'si tutuklu, 47 şüpheli hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianame hazırlandı. İddianamede neler var?İddianamede şüpheliler için "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 589 yıl 9 aya kadar hapis cezası istendi. İddianamede, ölen 10 bebeğin "maktul", 5 kişinin "müşteki", Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İstanbul İl Müdürlüğünün "suçtan zarar gören", 19 hastane ve sağlık şirketi "malen sorumlu", 47 kişi de "şüpheli" olarak yer aldı. TIKLAYIN - 'Yeni doğan çetesi' soruşturmasında iddianame: Doktorun 266 yıl hapsi istendi Doktor Fırat Sarı'nın lideri olduğu iddia edilen suç örgütünün sevk ve idaresini Doktor İlker Gönen ile 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir'in yaptığı belirtilen iddianamede, suç örgütünün esas amacının işletmesini devir aldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf ederek doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yaparak SGK'den üst sınırdan ödeme almak olduğu aktarıldı. Sağlık Bakanlığı Müfettişliğince hazırlanan uzman görüşü raporunda, yenidoğan ünitelerindeki 10 bebeğin hayatını kaybetmesine neden olan tıbbı eksikliklere yer verildi. Buna göre, fezlekede maktul olarak yer alan bebek A.K'nin ölümüne ilişkin değerlendirmede, solunum sıkıntısı artan bebeğe devre olmadığı için entübasyonun gecikerek yapıldığı belirtildi. Tekrarlayan resusitasyonlar (solunumu veya kan dolaşımı durmuş bir kişiye dışarıdan yapılan destekleyici müdahale) ile hastanın ertesi güne kadar yaşatıldığı belirtilen raporda, o sırada hastanede bulunması gereken Dr. D.E'nin görevinin başında olmadığı ifade edildi. 6 aylık bebek, doktoru olmayan yenidoğan yoğun bakıma sevk edildiRaporda, ayrıca hasta yönetiminin hemşireye bırakıldığı da kaydedilerek, bebeğin ölümünden Dr. D.E, ile Dr. İ.G. ve hastane yönetiminin sorumlu olduğu belirtildi. Bebek M.N.O'nun ölümüne ilişkin değerlendirmede de 6 aylık bebeğin çocuk yoğun bakımı yerine, doktoru olmayan yenidoğan yoğun bakımına sevk edildiği, burada da doktorun haberi olmadan hemşirenin müdahalede bulunduğu anlatıldı. Bebek H.K. ile ilgili tespitte ise, hastaya kalp masajı yapıldığı esnada Dr. D.E'nin orada olmaması nedeniyle Dr. İ.G. tarafından olayın örtbas edilmesi için ölüm saati değiştirilerek, epikriz yazdırıldığı aktarıldı. Sevk edilmeyen bebek hayatını kaybettiRaporda, bebek Ö.H'ye kalp masajını hemşirelerin yaptığı belirtilerek, bu esnada kullanılan en önemli ilacın adrenalin olduğu, ancak Dr. İ.G'nin hemşirelere "adrenalini kapat" talimatını vererek, yanlış yönlendirme yaptığı vurgulandı. Raporda ayrıca, bebek M.S'nin, yenidoğan temel bakımının gereklerinin yerine getirilmemesi, ameliyat edilebileceği bir merkeze sevk edilmemesi ve hastayı hayatta tutan "prostavazin" isimli ilaç tedavisinin kesilmesiyle ihmallere bağlı olarak hayatını kaybettiği kaydedildi. Fezlekede maktul olarak yer alan diğer bebeklere ilişkin değerlendirmede de ihmallere yer verildi. Dehşete düşüren telefon kayıtlarıİddianamede, şüpheliler arasında geçen telefon konuşmalarına da yer verildi. Şüpheli doktor Fırat Sarı ve özel hastanede çalışan acil tıp teknisyeni şüpheli Hakan Doğukan Taşçı arasında hasta sevkleri ve denetim hakkında yapılan görüşmede, Taşçı'nın Sarı'ya "Erişkin yoğun bakıma denetime gelinmesi halinde, ruhsatın ve kuvözlerin değişmesi gerektiğini, panelin fazla olduğunu, monitörün bulunmadığını, yoğun bakım içerisinde bir çok eksiklik ve usulsüz işlemin olduğunu" söylediği iddianamede yer aldı. Yenidoğan çetesinde yer alan doktor ve hemşirelerin ismi ortaya çıktı Reyap Hastanesindeki bebek hastaların takibini yürüten şüpheli hemşire Mehtap Sayar'ın şüpheli Hasan Basri Gök'le yaptığı telefon konuşmasında bebek hastanın tedavisinin uygun olmayan koşullarda gerçekleştirildiği anlatılan iddianamede, konuşma içeriğinde şüpheli Gök'ün "Mehtap çocuğu öldür elli satürasyonlu çocuk mu olur" dediği, Sayar'ın ise "Öldüreceğim de öldürsem de bir dert biliyorsun yani" dediği aktarıldı. İddianamede, tedavi yöntemlerinin usulüne uygun değil örgüt faaliyetine hizmet edecek şekilde yapıldığı değerlendirildi. Şüpheli doktor