Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, Güneydoğu'daki operasyonlara ilişkin olarak, "Sur'da, Cizre'de ve diğer şehirlerimizde yürütülen mücadele bir savaştır. İşte bu yüzden su savaşı da Suriye'yi çıkmaza sürükleyenler şekillendirmektedir" dedi. "Bu yüzden ortada terör yoktur, terörle mücadele yoktur, Türkiye'yi Suriyeleştirme senaryosu vardır" diyen Karagül, Bu terör olmadığı gibi etnik bir savaş da değildir. Dinle, kimlikle, değerle alakası yoktur" yorumunda bulundu.
Karagül'ün Yeni Şafak'ta "O haritayı biz çizeceğiz, bunu kafanıza sokun!" başlığıyla yayımlanan (30 Ocak 2016) yazısı şöyle:
Bu savaşı anlamıyoruz. Bu savaşın mahiyetini, genişliğini, yüzyılı biçimlendirme gücünü anlamıyoruz. Küçük cepheler arasında boğulup giderken, zihinlerimiz bulanırken biraz açılıpaslında ne olduğunu, ne yapılmak istendiğini, nasıl bir coğrafyaşekillendirildiğini göremiyoruz.
Göremediğimiz için de hala eski cümlelerle, algılarımızla, perspektifimizle bir şeyleri çözmeye çalışıyoruz. Çözemeyiz, çözemezsiniz, göremezsiniz. Dünya ve coğrafya bambaşka bir hesaplaşma içindeyse, bir paylaşım mücadelesi veriyorsa ve siz hala eski durduğunuz yerde duruyorsanız, oradan bakarak bir şeyleri anlamaya çalışıyorsanız kaybedersiniz.
Her ülke için Suriye projesi
Bu yüzyıl için coğrafyamızı kaos coğrafyası ilan edenler, buna göre adım adım yeni cepheler kuranlar, bunu değerler, kimlikler vekaynaklar üzerinden pazarlayanlar aklınızı karıştırmayı başarmışlarsa kaybedersiniz.
Bırakın coğrafyayı kurtarmayı, bırakın cepheleri kapatmayı yeni cephelerin açılmasını önleyemeyeceğiniz gibi bir süre sonra ülkenizi kurtarmayı da beceremezsiniz. Hepiniz Suriye olursunuz. Çünkü onların bu bölgedeki her ülke için birer Suriyeleştirme projesi vardır ve bu, gün gibi açıktır.
Kimliklerimiz Ege denizi'ne gömüldü
Milyonlarca Suriyeli misafirimiz var. Bu ülkede yüzbinlerce ölümüz var. Harabeye dönüşen şehirlerimiz var. Denizlere gömülen çocuklarımız, vatansızlarımız var. Ege Denizi insanlarımız için bir mezarlığa dönüştü. Bizim insanlarımız için. Bizim kadınlarımız.. Bizim çocuklarımız için.. Türkiye'nin birçok yerindekimsesizler, sahipsizler mezarlığı kuruluyor. Sadece cinsiyeti ve yaşı yazılan mezarların sayısı hızla artıyor. Coğrafyanın kimliği etnik değil, mezhep değil bu kimliksiz mezarlardır.
Avrupa sınırlarında tel örgüleri aşmaya çalışan, insanca sığınmaya çalışan yüzbinlerimiz var. Aşağılanan, horlanan, Müslüman olduğu için düşman bellenen, Avrupa için ulusal güvenlik tehdidi ilan edilen kadınlarımız, çocuklarımız var. Sadece insan olarak kapılarına dayandıkları ülkelerin aşağılamalarına maruz bırakılanların ülkeleri bu güçler tarafından tarumar ediliyor. O ülkeler bir gizli koalisyonla Suriye insanlarının ölümü üzerinde, onlara yönelik kıyımlar üzerine oyun kuruyor.
Avrupa değerlerini kendi elleriyle yok ederken, hızla yeni ırkçılık dalgasına teslim olurken insan onuruna sahip çıkan Türkiye'yi Suriyeleştirme projesi sürpriz değil. Çocuklarımızı Ege'nin derin sularına gömen Avrupa, bu ölümler üzerinden Cenevre tiyatrosuuygulayan Avrupa, Rusya'sıyla, Amerikalı'sıyla birlikte bir Suriyeleştirme senaryosu da Türkiye'ye karşı yürütüyor.
