Medya

Yeni Şafak yazarı, Ahmet Kekeç'e tepkili: Salih Tuna'yı aciz bir yazar pozisyonuna düşürdü, özür dilemeli!

"Kendisinin de yıllarca yazı yazdığı medya kuruluşunun sofrasına tükürmeye yeltendi"

02 Haziran 2017 13:13

Yeni Şafak yazarı Ömer Lekesiz, eski köşe komşusu Salih Tuna'yı "aciz ve savunmasız bir yazar pozisyonuna düşürdüğü" gerekçesi ile Star yazarı Ahmet Kekeç'e tepki gösterdi. Kekeç'in Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül'e  "Akif Emre ve Salih Tuna'nın ne kadar kıymetli olduğunu anlamanız için birinin kalbine yenilmesi, diğerinin de 'istifa noktası'na getirilmesi ve istifa edip gitmesi mi gerekiyordu?" dediğini hatırlatan Lekesiz, "Kendisinin de yıllarca yazı yazdığı, Türkiye'nin birikimini temsil eden ve ilgili her temsilciyi bünyesinde tutan medya kuruluşunun sofrasına tükürmeye yeltenmekle yanlış yaptı" ifadesini kullandı. 

Lekesiz, yazısını şöyle noktaladı:

"Kekeç, bunca yanlışın toplam yerine kendi adını yazarak külliyen yanlış yaptı. Şimdi umulur ki, mah-ı gufran hürmetine olsun kırk yıllık dostluğun hakkına göre davranır ve vebalini yüklendiği kişilerden ve kurumdan özür diler. Çünkü dostluk, yanlış zamanda ve yerde atılan bir gülü bile taş eyleyecek kadar nazik bir haldir; çekmeye, çekiştirmeye, zorlamaya hiç gelmez."

Ömer Lekesiz'in "Yanlışlar toplamındaki isim: Ahmet Kekeç!" başlığıyla yayımlanan (2 Haziran 2017) yazısı şöyle:

Ramazan'a dört gün kala vefat eden Akif Emre'yi hüsnü şehadetle ahirete yolcu ettik. Dostları, arkadaşları, meslektaşları olarak onun şahsiyetine, hizmetine, gayretine mahsus güzel kayıtları hak ettiği şekilde düştük.

Akif Emre, Mehmet Akif soyundan bir İslamcıydı. Yaşadığı zorluklar onunkiyle aynı formda değildi ama neticede aynı öz'dendi. Bu nedenle de tasvire gelmezdi.

Tıpkı, Fuzuli'nin,

'Harâb-ı câm-ı ışkem nergis-i mestün bilür hâlüm

Harâbat ehlinün ahvalini hammâr olandan sor'

deyişindeki gibi ancak hissedilebilir, ancak belli yönleriyle paylaşılabilir veya Kerküklü Nevruzi'nin,

'İy Muhammed gussa-ı devrân elinden çekme gâm

Ehl-i irfan olanın bil hatırı virân gerek'

deyişindeki gibi, ilgili vakıalar, sonuçlar her işin kendisine döneceği Allah'a havale edilerek, Akif Emre adının etrafında şu ya da bu nedenle bir darlığa düşen gönüllerin rahatlatılmasına meyledilebilirdi.

Sanırım eli kalem tutan herkes bu niyetle hareket etti, bu manada herkes güzel gördü, güzel söyledi, güzel eyledi; Rabbimiz cümlesinden razı olsun.

Ama her ne olduysa biri yine duramadı, Akif Emre'yi kendisine siper edinerek, büvelek tutmuş manda öfkesiyle mahalleye dalıverdi.

Neydi derdi?

Bundan beş ay önce, kimliği, grubu meçhul birilerinin Akif Emre, Mahmud Erol Kılıç ve Salih Tuna'ya “Şia terörü ve Safevi yayılmacılığı meselesinde sünnet ehlinin yanında yer" almadıkları müddetçe “birer pislikmiş" gibi davranacaklarını söyledikleri menfur bildirisinden bahisle, bunu “RT" ederek geniş kesimlere ulaştıran birtakım heyecanlı 'İslamcılar'ın da utanmadan Akif Emre'yi güzelleme yarışına girmelerini dert edinmişti.

