Gündem

Yeni Şafak yazarı: Milletin temizliği karşısında, girdiğimiz imtihanı kaybediyoruz

"İçimizde, iyilikte yarışmak yerine, fitnede yarışmayı fazilet sayanlar o kadar çok türedi ki gitgide, sevmediğimiz bir şeye dönüşüyoruz"

29 Şubat 2016 12:32

Yeni Şafak yazarı Yusuf Ziya Cömert, Anadolu insanının “çok temiz” olduğunu söyleyerek, “Bizim, büyük şehirlerde ürettiğimiz fitne fesat, oralara bulaşmamış” dedi. Cömert, “Biz, Ankara'dakiler ve İstanbul'dakiler... Yani biz, meşgalesi medya ve siyaset olanlar bu temiz insanlarla imtihan ediliyoruz. Milletin temizliği karşısında, girdiğimiz imtihanı kaybediyoruz” ifadelerini kullanarak, “İstanbul ve Ankara, fitne ve fesat, süflilik o kadar alelade, o kadar normal hale geldi ki. İçimizde, iyilikte yarışmak yerine, fitnede yarışmayı fazilet sayanlar o kadar çok türedi ki gitgide, sevmediğimiz bir şeye dönüşüyoruz” diye yazdı.

Yusuf Ziya Cömert’in Yeni Şafak’ta “İmtihanı kaybediyoruz” başlığıyla yayımlanan (29 Şubat 2016) yazısının ilgili bölümü şöyle:

Ben, biliyorsunuz, perşembe günleri Ülke TV'de Turgay Güler'in sunduğu En Sıradışı programının efradındanım.

Kadim arkadaşım Ahmet Kekeç, Zaman gazetesinin kuruluş zamanlarından, yani Rüzgarlı Sokak'tan beri zaman zaman teşrik-i mesai ettiğim Hasan Öztürk ve siyaset sahasının en renkli simalarından, lisanı çok velud, -bizimkiler de pek sevdi onu- Savcı Sayan'la beraber, bazen programları Anadolu şehirlerinde ve kasabalarında yapıyoruz.

Çok yere gittik. Malatya, Ordu, Erbaa, Beypazarı, Gebze, Susurluk, Uşak, en son Samsun, Canik.

Gittiğimiz her yerde harika insanlar görüyoruz.

Bu, bizim açımızdan sıla-i rahim gibi oluyor.

'Eş, dost, akraba değil, nasıl sıla-i rahim' derseniz, şöyle izah ederim: Temiz, mü'min yüzler görüyoruz gittiğimiz yerlerde.

Onlarla hasbihal ediyoruz.

Onlarla hatıralarımızı yadediyoruz.

Anadolu, çok temiz.

Bizim, büyük şehirlerde ürettiğimiz fitne fesat, oralara bulaşmamış.

Gidince, sadece temiz hava almıyorsunuz; orada gördüğünüz temiz kalpler, temiz yüzler, kafanızı, kalbinizi temizliyor.

Çoğu zaman belediyelerin davetlisi olarak gidiyoruz.

Belediye başkanlarıyla da tanışıyor, sohbet ediyoruz.

Bize mi öylesi rastlıyor, bilmiyorum, taa Milli Selamet zamanlarından kalma, eskimemiş, kirlenmemiş bir hizmet heyecanı var hepsinde.

Ordu'ya gideli çok oldu ama, Enver Yılmaz, Ordu'yu Karadeniz sahilinde bir numara yapmaya azmetmiş görünüyor ve bu yolda hızla ilerliyor.

Erbaa'da Hüseyin Yıldırım, Beypazarı'nda Tuncer Kaplan... Susurluk'ta Hüseyin Hızlıoğlu, Uşak'ta Nurullah Cahan, Canik'te Osman Genç...

Osman Genç, Samsun'un Serbest Fırka'lı Belediye Başkanı Boşnakzade Resai Bey'i anlattı. Mustafa Kemal'in “Partin kapandı, senin istifa etmen gerekir” mealindeki ifadesine, “Bana millet rey verdi, istifa edersem halkın itimadına karşı gelmiş olurum” diye mukabele etmiş.

Bu hikaye, 86 sene sonra, bugün dahi değerli. Bir ara genişçe yazmak isterim.

Uşak'a 2007'de mi gitmiştim? Tanıyamadım. Şehir, şehire benzemiş.

O başkanların hepsiyle bin yıldır tanışıyoruz.

Ayrı şehirlerdeyiz ama, sanki aynı mektepte okumuş, aynı mahallede yetişmişiz.

Biribirimizin lisanını anlıyoruz. İstersek, konuşmadan da anlaşabiliyoruz.

Herkese tavsiye ederim, Anadolu'nun nezahatini.

Özellikle, medyada mesai harcayanlara...

İstanbul'daki, Ankara'daki medya zıpçıktılarının insanların ruhunda çıkarmaya çalıştıkları 'cızırtı'ların, uyandırıp azdırmaya çalıştıkları fitnelerin uzağında kafa dinlersiniz.

İstanbul'daki, Ankara'daki, gemi sintinesi ve cüruf çağrışımı yapan ortamından sonra, elinizi, yüzünüzü temiz bir suyla yıkamış gibi olursunuz.

Kızlı erkekli pırıl pırıl öğrenciler... Dükkanından içeriye helalden başka şey sokmayan esnaf... Manifaturacısı, kunduracısı, lokantacısı...

Evine, çoluğuna çocuğuna helal ekmek götürmek için emek veren, işleri ibadet gibi mübarek işçiler...

Taşrada ne torpil, ne iltimas. Sadece işini yapan memurlar...

Tıpkı 40 sene önce öğrencisinin kalbine, zihnine iyi bir şey yerleştirmek için didinen öğretmenler...

Ve hepsinin 'dava'sı, 'mesele'si var.

Bu, Allah'ın bir nimetidir.

Biz, Ankara'dakiler ve İstanbul'dakiler... Yani biz, meşgalesi medya ve siyaset olanlar...

Bu temiz insanlarla imtihan ediliyoruz.

O temiz insanlar, belki bizim bu imtihanı geçtiğimizi düşünüyor...

Ben korkuyorum; galiba, biz, bu imtihanın şuurunda değiliz.

Milletin temizliği karşısında, girdiğimiz imtihanı kaybediyoruz.

İstanbul ve Ankara, fitne ve fesat, süflilik o kadar alelade, o kadar normal hale geldi ki...

İçimizde, iyilikte yarışmak yerine, fitnede yarışmayı fazilet sayanlar o kadar çok türedi ki...

Gitgide, sevmediğimiz bir şeye dönüşüyoruz.