Terörle mücadele değil, savaşıyoruz!
İşte bu yüzden Sur'da, Cizre'de ve diğer şehirlerimizde yürütülen mücadele bir savaştır. İşte bu yüzden su savaşı da Suriye'yi çıkmaza sürükleyenler şekillendirmektedir. Bu yüzdenortada terör yoktur, terörle mücadele yoktur, Türkiye'yi Suriyeleştirme senaryosu vardır. Bu terör olmadığı gibi etnik bir savaş da değildir. Dinle, kimlikle, değerle alakası yoktur.
Bu bir çevreleme, kuşatma, kendi içinde boğma, içeriden vurma projesidir. PKK da, diğer örgütler de bu yönde talimat almıştır, bu yönde yönlendirilmiş ve savaşa sürülmüştür. Güneydoğu illerimizde devam eden operasyonlar bir iç işgali sona erdirme operasyonlarıdır. Türkiye'yi, insanlarımızı, ülkemizi, vatanımızı kurtarma mücadelesidir. Çokuluslu bir cepheye karşı verdiğimiz amansız bir direniştir.
İki cepheden saldırıyorlar!
Çünkü ikili bir saldırı altındayız. İçeriden ve dışarıdan tehditaltındayız. Dışarıdan çevreleyenler, güneyimizdeki coğrafya ile bütün bağlantımızı kesenler, İran'ı Türkiye'ye karşı konumlandıranlar, Rusya'yı karşımıza dikenler içeriden terör adı altında, PKK adı altında Türkiye'yi vurmaktadır.
Çünkü İran'ın pozisyonunun değişmesiyle Türkiye bir yerlere itilmeye çalışılmakta, bir ortak düşmana dönüştürülmek istenmektedir. Bu yüzden de İran için, 1979 devriminin 2016 itibariyle bittiği ilan edilmiştir. Tahran'ın “Büyük Şeytan”la anlaşması, kendi içinde bir çözülmeye yol açacağı gibi, coğrafya için Irak işgalinden daha büyük bir jeopolitik dönüşümdür.
Önlenemez yükseliş ve Türkiye mucizesi
İran'ın küresel sistemle uzlaşması ve Rusya'nın Türkiye karşıtı pozisyonu birlikte değerlendirildiğinde daha doğru sonuçlar belirecektir. Birileri Türkiye'yi küresel sistemin dışına itip düşman ilan etmeye ve hedef haline getirmeye çalışmaktadır. Bunun tek sebebi,Türkiye'nin önlenemez, kontrol edilemez yükselişidir!
Türkiye, mucizevi bir ülkedir. Yüzlerce yıldır bu özelliğini hep korumuş, tarih değiştirmiş, harita değiştirmiş, küresel ölçekte bunalımlardan sıyrılmayı başarmış, “yok oldu” denildiği her dönemde yeniden dirilmeyi bilmiştir. Bizim için Haçlı Savaşları,Moğol işgalleri ve Birinci Dünya Savaşı böyle bir tarihtir. Ve tarihin bu en ağır bunalımlarından çıkabilmeyi başaran tek ülke Türkiye'dir. Coğrafyayı toparlama ehliyetine ve birikimine sahip tek ülke olduğu için de hesaplaşma Suriye'de değildir. Hesaplaşma Türkiye iledir.
Yeni haritayı onlar değil, biz çizeceğiz
İşler bu kadar karıştıysa, saflar bu kadar netleştiyse, savaş bu kadar açık edildiyse, müttefikler bile bizi içeriden vurmaya başladıysa o mucizevi yükselişin kapıları da yeniden açılmış demektir. Bu yüzden ısrarla; “Onlar ne kadar harita çizerse çizsin, ne kadar Suriyeleştirme projesi uygularsa uygulasın, asıl harita bu toprakların insanları tarafından çizilecektir” demekten çekinmiyoruz. Bir hamaset, bir moral operasyonu yapmıyoruz, bir gerçekten söz ediyoruz ve inanmayanlar gün gelip bu gerçekle yüzleşecektir.
