Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan, "İslâmî kesimler bile 'İslâmcılık'tan nefret ettirilme noktasına getirildiler" diyerek "Bazı İslâmî kesimler de “biz İslamcı değiliz!” diye bangır bangır bağırıyorlar. Oysa hedef kendileri. Büyük bir zihnî çöküş, körleşme, felçleşme hâli bu.Bu bir FETÖ projesidir. Küresel sistemin FETÖ'ye ihale ettiği iğrenç bir proje" yorumunda bulundu. Kaplan, Batılıların İslam'ı her dönem farklı yorumladığı görüşünü savunarak " Batılılar, İslâm'ı 1980'lerde 'siyasal İslâm'a indirgediler. 2000'lerde teröre indirgeyerek, İslamcılığı ideoloji haline getirdiler. Bu kabul edilemez." diye yazdı.
Kaplan'ın Yeni Şafak gazetesindeki yazısı şöyle:
İslâmcılık konusunda kafamız çok karışık. İslâmî kesimler bile “İslâmcılık”tan nefret ettirilme noktasına getirildiler neredeyse... Çok tehlikeli bir şey bu!
Oysa İslâmcılık derken, bütün İslâmî kesimler kastediliyor, meselenin özü bu.
Bazı İslâmî kesimler de “biz İslamcı değiliz!” diye bangır bangır bağırıyorlar.
Oysa hedef kendileri.
Büyük bir zihnî çöküş, körleşme, felçleşme hâli bu.
Bu bir FETÖ projesidir. Küresel sistemin FETÖ'ye ihale ettiği iğrenç bir proje!
Zokayı yutmak üzereyiz. Aklımızı başımıza devşirelim lütfen.
İslâmcılık konusunda çok büyük hata yapıyoruz. “-cılık” ekinden ötürü, “İslâmcılık” kelimesi sevimsiz, hatta itici geliyor. Bu doğru.
Ama şunu aslâ unutmayalım: İslâmcılık, Türkiye'de de, İslâm dünyasında da İslâm'ın omurgası ve sigortasıdır.
Abdülhamid İslâmcıdır
Cevdet Paşa, Said Halim Paşa, Bediüzzaman, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, İsmet Özel, Nuri Pakdil İslâmcıdır.
İslamcılık, İslâm'la kurduğumuz ilişkinin aslî mi, arızî mi, doğrudan mı dolaylı mı olduğuna karar verdiğimiz “yer”dir. Burası önemli.
Ulusçuluk, liberalizm, vb bütün yönelimler üzerinden İslâm'la kurulan ilişki arızî ve dolaylıdır.
Batılılar, İslâm'ı 1980'lerde “siyasal İslâm”a indirgediler. 2000'lerde teröre indirgeyerek, İslamcılığı ideoloji haline getirdiler. Bu kabul edilemez.
Ama şunu zihnimize iyi kazıyalım lütfen: Batılılar, İslâmcılığı hedef tahtasına yaktırıp tasfiye edince, ortada İslâm'ın doğrudan ve aslî temsilcisi kalmayacak, böylelikle İslâm kolaylıkla protestanlaştırılacak.
NEDEN “İSLÂMCILIK” ÖNEMLİ?
Bize şunu dayatacaklar: “Ben Müslümanım, Müslüman olmak bana yeter.”
Ne var bunda, diyorsunuz, değil mi?
Oysa tam bir zihnî körleşme, felçleşme hâlidir bu.
Laiklikle İslâm bağdaşmaz. Ama laik olan biri ben Müslümanım diyor, dil ile ikrar, kalp ile tasdik ediyorsa, sen Müslüman değilsin diyemeyiz.
Ama şunu görelim: Böyle bir Müslümanlık anlayışı, ruhunu yitirmiş bir din anlayışıdır; din'i yalnızca bireysel alana hapseden, hayatın bütün alanlarından uzaklaştıran sorunlu, hatta tehlikeli bir din anlayışıdır: Dinin protestanlaştırılması, sekülerleştirilmesi ve bitirilmesi sonucunu doğurur bu.
Gayr-ı İslâmî bir ortamda, Müslümanım demekle işi halletmiş olmuyoruz.
O yüzden Kur'anda sadece Müslüman prototipinden sözedilmez. Mümin vardır, Muhsin vardır. Asıl hakiki Müslüman muhsindir mesela.
Biz istediğimiz kadar “İslâmcı değiliz” diyelim, biz böyle davrandıkça, Batılılar, “bu Müslümanlar / İslâmî kesimler nasıl da zokayı yuttular öyle!” diye kadeh tokuşturacaklar.
Velhasıl, İslâmî kesimler zihnî felç hâli yaşıyorlar, sığlığın dibini bulmuş durumdalar.
İslâmcılık, zaman zaman İslâm'ı ideolojiye indirgemiştir ama bu yanlıştır; aslâ kabul edilemez.
İslâmcılık, İslâm'ı hayatımız hâline getirme yolculuğudur. Hayatın her alanını İslâmîleştirme gayretidir.
