Gündem

Yeni Şafak yazarı Kaplan: 150 yıl önce yaşadığımız sorunları bugün aynen yaşamayı sürdürüyoruz

28 Mayıs 2021 11:34

Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan"Türkiye’de geçiş (veya modernleşme) sürecini başlatan elitler, bu süreci topluma rağmen, toplumun iradesini, dinamiklerini ve yüzyılların mücadelesiyle ortaya koyduğu zengin medeniyet birikimi ve deneyimini hiçe sayarak, tepeden, jakoben yöntemlerle başlattıkları için 150 yıl önce yaşadığımız sorunları bugün aynen yaşamayı sürdürüyoruz." düşüncesini dile getirdi.

22 yıl önce kaleme aldığı yazıyı yeniden köşesinde yer veren Kaplan, "Tabii bu durum, ülkenin son derece yapay ve zoraki olarak icat edilen sorunlarla boğuşmasına, bir türlü rahat bir nefes alamamasına yol açıyor; dolayısıyla toplum olarak kendi ayaklarımız üzerinde doğrularak geleceğe daha bir güvenle bakmamızı önlüyor. Oysa Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı sorunları, takiyye yöntemlerine filan başvurmadan açık yüreklilikle konuşmamız ve tartışmamız gerekiyor. Kendimizle, temel sorunlarımızla yüzleşmeden dün yaşadığımız sorunların bugün ve yarın da aynen, belki de daha da büyüyerek tekerrür etmesini ve kangrene dönüşmesini önleyebilmemiz son derece zordur." görüşünü savundu. 

Kaplan şu ifadeleri kullandı: 

"Her şeyden önce, hiç bir toplumun kendi temel medeniyet dinamiklerini, anlam haritalarını, deneyimlerini yok sayarak, karşılaşılan yeni sorunları kalıcı, köklü ve rasyonel bir şekilde çözümleyebileceği ham hayalini artık terketmemiz gerekiyor.

Elbette ki Türkiye’nin değişen dünya şartlarını gözönünde bulundurarak yenileşmesi, pergelin sabit ayağını bizim medeniyet dinamiklerimize basarak çağla ve kendimizle yüzleşmesi ve taze bir hamle, diriltici bir atılım yapması gerekiyor.

Ancak Türkiye’nin, yüzyılların mücadelesi ile oluşan kendi zengin medeniyet dinamiklerini, muhkem tarihî deneyimlerini hiçe sayarak köklü ve toplumda karşılığı olan ve dolayısıyla her bakımdan işlevsel ve meşru olabilecek bir yenileşme projesi geliştirebilmesi tam anlamıyla kuru bir hayaldir; sonu hüsranla sonuçlanacak bir maceradır. Bunun için hem Batı kültürüyle, hem de kendi kültürümüzle rasyonel ve imaginatif şekillerde hesaplaşmamız; sorunlarımızın nerelerden kaynaklandığını ve bu sorunların nasıl çözüme kavuşturulabileceğini enine boyuna tartışmamız gerekiyor.

Yoksa başka toplumların kendi ihtiyaçları doğrultusunda geliştirdikleri modelleri bizim toplumumuza uyup uymayacağına bakmaksızın, üstüne üstlük de bizim temel dinamiklerimizi ve değerlerimizi yoksayarak köklü, uzun soluklu ve topluma nefes aldıracak, bölgemizi ayağa kaldıracak köklü bir medeniyet atılımı geliştiremeyeceğimizi artık bilmek zorundayız.

Aksi takdirde bugüne kadar yaşadığımız sorunların yarın daha da azmanlaşmasını önleyebilmemiz son derece zor olacaktır."