Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, "Laiklik, bu ülkenin ve İslâm dünyasının boynuna geçirilmiş bir tasmadır" görüşünü savundu. Kaplan, "İslâm dünyasını her bakımdan perişan eden, zihnen köleleştiren, kaynaklarını fiilen Batılılara peşkeş çekmek için ihdas edilen bir deli gömleğidir laiklik" ifadesini kullandı.
Kaplan'ın Yeni Şafak'ta "Ortadoğu’yu laiklik köleleştirdi, İslâm özgürleştirecek yeniden!" başlığıyla yayımlanan (28 Ekim 2016) yazısı şöyle:
Feridun Sinirlioğlu, özetle, “Ortadoğu'yu laiklik kurtaracak” demiş! Sinirlioğlu'nun bu açıklamasından yeni haberdâr oldum. Sinirlerim tepeme bindi!
*
Bu, stratejik açıdan basiretsizce bir açıklama değil yalnızca; en hafif ifadeyle, sinir edici bir açıklama bu!
*
Ortadoğu'yu köleleştiren şey laiklik oysa!
İslam dünyasını laiklikle köleleştirdiler
Batılılar, özellikle de İngilizler, önce Osmanlı'yı çökerttiler; Balkanları, Kafkaslar'ı ve Ortadoğu'yu “böl, parçala, yönet” stratejisiyle paramparça ettiler, cetvelle yapay sınırlar çizdiler, yapay kabile devletleri icat ettiler, yapay sorunlar ihdas ettiler; sonra da İkinci Dünya Savaşı'ndan itibaren postkolonyal süreçte güya Osmanlı coğrafyasında icat ettikleri bu devletlere kendi kontrollerindeki, uzaktan kumanda ettikleri kukla laik diktatörler diktiler.
Burada bir ezberi bozmamız gerekiyor: Başta Suud olmak üzere, Körfez ülkelerindeki yönetimler, İslâmî yönetimler değildir.Tek adamın veya bir kabilenin kontrolünde olan ve yalnızca Batılılara hizmet eden, Müslümanların tabiî kaynaklarını Batılı emperyalistlere peşkeş çeken diktatörlüklerdir. Bütün İslâmî faaliyetleri bastıran, yok eden, özellikle İngilizlerin ve Yahudilerin kontrolündeki “İslâmî görünümlü” ama İslâm'ın önünü tıkamak, İslâm dünyasının ümmet şuuruyla toparlanmasını engellemek için icat ve ihdas edilmiş Batılıların kuklası ya açıkça ve örtük şekillerde laik olan köle devletlerdir.
Sinirlioğlu ve benzeri devletin en tepesindeki kişilerin şunu iyi bilmesi gerekiyor:
Körfez ülkeleri görünüşte İslâmî ama gerçekte laik kabileci-diktatörlüklerle ayakta ve kontrol altında tutuluyor.
Baas ve türevleri kaskatı laik rejimlerin hâkim olduğu, yarım asırdan fazla bir süredir kendi Müslüman halklarına her türlü zulmü, baskıyı, işkenceyi, katliamı reva gören Mısır, Irak, Libya, Suriye, Cezayir gibi ülkeler ise, putlaştırılan laik ve kukla tek adam diktatörlükleriyle ayakta ve kontrol altında tutuluyor.
Gerçek bu iken, “Ortadoğu'yu laiklik kurtaracak” türünden açıklamalar, en hafif ifadeyle, yalnızca sömürgecilerin ekmeğine yağ sürer ve iki asırdır Batılıların kölesi olan İslâm dünyasının bağımsızlık meselesini gözardı etmekle sonuçlanır.
Biz bunu yapamayız!
Böyle bir şeyi yapacak en son ülke Türkiye'dir!
Gözardı edilmemesi gereken hayati gerçekler
Burada atlanmaması ve mutlaka dikkat çekilmesi gereken bir kaç önemli hayatî mesele var.