Daha önce bu konuyu yazdım uzun uzadıya ama yarınki yazıda silbaştan yazacağım yeniden bu İslâmcılık meselesini bütün boyutlarıyla... Şimdilik bu fasılda bu kadar kâfî.
İSLAMCILIĞI KİM, NİÇİN HEDEF TAHTASINA YATIRIYOR?
Bazı eyyamcı, ikbalperest tiplerin, İslâmcılığın tasfiye edilmesinden sözetmeleri tam bir hezeyandır.
En önemlisi de, bu, bir FETÖ projesidir.
FETÖ, başından beri, bütün cemaatleri tasfiye etmek, dolayısıyla İslâm'ı protestanlaştırarak Bizanslaştırmak (yani küresel sisteme boyun eğdirmek), ruhsuzlaştırılmış, sisteme itiraz etmeyen sahte bir dine dönüştürmek için mücadele ediyor. Ak Parti'yle de, Millî Görüş'le de, bütün diğer İslâmî cemaatlerle de “İslâmcı bunlar, sistem için tehlikeli, bitirilmeli!” diye mücadele ediyor!
Küresel sistem, doğrudan İslâm'la savaşmıyor; İslâmcılık'la savaşıyor.
Bunu da çok aşağılık bir şekilde yapıyor: İslâmcılığı, siyasal İslâm'a, siyasal İslâm'ı cihadizm'e ve terörizme indirgiyor. Sağ gösterip sol vuruyor: Sonuçta İslâm'ı terörle özdeşleştiriyor ve böylelikle kitlelerin İslâm'dan nefret etmelerinin tohumlarını ekiyor. Müslüman toplumlar ve İslâmî kesimler de zokayı yutuyor!
Tekrar ediyorum: İslâmcılığı hedef tahtasına yatırıyorlar. İslâmcılıktan kastedilen şey, tasavvufî olan ve olmayan bütün İslâmî kesimlerdir. İslâmî kesimleri, yani her tür cemaati çekip çıkarın bakalım, geriye İslâm adına ne kalacak! Rahmetli Ömer Lütfi Mete, tam da bunu söylemişti vefat etmeden önce.
Müslüman toplumlardan İslâmî kesimleri çıkardığınızda geriye kalan şey, protestanlaştırılmış, sekülerleştirilmiş, bireysel bir inanç meselesine indirgenmiş, hayatın her alanından uzaklaştırılmış, ruhu yok edilmiş, aslî değil arızî bir işlev gören sahte bir din kalacaktır.
TEHLİKELİ BİR SÜREÇ...
Çok tehlikeli bir süreç bu.
Böyle bir şey, Türkiye'nin bin yıllık İslâmî birikiminin buharlaştırılmasıyla ve bütün dünyanın bize baktığı bir zaman diliminde, Türkiye'nin uzun soluklu bir medeniyet yolculuğuna çıkma girişimlerinin önüne set çekilmesiyle sonuçlanacak, son derece tehlikeli bir şeydir.
Buna aslâ izin verilemez.
Derdi hiçbir zaman hakikat olmayan, yalnızca her dönemin adamı olan, üstelik de kof Maocularla kolkola vererek önüne geleni biçen, fişleyen, (kendileri gibi sefa sürmeyen, sadece davanın cefasını çeken) hakikat adamlarını, mazlum cemaatleri tasfiye etmeye kalkışan tetikçi, fitne-fesatçı tiplere aslâ itibar edilemez ve izin verilemez.
Yoksa birbirimizle boğuşmaktan kurtulamayız.
Oysa bizim birbirimizin önünü tıkamak, birbirimizle uğraşmak değil, aksine, önümüze bakma, işimize yoğunlaşma, geleceğimizi inşa etme zorlu yolculuğuna soyunmamız gerekiyor...
MAVİ MARMARA, 15 TEMMUZ'DA ŞAHLANAN RUHUN ADIDIR!
Son olarak: Mavi Marmara, bir ruhun adıdır. Zulme direniş, zalime hayır deyiş mücadelesinin sembolü, bayrağı.
Mavi Marmara'daki ruh'la 15 Temmuz'da insanları tankların altına yatmaya iten ruh aynı ruhtur.
Vazifemiz, bu ruhu hedef yapmak değil, yeşertmek olmalı.
Bugün İHH'yı hedef tahtasına yatıranların, yarın Menzil'i, Hüdai'yi, tasavvufî olan ve olmayan bütün cemaatleri, İslâmî kesimleri hedef tahtasına yatıracaklarından hiç kuşkunuz olmasın.
Bu proje, İslâmcılık üzerinden bu ülkenin İslâmî omurgasının ve birikiminin tasfiye edilmesi projesidir. Küresel bir projedir bu. FETÖ eliyle ve Paker denen Sorosçu tarafından servis edilen bir projedir.
Türkiye'nin intihara sürüklenmesidir bu.
Sessiz kalamayız.