Ancak gerekli tahrip hızına tam ulaşamadığını düşünmüş olmalı ki, aynı menfur bildiride yer alan “Albayrak Medya'ya sesleniyoruz (...) Bu isimler medya organlarınızda yer aldığı sürece televizyon kanalınızı izlemeyeceğiz, dergilerinizi almayacağız, gazetelerinizi okumayacağız, etkinliklerinize katılmayacağız ve çalışmalarınızı takip etmeyeceğiz" şeklindeki tehditlere baka baka, “Bir çift söz de, Akif Emre, Salih Tuna ve Mahmut Erol Kılıç linç edilirken susan 'yayın sorumlusu'na" vurgusuyla, Albayrak Medya'nın yayın yetkililerine laf sokmaya kalkıştı.

Akif Emre ile Salih Tuna'nın Albayrak Medya tarafından feda edildiklerine hükmederek, sözü asıl maslahatçılık suçlamasıylabirlikte Mahmut Erol Kılıç'ı koruyun talimatına bağladı.

“Kim bu?" diye sorduğunuzun farkındayım. Hayır, hayır, Akif Emre için güzelleme yaparken aba altından sopa gösteren Soner Yalçın değil bu. Daha yakından, çok yakından biri, kırk yıllık dost Ahmet Kekeç!

O halde, Kekeç'i, sıkıntıya düşüren asıl şey nedir diye sormanın yeridir.

Merhum Akif Emre olamaz, çünkü bu bahiste Kekeç'in başkalarına atacağı her taş “zıp" diye kendisine döner. Madem Akif Emre'nin 23 yıldır yazdığı gazete ile sorunları vardı, sen de bunları biliyordun, neden kendi kullandığın imkânlardan onu da yararlandırarak çözüm bulmadın diye sorarlar.

Mahmut Erol Kılıç'la ilgili de olamaz, çünkü Kekeç'in meslek ve meşrep olarak onunla bir bağı olmadığı gibi, her fırsatta kendisinin İslamcı olmadığını söylemesi bakımından da Kılıç'la bir ünsiyeti, yoğun ilgisine mazhar olacak(!) bir aidiyeti de bulunmamaktadır.

Peki Salih Tuna ile ilgili olabilir mi?

Bu mümkün. Fakat Salih Tuna yakın zamanda Yeni Şafak'taki yazılarına kendi arzusuyla son verdi. Eğer bununla ilgili bir sorunu varsa kendisi halen dile getirebilir, oluşmuşsa hakkını doğrudan arayabilir. Şunca yılın ucu hep açık olan kalemi olarak Salih Tuna'nın kimsenin yardımına, desteğine, savunmasına ihtiyacı olmaz ve olamaz.

Hasılı neresinden bakarsak bakalım yanlış bir zamanda, yanlış bir zeminde, yanlış bir bağlamda, yanlış bir içerikte, yanlış bir adamın hezeyanına tanıklık ettiğimizi söylemek zorundayız.

Öyle ki,

nAkif Emre'nin vefatının arkasına saklanarak, kendi karın ağrısını, hadi daha açık söyleyelim içinde cik cik öten vicdan kuşunu faş etmekle yanlış yaptı.

nAkif Emre hakkındaki samimi şehadetlere gölge düşürerek yanlış yaptı.

nİslamcı kavramının istismarına çanak tutarak yanlış yaptı.

nMenfur bildiriyi eksik okuyarak, Albayrak Medya'ya yöneltilen tehditleri es geçerek yanlış yaptı.

nKendisinin de yıllarca yazı yazdığı, Türkiye'nin birikimini temsil eden ve ilgili her temsilciyi bünyesinde tutan medya kuruluşunun sofrasına tükürmeye yeltenmekle yanlış yaptı.

nSalih Tuna'yı savunacağım derken, onu aciz, savunmasız bir yazar pozisyonuna düşürmekle yanlış yaptı.

n“Hangi maslahatı gözetiyordunuz?" sorusunun “üç yazarıyla birlikte Albayrak Medya linç edilmek istenirken, senin elin armut mu topluyordu" sorusuyla birlikte “sen hangi maslahatı gözetiyorsun" şeklinde kendisine döneceğini düşünmediği için yanlış yaptı.

n“Çatısı camdan olan, komşusunun penceresine taş atmamalı" atasözünü ıskalamakla yanlış yaptı.

Ve Kekeç, bunca yanlışın toplam yerine kendi adını yazarak külliyen yanlış yaptı.

Şimdi umulur ki, mah-ı gufran hürmetine olsun kırk yıllık dostluğun hakkına göre davranır ve vebalini yüklendiği kişilerden ve kurumdan özür diler.

Çünkü dostluk, yanlış zamanda ve yerde atılan bir gülü bile taş eyleyecek kadar nazik bir haldir; çekmeye, çekiştirmeye, zorlamaya hiç gelmez.