Yeni Şafak yazarı Faruk Aksoy, Altın Kelebek Ödülleri’nde yaşanan Diriliş Ertuğrul krizine ilişkin olarak "Wagner'in müziği, Hitler'i canavara dönüştürse de, Wagner, Wagner'dir, değerinden bir şey kaybetmez, lakin Diriliş adlı dizi, Türk beyliklerinin devlet olma serüvenini anlatırsa, hikaye olma özelliğini kaybeder, sanat formundan uzaklaşır, propagandaya dönüşür, asparagas muamelesi görür" dedi. "Neden? Çünkü 'beylikten başkanlığa' giden yolun taşları döşeniyor da ondan" diyen Aksoy, "Diziye 'paçavra' muamelesi yapanlara karşı, milletin tarif edilemeyen tepkisi bundan" ifadesini kullandı.
Faruk Aksoy, "'Diriliş' kimi öldürüyor?" başlığıyla yayımlanan (17 Kasım 2016) yazısı şöyle:
Sanattan ideoloji yoksunu olmasını istemek, ideolojiden arınmasını beklemek, çocukça bir düş olabilir” diyor, Afşar Timuçin.
Kimse boşuna rol yapmıyor demek ki, bu anlaşıldı…
Şu meşhur dizi, Ertuğrul Gazi'den değil de Atilla'dan başlasaydı, neler olacaktı, kim bilir.
…
Tribünlere oynayarak meselenin sanat boyutuna bakmakta fayda var, ne de olsa heyecanla gelen yorgunlukla gider.
Genel kaide şudur; sanat alıcısına, İslam da sanata üstten bakar…
Şaşıran, hayran kalan, gülen, heyecanlanan alıcıdır hep, alıcı mağluptur, lakin sanatın randımanını, bu alıcının beğenisi belirler, “Belirlemesin” desen de belirler.
…
Üç beş sene önce Aşk-ı Memnu için sokaklar boşalıyordu, Kurtlar Vadisi başladığında ülkeden çıt çıkmıyordu, şimdi de Diriliş Ertuğruliçin oluyor bunlar.
Abartılacak bir şey yok ortada ama konuşulacak çok şey var.
Haritaları yeniden çizmek isteyen ecnebi, bizim memlekete de dokununca, milletin asabı bozuldu, millet direnişe geçti, dayanışma hattını genişletti, biraz da abartarak kendi senaryosunu yazdı, olan biten bu…
…
Wagner'in müziği, Hitler'i canavara dönüştürse de, Wagner, Wagner'dir, değerinden bir şey kaybetmez, lakin Diriliş adlı dizi, Türk beyliklerinin devlet olma serüvenini anlatırsa, hikaye olma özelliğini kaybeder, sanat formundan uzaklaşır, propagandaya dönüşür, asparagas muamelesi görür!
Neden?
Çünkü “beylikten başkanlığa” giden yolun taşları döşeniyor da ondan…
Diziye “paçavra” muamelesi yapanlara karşı, milletin tarif edilemeyen tepkisi bundan.
O törende birisi çıkıp, “Benim verdiğim vergilerle ayakta duran TRT'de, başkanlık sistemini getirmek için 'beylik' propagandası yapıyorsunuz” deseydi de şaşırmazdım.
Dedikleri de buydu zaten.
…
Bizimkiler, daha önce Necip Fazıl'ın, sonra da Afşar Timuçin'in, “İdeolojisiz sanat oyun oynaştır” saptamasındaki haklılığı fark ettiklerinden, “Biraz da biz binelim şu sanatın atına” dediler.
Uyanık onlar, verirler mi atlarını, Gomrich okumuşlar, sanatın öyküsünü biliyorlar, Eski Yunan'ı, “Asr-ı Saadet” olarak kabul etmişler bir kere…
Üç boyutlu ekran fikrinin Kübist ressamlardan araklandığını, Kabe'nin etrafında satılan namaz kılan oyuncakların, Noel Baba'yarakip olduğunu görmüyorlar mı?
…
“Bu benim rönesansım, Orta Çağ'ı ben kapattım, senin yüzünden mi Romaneksi bitirdim, Gotik heykeller yaptım, benim kameramla kendi hikayeni çekiyorsun kardeşim!” diyor adam.
Dayamış kulağını, o Gomrich denilen adama, “Muhammed'in fatihleri, İran'ı, Mezopotamya'yı, Mısır'ı, İspanya'yı fethettiklerinde, imgelerin yasaklanması konusunda Hıristiyanlara göre daha katı davrandılar, imgeleri yok ettiler ama sanatı yok edemediler, insan resmi yapma izni verilmeyen Doğulu sanatçılar da 'arabesk' dediğimiz ince süslemeyi, girift bezemeyi yarattılar” tezini, ekrandan seslendiriyor bağıra bağıra.
…
Yani?...
Yanisi şu; bırak Batı'yı, Doğu sanatını bile, Peygambere karşı “kapalı devre sanat” yoluyla itiraz eden aydınların kurduğunu söylüyor.
“Bu arada yanlış anladıysanız özür dilerim” derken bile, kurbağayı kaynatmaya devam ediyor.
Çünkü ilham aldığı adam, “Eğer Doğu'nun sanatına hayran kalabiliyorsak, bunu son çözümlemede, sanatçının kafasını gerçek dünyadan saptırıp, onu çizgi ve renklerden oluşan bir düş dünyasına iten Muhammed'e borçluyuz” diyerek, güya Doğu'yu överken, Doğu'nun sanatındaki inceliği, “Doğu'nun kendi inancına isyanı” olarak tarif ediyor.
Aziz Augustinus'un şiiri, “şeytanın içtiği şarap” olarak tarif etmesini sorun etmiyor, ama Necip Fazıl'ın, “Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış, marifet bu, gerisi çelik çomakmış” demesini, sanat tüccarlığı olarak görüyor.
Bana da, “Hey dostum, farkında mısın bilmiyorum ama perde yavaş yavaş kapanıyor” demek düşüyor…