Böyle bir dönemde her ikili ilişki, her bölgesel oluşum, her küresel ölçekte eğilim biçimi yeniden sorgulanmalı. Stratejik ortak kavramı tarih olmuştur. Konjonktürel ortaklıklar dönemi başlayalı yirmi yıl oldu. Türkiye, iç politik dizaynından, toplumsal bağlarına, dış politikasından enerji denklemine, yeni stratejik değer tanımlarına kadar her şeyi yeniden yorumlamak zorundadır. Soğuk Savaş döneminin devlet yapılanması, bu yükselen tehditlerlemücadele edecek, fırsatlardan yararlanabilecek yetenekte değil. Türkiye, klasik Baasçı yapılardan, yüklerden, o döneme aitezberlerden, coğrafya okumalarından hızla kurtulmak zorundadır.
Türkiye bu tehditlerin üstesinden gelecektir
Milli savunma atılımını daha da hızlandırmak, yerli imkanlarını güçlendirmek, ekonomik mucizesine devam etmek, içeride “terör”adı altında servis edilen işgal girişimlerine acımasız bir reaksiyonlason vermek, yeni toplumsal sözleşme girişimleri başlatmak, yeni bir üst değer ve kimlik üretmek, devlet yapılanmasındaki hantallıktan kurtulmak, “Başkanlık sistemi” tartışmalarını bütün ciddiyeti ile ele almak, karar mekanizmalarını hızlandırmak, böylece yeni coğrafi ve küresel gerçeklerle yüzleşmenin altyapısınıtamamlamak zorundadır.
Bu tehditle mücadelede güvenlik birimleri kararlılıkla seferberedilmek zorundadır ancak asıl yapılması gereken devletin kendini daha mobilize bir yapıya dönüştürmesi, hantallıklarından kurtarılması, toplumsal bağların güçlendirilmesidir. Türkiye toplumu yeni tehditleri de görmüştür, tehditle yüzleşmenin bütün araçlarına ve yöntemlerine açıkça destek vermiştir. Bu fırsat çok iyi değerlendirilmelidir.
Türkiye'nin siyasi aklı, birikimi, bugünkü siyasi öncülük yeterliliği bütün bunların üstesinden gelecek kabiliyete sahiptir. İçerideki bütündirenç merkezlerine rağmen, iç işgalcilere rağmen, siyasi partilerle terör örgütlerini tek çatı altında birleştiren iradeye rağmenülkenin ana omurgası kaya gibi sağlam ve yerindedir. İşte tarih değiştirecek, harita değiştirecek irade buradadır. Bu irade ile siyasi akıl arasındaki bağ ise, modern Türkiye tarihinde ilk kez bu kadar sağlamdır.
O cephe vurulmalı
Güneydoğu illerimizde yaşananlar ile Kuzey Koridoru Projesi aynı savaşın tek cephesidir. Azez-Cerablus arası aynı cephedir. Eğer Cizre'de mücadele ediyorsak bu bölgelerde de mücadele etmek zorundayız. Oraları boş bırakarak Cizre'yi kurtarmak mümkün olmayacaktır. Öyleyse, Türkiye'ye karşı en büyük boğma operasyonu olan bu kuşağa, bedeli ne olursa olsun, müdahale edilmelidir. Eğer edemeyeceksek Suriyeleştirmeyi önleyemeyeceğiz demektir.
Cizre'deki mücadele sınırın diğer tarafında da devam edecektir. Eğer tehditleri sınırlarınızda karşılarsanız o savaş sadece Cizre'ye değil, Konya'ya da gelir, Erzurum'a da gelir. Türkiye bunun farkındadır
“Acımasız direniş” dönemi
Dışarıdan çevrelenen, içeriden ihanetle vurulan, bir tür iç savaşa sürüklenmek istenen Türkiye kuşatmayı da yaracaktır, iç işgal girişimlerini de yok edecektir. Bunu başaracaktır. Bugün cephenin diğer tarafından pozisyon alanlar işte o zaman lanetlenecektir. O iç işgalciler, o terör ihalesi alanlar, o “aydın piyasasında”nda ihale peşinde koşanlar lanetlenecektir.
Bu yüzden siz siz olun, “iç işgalciler”e karşı, terör adı altında işgal girişimlerine karşı teyakkuzda olun.
“Acımasız direniş” üzerinden ahitleşmeyi sakın ihmal etmeyin.