Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, Türkiye'yi "'FETÖ' PKK ve IŞİD ile mücadele eden hastalıklı bir bedene," Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı da "antibiyotiğe" benzetti. Öztürk, "Her şeyin Ankara'dan beklendiği, Ankara'da da Cumhurbaşkanı'ndan beklendiği tehlikeli bir dönem yaşıyoruz. Siyaset ve bürokrasi, bir antibiyotik gibi her soruna Erdoğan'ı kullanmaya çalışıyor" dedi.
Kemal Öztürk'ün Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (28 Eylül 2016) nüshasında yayımlanan 'Siyasette antibiyotik direnci' başlıklı yazısı şöyle:
Vücudunuz hastalandığında, bedeninize giren mikroplarla savaşmak için destek kuvvet olarak ilaç alırsınız. Antibiyotikler, vücudunuzdaki mikropları öldürülmesine yardımcı olan ek kuvvet gibidir. Kendi savunma gücüyle mikroplarla baş edemeyen vücut, antibiyotiklerin desteği ile mikrobu yener.
Antibiyotiklerin tehlikesi
Burada iki tehlike var:
Bir: Çok antibiyotik alırsanız, vücudunuz savaşmayı, mücadele etmeyi ve mikroplara karşı direnmeyi bir süre sonra bırakır. 'Nasıl olsa antibiyotikler gelecek ve bu mikropları yenecek' diyerek, kendini bırakır. Buna 'vücut direncinin' düşmesi denir.
İki: Eğer antibiyotikleri gereksiz kullanırsanız, vücudunuzdaki mikroplar antibiyotiklere karşı direnmeyi ve sonunda onu da yenmeyi öğrenirler. Böylece ne kadar antibiyotik alırsanız alın iyileşemezsiniz.
Verem hastalığı BM'ye alarm verdirdi
Son yıllarda durum öylesine tehlikeli hale geldi ki, mesele artık alarm verme durumuna dayandı. Bu alarmı verdiren şey de, Verem hastalığına karşı kullanılan 'Streptomycin' ilacının artık hastalığı iyileştirmemesi. Zira hastalığa neden olan mikrop, bu ilaca karşı direnmenin yolunu bulmuş.
Çin'de yapılan son G20 zirvesinde masada konuşulan ve çoğumuzun dikkatini çekmeyen konulardan biri buydu. 'Antimikrobiyal Direnç' (AMD) konusu ciddiye alınmazsa, 2050 yılında on milyonlarca insan antibiyotiği yenen mikroplar yüzünden ölebilir.
Konu geçen hafta New York'ta yapılan Birleşmiş Milletler toplantısında da gündeme geldi. Gereksiz ve yoğun antibiyotik kullanımına karşı liderlerden mücadele sözü alındı (geniş bilgi için aljazeeraturk.com.tr).
Modern tıbbın bunalımını yaşıyoruz
Mesele aşağı yukarı hepimizin tartıştığı bir konu. Doktorlarımızın fazla ilaç yazması neyse, sürekli antibiyotik yazmasını hep eleştiriyoruz. Doktorlar da, ilaç yazmayan doktoru işini yapmıyor diye şikayet eden hastalardan mustarip. Ben ailemde ısrarla antibiyotik başta, ilaç kullandırmamaya çalışıyorum. Çok da faydasını gördüm.
Modern tıbbın hayatımızı daha sağlıklı mı yoksa, daha sağlıksız mı yaptığı konusu burada da kendini gösteriyor. Kulaktaki iltihabı iyileştirmek için yapılan müdahale sonunda, böbreği bozuyorlar. Böbrek onarılırken, akciğer perişan ediliyor. Biz buna, insan vücuduna bütüncül bakamayan, fotoğrafın tamamını göremeyen modern tıbbın bunalımı diyoruz.
Vücudun kendi direncini düşürmeyin
Vücudun kendi direnci sanırım tüm ilaçlardan ve dış müdahalelerden daha kıymetli. Her organ, mikroplara ve bakterilere karşı savaşını kendi verecek şekilde güçlü olmalı, dirençli olmalı ve savunma yapabilmeli. Eğer vücut kendi direncini gösterirse, mutasyona uğramış, kendini değiştirmiş mikroplara karşı yeni savunma modelleri geliştirebilir ve direncini sürdürür.
Her defasında dışarıdan bir müdahaleye, dışarıdan bir güce (antibiyotik) ihtiyaç duyarsa bir süre sonra o vücut kendi savunmasını yapamaz ve iflas eder. O zaman mikroplar ve bakteriler antibiyotikle de baş etmesini öğrenir ve vücudu rahatlıkla işgal eder. İşte bu ölüm demektir
Siyasetin antibiyotik olarak kullandığı Erdoğan
Türkiye'yi bir beden gibi düşünün. Bir çok hastalıkla mücadele ediyoruz. FETÖ, PKK, IŞİD ve terörle mücadele, ekonomik sorunlar, diplomatik krizler, sınır ötesi çatışmalar, bürokrasinin sorunları, iç savaş tehlikesi, yeni askeri darbe girişimi... Bünyemiz çoklu saldırı altında. Mikroplar, bakteriler her yandan saldırıyor. Çok şükür bünyemiz güçlü, tüm bu mikroplarla mücadeleyi kendi direnciyle yapmaya çalışıyor.
Ancak her şeyin Ankara'dan beklendiği, Ankara'da da Cumhurbaşkanı'ndan beklendiği tehlikeli bir dönem yaşıyoruz. Siyaset ve bürokrasi, bir antibiyotik gibi her soruna Erdoğan'ı kullanmaya çalışıyor. Oysa kendisinin mücadele etmesi gerekir.
Bu tutum, uzun vadede savuma ve mücadele direncini düşürecek, ülkeye ve Erdoğan'a zarar verecek bir tutumdur. Ne siyaset ve bürokrasi bunu yapmalı, ne de Cumhurbaşkanı buna izin vermeli.