Yeni Şafak yazarı Fatma Barbarosoğlu, Ülker'in "1 Nisan geliyor, hesaplaşma zamanı yaklaşıyor..." ifadesinin yer aldığı, kardeş kavgasını konu alan reklamı eleştirerek "Reklam bu kadar 'kötü' olunca, Ülker gibi marka değeri yüksek küresel bir firmanın bu reklamı niçin yaptırdığını sorgulayanlar, bu sorguda 'subliminal' mesaj arayışına girmekte hiç zorlanmamışlardır. Reklam üzerinden bile olsa, şaka niyetiyle bile olsa, 'kardeş kavgası'na tahammülü yok Türkiye'nin" diye yazdı.
İşte tepki çeken reklam
Fatma Barbarasoğlu'nun Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (3 Nisan 2017) nüshasında yayımlanan 'Ülker’in reklamını nasıl değerlendireceğiz?' başlıklı yazısı şöyle:
Ülker'in reklamı kötü bir reklam. Ürünün tanıtımı açısından kötü (ürünü hiç tanıtmayacak kadar kötü), akılda kalması açısından kötü, artistik zeka açısından kötü, hedef kitlesine söylediği alt metin açısından kötü.
Reklam bu kadar “kötü” olunca, Ülker gibi marka değeri yüksek küresel bir firmanın bu reklamı niçin yaptırdığını sorgulayanlar, bu sorguda “subliminal” mesaj arayışına girmekte hiç zorlanmamışlardır.
Ticari bir firma bu kadar kötü bir reklama ancak başka “idealleri” açısından katlanabilir, önermesi ile yola çıktığınızda kullanılan metinde o “idealler”i kolaylıkla tespit etmeniz mümkündür.
15 Temmuz'da FETÖ kalkışması değil de başka bir kalkışma yaşanmış olsaydı, bu metinden o kalkışmanın kodları da çıkarılırdı. Kötü metinler öyledir, bir okka turp nereye tutarsan tut işlevselliğine sahiptir.
İyi metinler iyiliğin bütün mevsimlerini nasıl bünyesinde barındırıyorsa, kötü metinler de mevsim normallerinin bütün şiddetini bagajında taşır.
Peki firma yetkilileri reklam metninin kötülüğünü niye göremedi?
Fark yaratma, dile düşme arzusu yüzünden büyük ihtimal. Değişik bir şey yapmak istemiş, ses getiren bir reklama imza atma tutkusu ile 1 Nisan şakasını buluşturarak sosyal medyada çok konuşulacaklarını düşünmüşlerdir.
Ülker, bir kaç yıldır promosyon olarak dağıttığı ajandalarda da aynı şekilde “bu da ne böyle!” dedirten, ama estetik ve işlevsellik açısından pek de verimli olmayan “işler” yapıyordu.
Ameller niyetlere göredir. Niyetleri gerçek oldu. Reklam ses getirdi. Sorun şu ki her “ses” kalbe değen ses değildir. Her “ses” aklın sesi değildir.
Ülker sadece Yıldız Holding'in değil, Türkiye'nin markası. Neticede dünya çapında marka olmuş kaç firmamız var!
Buradan firma yetkililerine şunu söylemeyi boynumun borcu biliyorum: İnternet devrimi ile birlikte aşırı yorum çağına girmiş bulunuyoruz.
Ülker markası üzerine “deneysel reklam” metinleri inşa etmek, Ülker'in geçmişini inkar etmek anlamına gelir.
“Aşırı yorum” çağında Ülker'in kendisi için çizeceği imaj, içinde hiçbir olumsuz imajın barınmadığı metinlere yaslanmak zorundadır.
Ama bu demek değil ki “Ülker/mutluluk her yerde” reklamı iyi bir slogandır. Değil. Çünkü dünya kötü bir yere giderken “tuzu kuru” bir reklam sloganı bir şey ifade etmiyor.
Ülker, “1 Nisan şakası” üzerinden inşa ettiği ve aşırı başarısız olan reklamından sonra acilen reklamcılık anlayışını yeniden gözden geçirmeli ve sosyal sorumluluk projeleri ile imaj yönetimini buluşturan yeni işlere imza atmalıdır.
Türkiye, 15 Temmuz'dan bu yana tedirgin bir ülke. Kuş uykusunda uyuyan bir ülke. Hepimizde uyunmamış uykuların inşa ettiği yorgunluk var. Yorgunluğumuzu dindirecek tek şey ise merhamet, şefkat, muhabbet.
Reklam üzerinden bile olsa, şaka niyetiyle bile olsa, “kardeş kavgası”na tahammülü yok Türkiye'nin.