Medya

Yeni Şafak yazarı: Bizim mahallede yazılar, manşetler kopyala yapıştır gibi; mühimmat gibi kullanılıyor

"Kavga zamanında bileği kuvvetli adam aranır"

06 Ekim 2016 16:00

Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, Türkiye'de köşe yazılarının artık okunmadığını savunarak "Bizim mahallede de yazılar, manşetler, üç, bilemediniz dört konu etrafında dönüyor. İşin kötü tarafı sanki kopyalayıp yapıştırmış gibi, köşe yazıları aynı, manşetler ikiz. Buradaki yazılar da mühimmat gibi kullanılıyor" dedi.

Kemal Öztürk'ün "Mühimmat yazıları" başlığıyla yayımlanan (6 Ekim 2016) yazısı şöyle:

Tabiri ilk duyduğumda çok sevdim. İşin ilginci, kavramlaştıran kişi, medya sektöründen değil. Kelam, İslam tarihi ve Ortadoğu jeopolitiği konusunda kendisinden çok şey öğrendiğim, dostum Doç. Ramazan Yıldırım bu kavramı kullandı.


Bir grup arkadaşımızla medya, köşe yazarlığı ve siyaset üzerine konuşurken, Ramazan Hoca, “son dönem köşeler mühimmat yazıları hep. Kavgada kullanılmak üzere yazılmış” dedi. Bence şık bir tespit. Bazılarımız kızacak ama tartışmaya değer.

Köşe yazıları neden okunmuyor artık?

Bir süredir, köşe yazılarının okunmadığını, eskisi gibi tartışma yaratmadığını ve okurun ilgisinin çok azaldığını gözlemliyordum. Zaten son 5 yılda bu konuda ciddi bir erozyon yaşanıyordu. Gazete politikaları ve köşe yazarlarının nitelik sorunu bir çoraklaşmaya ve saygın okuyucu kaybına neden oluşmuştu. Bu da tirajlara ciddi biçimde yansıdı.

Ancak 15 Temmuz'dan sonra bu durumda daha bir artış oldu sanırım. Bu gözlemimi bir kaç arkadaşımla paylaştım, onların da görüşlerini aldım.Evet, son dönemde ciddi bir okunmama durumu var.

Bunun bir çok nedeni var. Ancak en büyük sorun biz köşe yazarlarının tutumu, gazetelerin yayın politikası, olağan üstü olaylar ve politize olmuş ilişkiler sanırım. Bunlardan dolayı bir karmaşa, kalite düşüşü, nitelik kaybı yaşanıyor.

Bugün hükümet karşıtı medyanın yazarlarına bakarsanız, ortalama üç konu etrafında sürekli yazı yazıldığını görürsünüz. Gazeteler de aşağı yukarı aynı konular etrafında manşet atıyor. Tekdüzelik, kötücül eleştirel bakış, üslup sorunu ve sığlık her taraftan hissediliyor. Tüm yazılar ve manşetler bir kavgada kullanılmak üzere hazırlanmış Molotof kokteyli, sopa, jop gibi, mühimmat yazılar.

Buna mukabil, bir zamanlar medya sektörünün aslında en çok okuyan, araştıran ve derinlikli işlerini yapan muhafazakar medyada da durum çok farklı değil. Bizim mahallede de yazılar, manşetler, üç, bilemediniz dört konu etrafında dönüyor. İşin kötü tarafı sanki kopyalayıp yapıştırmış gibi, köşe yazıları aynı, manşetler ikiz. Buradaki yazılar da mühimmat gibi kullanılıyor.

Kavga zamanında bileği kuvvetli adam aranır

Bu normal mi? Bence içinde bulunduğumuz konjonktürde normal. Şaşırmayın, bu durumu o kadar da eleştirmiyorum. Kavganın olduğu yerde bileği kuvvetli, aklı az adama ihtiyaç olur. Vur dediğinde vuracak, sev dediğinde sevecek köşe yazarı tam da bu zamanlarda gerekir. Kavgada, durup düşünen, tahlil yapan, hakkaniyet terazisiyle uğraşan tipler makbul değildir.

Ancak kısa vadede faydası görüldüğü düşünülen bu durum, uzun vadede çok büyük zararlara neden olacaktır. Bu kavgada hesapsız saldırıların yarattığı tahribat, yaralanma ve kırılmalar göründüğünden çok fazla.

Ramazan Hoca'nın söylediği mühimmat yazıları sanırım okurun da artık canına tak etmiş gözüküyor. O nedenle okunmuyor artık. Yazar da bunu fark ettikçe, daha çok saldırıyor, daha çok polemik, daha çok hakaret ve komedi yapmaya çalışıyor. İşte sonuçta bir birine benzeyen gazeteler, köşe yazarları, tv programları ile dolu medya dünyası.

Bu ortamda başka bir şey de beklememek lazım. Çünkü çok sayıda saygın yazar da var ve çok iyi yazılar yazıyorlar. Ama bunların okunma oranı, sosyal medyada paylaşım oranı diğerlerine göre çok düşük.

Bekleyeceğiz. Türkiye'nin şartları hep böyle gitmeyecek. İnşallah ülke selamete, huzura kavuşunca medya dünyası da kendiliğinden değişecek. Bugün köşeleri ve ekranları dolduran mühimmat yazarlarını o zaman görmeyeceğiz. Onların devri kapanmış olacak.

Ramazan Yıldırım Hoca bence güzel bir kavram üretti: Mühimmat yazıları. Kim kullanacaksa artık bu ortamda bilemem.

"Bir genç adama yapılan haksızlık"

Adı Musab Ekici. 24 yaşında. Çocukluğundan beri tanırım. Babası, dostum Mustafa Ekici'ye isyan bayrağı açıp, konservatuar okudu. Tiyatrocu oldu. Sanata tutkulu bir şekilde sarıldı. İşsiz kaldı, parasız kaldı ama vazgeçmedi.

Bir dizi de oynadı ardından, Sinema dünyasına girdi. İlk filminde iyi bir rol aldı. Dünyalar onun oldu. 'Babamın Kanatları' adlı film, Adana Altın Koza Film Festivali'nde yarıştı. Kendisinden başka kimse onunla festivale gitmedi. Tek başına heyecanını yaşadı. Sonuçlar açıklandı. Ve Musab, 'En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu' ödülünü kazandı. İlk filminde, ilk ciddi rolünde büyük bir başarı elde etti.

Sanırım muhafazakar camiada büyümüş, sinema dünyasına geçmiş ve böyle bir ödül almış ilk kişiydi Musab. Ben babasından daha çok sevindim. Çünkü sanat konusunda çok kötü durumda olan bizim mahallede, böyle yetenekli bir gencin ödül alması gerçekten çok önemli bir şey.

Bir çok yazar, gazeteci ve televizyoncu arkadaşın bu durumdan haberi oldu. Bir kısmını da ben aradım ve bu genç sanatçıya ilgi göstermelerini istedim. Maalesef bugüne kadar kimse bir röportaj yapmadı, ilgi göstermedi. Buna kültür sanatla ilgilenen meslektaşlarım da dahil.

Musab Ekici'ye büyük bir haksızlıktır bu. Sonra bizim mahallede sanat, tiyatro, sinema neden gelişmiyor, yıldız çıkmıyor diye ahkam kesen yazılar yazarlar.