Şeyhmus Çelik'in hastanede olması gerekirken gitmediği, denetim olması ihtimaline karşı özellikle sabah hastanede bulunması gerektiğinin söylendiği anlatılan iddianamede, şüpheli Gıyasettin Mert Özdemir'in şehir hastanesinden kabulünü yaptığı bebeği, maddi menfaat karşılığında anlaşmış olduğu Fırat Sarı'nın hastanelerine yönlendirdiği kaydedildi. Aileler anlattıHazırlanan iddianamede bebeklerini kaybeden ailelerin ifadeleri de yer aldı. H.H., eşinin hamilelik sürecinde başka bir hastaneye gittiğini ancak doğum aniden başladığında doktorlarının bel fıtığı sorunu yaşadığı için başka bir hastaneye gittiklerini söyledi. Gittikleri hastanede yenidoğan yoğun bakımı servisinde yer olmadığı cevabını alan Hakan H., “112’ye bildireceklerini ve müsait hastane bakacaklarını söylediler. Yaklaşık yarım saat sonra Bağcılar’daki özel bir hastaneden bizi kabul ettiklerini söylediler” dedi. Soruşturmaya konu olan hastanenin özel ambulansının gelerek kendilerini aldığını söyleyen H.H., “Hastaneye vardığımızda bizimle ilgilenen bir doktor yoktu. Sadece ebe vardı. Sabaha B.Y. İsimli doktor eşimi muayene etti ve sezaryen doğum gerektiğini söyledi. Hamileliğin henüz 25. haftası olduğu için bebeğin daha gelişimini tamamlamadığı bu yüzden anne karnından bir iğne yapacaklarını söylediler” ifadelerini kullandı. "Bebeğimizi kaybettik"Doktorun iğneyi yaptıktan sonra da 1 gün beklemek gerektiğini söyleyen H.H., “Ertesi gün eşimi doğuma aldılar. Ameliyat sonrası eşimin de çocuğumun da şu anlık durumlarının iyi olduğunu, bebeği yenidoğan yoğun bakım ünitesine alacaklarını söylediler. İki gün sonra eşimi eve bıraktığım sırada hastaneden aradılar. Doktor beyin benimle görüşmek istediğini söylediler. Yoldayken hastaneden bir daha aradılar. Doktor olduğunu söyleyen biri bebeğimin ölüm haberini verdi. Hastaneye vardığımızda da bebeğimin morgda olduğunu söylediler” dedi. "Yenidoğan çetesi" nasıl deşifre edildi?İstanbul İl Sağlık Müdürlüğünün özel hastanelerin denetiminden sorumlu bir doktorun (T.E.) Ocak 2023'te Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne (CİMER) yaptığı başvuru ile olay fark edildi. Doktor T.E., bazı özel hastanelerde doldurulması gereken yenidoğan yoğun bakım üniteleri defterlerinin boş bırakılması üzerine olayın üzerine gitti. İddianamede yer aldığı şekliyle doktor, "Ayrıca bebeklerin dosya üzerinde gösterilen sağlık durumları ile fiili sağlık durumlarının uyuşmadığını örneğin entübe olarak kayıtlı gösterilen bebeğin gayet sağlıklı ve nefes alabilir durumda olduğunu gördük. Durumu hastane yetkililerine sorduğumuzda az önce düzeldi gibi cevaplar aldık" dedi. Ne kadar ceza isteniyor?İddianamede, şüpheliler Fırat Sarı ve İlker Gönen'in 10 kez "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve 11 kez uygulanmak üzere "resmi belgede sahtecilik" suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi. Şüpheli Gıyasettin Mert Özdemir hakkında ise "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis istendi. Diğer şüpheliler hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülen iddianamede, ayrıca, malen sorumlu olarak belirtilen hastaneler ve hastanelerin bağlı olduğu şirketler lehine "dolandırıcılık" suçu işlenerek maddi menfaat temin edildiğinden, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, hastanelerin ve şirketlerin kapatılıp mal varlıklarına el konulmasına karar verilmesi talep edildi. İddianame, gönderildiği Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince değerlendiriliyor. Savcı tehdit edilmiştiBüyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Y.E'nin, bu soruşturmayı yürüttüğü sırada, bazı şüphelilerin tahliyelerini gerçekleştirmezse suikast yapılacağı ve ailesine zarar verileceği yönünde tehdit edilmesine ilişkin yürütülen ayrı soruşturmada da 12 kişi jandarma ekiplerince gözaltına alınmıştı. 4 kişi serbest bırakılırken, adliyeye sevk edilen 8 şüpheliden 5'i tutuklanmış, 3'ü hakkında da adli kontrol kararı verilmişti.
|
'Görünmeyen Cemaat: Mürideler'in yazarı ve ‘Kızıl Goncalar’ dizisinin danışmanı Filiz Gazi, tarikatlarda kadınlara biçilen hayatları anlattı |
© Tüm hakları saklıdır.