Birincisi, laikliğin, İslâm dünyasında özgürlüklerin garantisi olduğu iddiası, tam anlamıyla masaldan ibarettir.
Biraz önce de dikkat çektiğim gibi, İslâm dünyası, bir yandan görünüşte İslâmî kılıklı ama gerçekte bütün İslâmî oluşumları bastıran kabileci diktatörlüklerin, öte yandan da Batılarca icat edilen kaskatı laik rejimlerin, putlaştırılan laik tek adam diktatörlüklerinin pençesinde kıvranıyor yarım asırdan fazla bir süredir.
İkincisi, İslâm dünyasının dışında Kuzey Kore gibi bir iki ülke hâriç, bu laik rejimlerin, yalnızca İslâm dünyasında ihdas edildiğini bilmiyoruz ya da görmek istemiyoruz! Neden acaba?
Üçüncüsü, genelde bütün Batı dünyasında hüküm süren sekülerizminve bir kaç Batı ülkesinde varlığını sürdüren laikliğin Batı'da bütün boyutlarıyla tartışıldığını, Batı dünyasının on yıllardır post-sekülarizm ve post-laiklik tartışmalarına sahne olduğunu bilmiyoruz bile.
Sığlık, başa belâ çünkü. Bu ülkenin en temel sorunu bu: Sığlık.
İnsanlığı laiklik değil, İslam'ın adalet, hakkaniyet ve merhamet medeniyeti kurtaracak...
Dördüncüsü, hayatı sadece bu dünyadan, fizik gerçeklikten ibaret gören sekülerizm, Batı dünyasında hayatı çölleştirdi;insanı, yalnızca hızın, hazzın ve ayartının kölesi hâline getirdi. Din-dışı kutsallıkların pıtrak gibi bittiği, sahte dinlerin, idollerin tanrısal işlevler gördüğü bencil, insansız ve ruhsuz bir dünya icat etti.
Nietzshe'den, Husserl'den ve Heidegger'den, Weber'den itibaren Batı'daki bütün belli başlı düşünürler, modernliğin özünü oluşturan sekülerizmin insanı özgürleştirmek yerine, araçların, hızın, hazın ve ayartının kölesi hâline getirdiğini, insanın amaçlarını, hayatın anlamını yitirdiğini tartışıyorlar bir asırdır.
O yüzden aklımızı başımıza devşirelim ve farklı dinlere, kültürlere, etnisitelere ve medeniyetlere mensup toplumları, darüsselâm / barış yurdu inşa ederek 6 asır bir arada yaşatanen gelişmiş ve aşılamamış insanlık tecrübesinin Osmanlı medeniyet tecrübesi olduğunu görelim.
Hiç olmazsa, birinci sınıf Batılı yazarların ve düşünürlerin neden “Osmanlı, insanlığın geleceğidir”, niçin “bizi ancak Osmanlı ruhu kurtarabilir!” dediklerini düşünelim -derin nefes alarak...
Sözün özü: Sekülerizmin ve laikliğin Batı'da bile kıyasıya tartışıldığı bir zaman diliminde, insanlığın önünü açacak, yeniden herkese adalet, merhamet ve hakikat medeniyetinin aşılamayan evrensel değerlerini sunacak zorlu medeniyet yolculuğuna çıkmak için gerekli fikrî hazırlıkları yapmaya bakalım.
Laiklik, bu ülkenin ve İslâm dünyasının boynuna geçirilmiş bir tasmadır.
İslâm dünyasını her bakımdan perişan eden, zihnen köleleştiren, kaynaklarını fiilen Batılılara peşkeş çekmek için ihdas edilen bir deli gömleğidir laiklik.
İslâm dünyası, bu deli gömleğini çıkarabildiği, kendine gelerek yeniden İslâm'ın sunduğu hakikat medeniyeti yolculuğuna soyunabildiği zaman kurtulabilir. Vesselâm.