Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan, "Türkiye'nin en acil sorunu olan gençlik sorunu"nun çözümü için manevi orduların kurulmasını gerektiğini öne sürdü. Genç neslin kaybedildiğini belirten Kaplan, "Eğitim sistemi olmak üzere, medya, kültür, gençlik ve sosyal yapının İslâmî ilkeler ve medeniyet dinamiklerimiz çerçevesinde sil baştan yeniden inşa edilmesi gerekiyor!" diye yazdı. Yazar, Selçuklular'daki medrese modeli örnek alınarak geliştirilecek manevi ordular olmadan "uzun süre ayakta durulamayacağını" ifade etti.
Yusuf Kaplan'ın "Gelecek tasavvuru: Maddî ve manevî ordular” başlığıyla yayımlanan 03 Temmuz 2015 başlıklı yazısı.
Türkiye'nin en âcil sorunu gençlik sorunu.
Genç nesli kaybediyoruz: Genç neslin kaybolması, geleceğimizin yok olması ve uçuruma doğru sürüklenmemiz anlamına gelir!
Gençlik, gelecek demektir. Gelecek, köklerde gizIidir. Gençlik de, geçmiş de toprak altındaki maden gibidir. Geçmiş bilinmezse, gençlik geçmiş bilinciyle dirilmezse, hazine yok olur, geleceğe emin adımlarla yürüyebilmek zorlaşır.
Kendi çocuklarımızı kaybediyoruz
Böylesine ağır, varoluşsal bir sorun yaşamadık biz bu ülkede. Kendi çocuklarımızı kaybediyoruz ilk defa! Çocuklarımıza sahip çıkamıyoruz. Daha vahimi de nasıl sahip çıkabileceğimizi bilmiyoruz!
0 yüzden, öncelikli olarak İslâmî duyarlılığı gelişkin, özgüveni yüksek, ufuk sahibi, bizim medeniyet dinamiklerimizi özümsemiş, dertli, kaygılı, idealist bir gençlik yetiştirilmelidir.
Bunun için başta eğitim sistemi olmak üzere, medya, kültür, gençlik ve sosyal yapının İslâmî ilkeler ve medeniyet dinamiklerimiz çerçevesinde sil baştan yeniden inşa edilmesi gerekiyor!
Özetle, Türkiye'nin önüne kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri az çok belirginleştirilmiş bir gelecek tasavvuru, bölgemizi yeniden bağımsızlığına kavuşturacak, ortak medeniyet yolculuğuna çıkaracak adım adım hayata geçirilecek (meselâ D-8 Projesi'ni ete kemiğe büründürecek) bir medeniyet yürüyüşü başlatmak zorundayız!
Nasıl, mı? İşte cevabı:
Manevi ordular ve nefes olabilmek
Selçuklular, Melikşah'ın veziri Nizamülmülk'le, hem İslâm hem de Batı tarihini değiştiren iki büyük devrim gerçekleştirmişti. Hem Haçlı ve Moğol saldırılarını püskürtmüş, hem de tarihte ortaçağ ve modern üniversiteye de kaynaklık eden esaslı bir medrese modelinin temellerini atarak yaşanan birinci büyük medeniyet krizinin aşılmasında belirleyici bir rol oynamıştı.
Bugün 200 yıldır iliklerimize kadar yaşadığımız ikinci büyük medeniyet krizini nasıl aşabileceğimizin formülünü, iki sütun üzerinden geliştirmişti Selçuklu.
Bugün bu iki sütun da mevcut değil: Maddî “ordularımız” da, manevî “ordularımız” da yok!
Manevî ordularınız yoksa maddî ordularınız uzun süre ayakta duramaz, bir süre sonra da yıkılır gider.
Maddî güç, manevî temeller üzerinde/n yükseldiği zaman hem sarsılmaz bir nitelik kazanır hem de adalet, merhamet ve ruh sunar insanlığa.
Maddî güce dayalı uygarlıklar, devletler, insanı yoksayar, nefesini yok eder hatta nefesini boğar.
Maddî gücü, mânevî temellere dayanan medeniyetler, toplumlar veya devletler ise tıpkı Selçuklu, tıpkı Osmanlı örneklerinde olduğu gibi insanlığa hem nefes üfler hem de daha önemlisi de nefes olur.
Melikşah ve Nizamülmülk
İşte büyük devrimci ve önaçıcı vezir Nizamülmülk'ün yaşadığımız birinci büyük medeniyet krizi'nin nasıl aşıldığını gösteren bir sözü, bize de ışık tutuyor, geleceğe de!
Şöyle diyor büyük vezir:
“Ey âlemin sultanı!
Ben sana öyle bir manevî ordu vücûda getirdim ki, duaları, Allah'a kadar yükselir. Halbuki askerlerinin okları, bir milden öteye geçmez.”
Tarihi yapan Ruh bu işte!
Önce mânevi ordular olmadan asla
Bizim hem Melikşah'a hem de Nizamülmülk'e, yani hem maddî güce / ordu'ya hem de manevî güce / ordu'ya ihtiyacımız var şu an âcilen.
Yaşadığımız ikinci büyük medeniyet krizini aşmamızı sağlayacak fikrî hazırlıkları yapacak öncü kuşakların / manevî orduların yetiştirilmesi, bunun için de bu ülkenin ruh köklerini yıkmaya değil yeniden diriltmeye ve insanlığa sunmaya and içecek güçlü İslâmî eğitim, kültür, sanat, medya kurumlarının kurulmasına yani.
Maddî ordular olacak elbette. Ama önce manevî ordular kurulacak, sonra “fetih” yolculuğuna çıkılacak. Manevî ordularınız yoksa maddî ordularınız ne kadar güçlü olursa olsun, büyük dalgalarla, fırtınalarla boğuşamaz; boğulur.
O yüzden bize esaslı bir medeniyet fikri geliştirecek manevî ordularımızı ihmal edersek, yok olmaktan bile kurtulamayız ve bunun bize yüklediği tarihî yükümlülüğü yerine getirmediğimiz için hesabını bu dünyada da, Huzur-i İlâhî'de de veremeyiz. Vesselâm.