Medya

Yeni Şafak yazarı: "İslam'da birleşin" çağrıları boş, mezhepsizlik çağrısı bizi felaketin eşiğine sürükler

"Ehl-i Sünnet Omurga’yı koruyamazsak un-ufak oluruz"

07 Kasım 2016 14:00

Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, “Mezhepleri bir tarafa bırakalım, İslâm'ın etrafında toplanalım” çağrısının "boş ve tehlikeli" olduğunu öne sürdü. Kaplan "İslâm dünyasının % 90'ını oluşturan omurganın çökertilmesi ve ardından da önüne gelenin İslâm'ı kafasına göre yorumlamaya kalkışacağı tam bir kaosun, sonu gelmez çatışmaların eşiğine sürüklenmemiz anlamına gelir" ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da Suriye ve Irak'taki çatışmalarla ilgili olarak yaptığı açıklamalarda sık sık "Bırakın bu mezhep çatışmasını. Mezheplerin üzerinde İslam var. İslam’da birleşin" ifadesini kullanıyor.

Yusuf Kaplan'ın "Ehl-i Sünnet Omurga’yı koruyamazsak un-ufak oluruz!" başlığıyla yayımlanan (7 Kasım 2016) yazısı şöyle:

İslâm dünyasının önündeki en büyük tehlike, mezhep çatışması tehlikesidir. 


Burada büyük bir tezgâh ve anlamakta zorlandığımız ürpertici bir tuzak var.

Eğer zekice ve basiretle hareket edemezsek, bu tezgâhı göremez ve önleyemez, tuzağı bozamaz ve püskürtemeyiz.

Yapay mezhep çatışması tezgahı

Tezgâh şu: 


Mezhep çatışması, Müslüman toplumlardaki mezhepçilik tarafgirliğinden kaynaklanmayacak. 

Dahası, bu mezhep çatışması, Ehl-i Sünnet mezheplerinin neden olacağı bir çatışma olmayacak hiç bir zaman. Tarihte de böyle olmadı zaten.

Mezhep çatışması, bizzat Batılıların -özellikle de İngilizlerin- Müslümanların iliklerine kadar yaşadıkları zaafları kaşımaları nedeniyle yapay olarak zuhûr ettirilecek ve gerçeğe dönüştürülmeye çalışılacak... Hedef bu.

İşte bu yapay mezhep çatışması tezgâhını, Suud-İran husûmeti icat ederek adım adım hayata geçirmeye çalışıyor İngilizler.

İran'ın önünü açıyorlar

İngilizler, yaklaşık iki asır önce Vehhâbîliği icat ettiler; Vehhâbîliğin ürünü neo-selefîler üzerinden önce hâricî mantığını çeşitli örgütler aracılığıyla bütün İslâm dünyasına yaydılar; sonra da neo-selefî hâricîler üzerinden terör örgütleri icat ettiler. 

Sonuçta şöyle bir manzara zuhûr ettirildi: Vehhâbîlik üzerinden üretilen hâricî mantığına Ehl-i Sünnet'i temsil etme rolü verildi. Bütün dünyaya, özellikle de İslâm dünyasına -tam anlamıyla selefsizlik demek olan- bu neo-selefî hâricî oluşumların ve örgütlerin Ehl-i Sünnet'in temsilcisi olduğu fikri yayıldı ve benimsetildi.

Burada sinsi ve son derece tehlikeli bir oyunun ilk aşaması sahneye konuldu: Neo-selefî hâricî örgütleri, Şia'nın üzerine salınarak İran'ın önü açıldı; böylelikle İran'ın bu saldırıya karşı koyması için gerekli bütün şartlar oluşturuldu.

Nihayetinde neo-selefî hâricîlerle fanatik Şia karşı karşıya getirildi ve ortaya çıkan şeyin adına, “mezhep çatışması” denildi.

Oysa Vehhâbî Suud da, Vehhâbîliğin ürünü neo-selefî hâricîler de, fıkhî bakımdan Ehl-i Sünnet'i temsil etmez, edemez.

Burada çevrilen tezgâh, İran'ın önünü açmak için Ehl-i Sünnet'i teslim etme yetkisi olmayan hâricîlerin palazlandırılması, silahlandırılması ve kışkırtılmasıdır.

Ehl-i Sünnet Omurga güçlendirilmezse

İşte tam bu noktada bin yıllık bir mücahede ve mücadele sonrasında Selçuklu, Eyyûbîler ve Osmanlı'yla Ehl-i Sünnet omurgayı kuran ve koruyan bu topraklar ile Mısır ve hinterlandında Ehl-i Sünnet omurganın hızla güçlendirilmesi ve tahkim edilmesi gerekiyor.


İşte bu kritik süreçte atılması gereken üç hayatî adım var:

Birincisi, gerçek Ehl-i Sünnet omurgayı Vehhâbîlerin ve türevlerinin temsil edemeyeceği gerçeğini bütün dünyaya ilan etmek. 

İkincisi, Suudlar ve İran üzerinden bir düşmanlık üreterek yapay bir mezhep çatışması icat edilmeye çalışıldığını, bunun aslâ kabul edilemeyeceğini, Müslümanların böyle bir tezgâha aslâ düşmeyeceğini, düşürülemeyeceğini yine bütün dünyaya haykırarak bu yapay mezhep çatışması tezgâhını bozmak ve bunun gerçek bir mezhep çatışmasına dönüşmesini her hâl ve şartta önlemek.

Üçüncüsü, belki de en önemlisi de, hâlihazırda İslâm dünyasının yaklaşık % 90'ını oluşturan Ehl-i Sünnet omurganın güçlendirilmesi için gereken bütün adımları daha fazla gecikmeden hayata geçirmek.

Ehl-i Sünnet Omurga güçlendirilirse

Eğer Ehl-i Sünnet omurga yeniden tahkim edilebilirse, bunun için de çağın sorunlarını da, İslâm dünyasının varoluşsal sorunlarını da iyi kavrayan güçlü, köklü bir ilim, irfan ve hikmet geleneği inşa edilerek herkesi kuşatıcı, kucaklayıcı bir medeniyet fikrinin temelleri atılırsa, bu zorlu ama zorunlu yolculuğun iki muazzam sonucu olacak:


Öncelikli olarak, Ehl-i Sünnet omurganın yeniden ve muhkem bir şekilde tesisi, İslâm dünyasında yapay olarak icat edilen ama zamanla gerçeğe dönüşme emareleri gösterdiği gözlenen mezhep çatışması tezgâhını püskürtecek.

İkinci olarak da, tıpkı bin yıl önce birinci medeniyet krizinin hemen arefesinde Gazâlî'nin öncülüğünde gerçekleştirilen, İslâm dünyasının bin yıl akîdevî, fikrî ve siyasî olarak birleşmesini ve bütünleşmesini sağlayan Ehl-i Sünnet omurga, yeni Gazâlîler yetiştirilerek yeniden tahkim edilebilirse, bu, hem İslâm dünyasının taze bir medeniyet yolculuğuna çıkmasının sarsılmaz yapı taşlarını döşemiş olacak hem de tarihin silbaştan yeniden yapıldığı bir zaman diliminde dünya tarihini yeniden Müslümanların yapmasını sağlayacak muhkem akîdevî, fikrî ve siyasî temellerin atılmasını sağlayacak.

Altını çizerek tekrar tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum: Eğer Ehl-i Sünnet omurga yeniden güçlü bir şekilde inşa edilemezse, mezhepler yok sayılarak İslâm dünyasının birleştirilebileceği yanılgısına düşülür. 

Oysa mezheplerin yok sayılması, sayısız nevzuhûr mezhebin mantar gibi bitmesiyle sonuçlanır ve İslâm dünyası bir daha belini doğrultamaz.

Mezhepsizlik çağrısı bizi felaketin eşiğine sürükler

“Mezhepleri bir tarafa bırakalım, İslâm'ın etrafında toplanalım” çağrısı boş ve tehlikeli bir çağrıdır: Tehlikelidir; çünkü bu, İslâm dünyasının % 90'ını oluşturan omurganın çökertilmesi ve ardından da önüne gelenin İslâm'ı kafasına göre yorumlamaya kalkışacağı tam bir kaosun, sonu gelmez çatışmaların eşiğine sürüklenmemiz anlamına gelir.

Batılıların, özellikle de İngilizlerin çevirdikleri tezgâh tam da budur: Omurganın çökertilmesi ve İslâm dünyasının artık kontrolden çıkacak büyük bir kaosun, kargaşanın ve ürpertici çatışmaların eşiğine sürüklenmesi...

Sözün özü: Eğer İslâm dünyasının kahir ekseriyetini oluşturan omurga çökerse, İslâm dünyasının toparlanabilmesi de imkânsız hâlâ gelir. 

Ehl-i Sünnet omurgadan sözetmek, mezhepçilik çağrısı yapmak değil, mezhepsizliğin tek mezhep hâline gelmesinin, dolayısıyla İslâm dünyasının büyük bir felâketin eşiğine sürüklenmesinin ancak omurganın muhkem bir şekilde kurulması hâlinde püskürtülebileceği ve yine ancak o zaman güçlü bir medeniyet yolculuğuna çıkılabileceği yakıcı gerçeğine dikkat çekmektir.

Omurga korunursa, bizi kimse mezhep çatışması tuzağına düşüremez ve hiç bir güç bizi çökertemez.

Yine Omurga yeniden muhkem bir şekilde kurulursa, geleceğimizi sarsılmaz temeller üzerinden kurabilmemiz ancak o zaman imkân dâhiline girebilir. 

Eğer Omurga korunamazsa, birbirimizin boğazına çökmemiz kolay kolay önlenemez -Allah muhafaza.