Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin ardından "Türk silahlı kuvvetlerinin bir bölümü, terör örgütüne dönüştürülmüştür. Bu durum artık kabul edilmelidir. Bu örgüt, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne de savaş açmıştır. Bu örgüt, sistemin bütün unsurlarını hedef almış, devleti çökertmeye girişmiş, milleti ve ülkeyi sahipsiz bırakmayı amaçlamıştır" dedi.
İbrahim Karagül'ün, "Acımasız Direniş: Ev ev, fert fert, sokak sokak.." başlığıyla yayımlanan (23 Temmuz 2016) yazısı şöyle:
Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en ağır saldırıları altında.
Milletimiz, bugüne kadar eşi benzeri görülmemiş bir tehditle,ihanetle hesaplaşıyor. Hiçbir zaman, bu kadar kapsamlı, bu kadarsistem içi ihanet görmedik. Birinci Dünya Savaşı'ndan bugüne kadar böyle bir iç işgal girişimi, böyle bir iç savaş senaryosuna tanık olmadık.
Devletin gücü ve imkanı, bir tarihi sona erdirmek için, hem devlete hem millete karşı kullanıldı. Bu açık savaş, işgal girişimidir. Bu, normal yollardan üstesinden gelinebilecek bir durum değildir.
Ülkemizi, milletimizi, tarihi akışı devam ettireceksek, topyekûn savunma, direniş cepheleri inşa etmek zorundayız. Bu işin üstesinden geleceksek, sadece kastı olanlarla değil, ihmali olanlara karşı da olağanüstü önlemler almak zorundayız.
Medya çığlık atarken sizler neredeydiniz?
Nerede bir zafiyet, beceriksizlik, tembellik görülmüşse derhal müdahale edilmeli, etkisiz kadrolar hızla değiştirilmelidir. İhmali görülenler o görevlerden uzaklaştırılmalıdır. TSK içinde, güvenlik bürokrasisinde ya da sivil bürokraside kadrolar yeniden yapılandırılmalıdır.
Şu açıktır ki; bir darbe girişimi, bir açık saldırı, bir işgal planı karşısında bütün güvenlik bürokrasisi çökmüş, başarısız olmuştur. Bu başarısızlık kabul edilmeli, üzerine gidilmelidir.
Milletin feraseti, medyanın dikkatli tutumu olmasaydı, bu girişim kuvvetle muhtemel başarılı olacaktı. Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın tehlikeyi, en çok güvendiği çevrelerden değil de, sivil çevrelerden öğrenmesi utanç vericidir. Şimdilerde herkesin birbirini suçlaması, suçu birbirinin üstüne atması, masumiyet tiyatroları oynaması kimseyi kandırmamalıdır. Çünkü sonuölümcüldür. Ülkenin ve milletin mahvolmasıdır.
Gazeteciler, medya kuruluşları, sokaktaki insan olayı hemen öğrenirken, uyarılar yaparken, “darbeye direnin” çığlıkları atarken, güvenlik birimlerinin derin uykusu ülkemiz için acınacak bir durumdur.
ABD'nin sahte Mesih'i, intihar bombacısı..
Çünkü yaşadığımız şey, sadece bir iç güvenlik sorunu değildir: Tamamen ülkenin teslim alınmasına dönük küresel müdahaledir. Karşımızdaki tehlike, terör örgütü, terör saldırıları veya etnik kavgaların çok ötesindedir.
ABD'nin koruyup kolladığı bir sahte Mesih, bir şizofren, ABD istihbaratının destek ve planlamasıyla sistem içine yerleştirilmiş uzantılarını, terör çetelerini uyandırdı. Yine ABD'nin plan ve talimatları doğrultusunda Türkiye'yi dize getirmekiçin harekete geçirildi.
Tanklarla, helikopterlerle, uçaklarla ülkemize, sokaklarımıza, kutsallarımıza, insanlarımıza saldırdı. Meclisimize, sokaklarımıza, insanlarımıza bombalar, kurşunlar yağdırıldı. Savaş uçaklarıyla bombalanmanın acısını ve öfkesini hiçbir zaman unutmayacağız.
TSK'nın bir bölümü artık terör örgütüdür
Türk silahlı kuvvetlerinin bir bölümü, terör örgütüne dönüştürülmüştür. Bu durum artık kabul edilmelidir. Bu örgüt, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne de savaş açmıştır. Bu örgüt, sistemin bütün unsurlarını hedef almış, devleti çökertmeye girişmiş, milleti ve ülkeyi sahipsiz bırakmayı amaçlamıştır.
Devlet içindeki terör örgütüne, dünyanın en büyük terör örgütüne karşı tam bir temizlik harekatı gerekmektedir. Aksi takdirde, küçücük ihmaller bile, bu milletin bin yıllık Anadolu tarihinin sonunugetirecektir. Bu yüzden de, ilk günden bu yana bu işin “darbenin ötesinde” boyutlarına dikkat çekmeye çalışıyoruz.
Kimlik çatışmaları, Gülen'in Vatikan'ı
Bu girişim başarılı olsaydı, Güneydoğu bambaşka bir hal alacaktı.Alevi-Sünni kavgası, Türk-Kürt kavgası bütün ülkeyi kaplayacaktı. Hedef sadece devlet yönetimine el koymakla sınırlı değildi. Türkiye içinde bir toplumsal çatışma senaryosu vardı. Yaşadığımız coğrafyayı rehin alan kimlik çatışmaları Türkiye'ye servis edilecekti.
Bir istihbarat teşkilatı tarafından yönetilen Gülen ve teröristleri, diyet olarak ülkeyi teslim edecekler, onlara da kendi “Vatikan'ı” verilecekti. Başarısız oldu ama tehlike devam ediyor. Şimdilerde bazı yerlerde Alevi-Sünni çatışmaları provoke ediliyor. Yakında bazı illerimizde bu yönde büyük provokasyonlar tertip edilebilir. Bu ciddi bir senaryo gibi önümüzde durmaktadır.
Silahlı direniş başlayacaktı
Unutmayın, bu açık saldırı, ülkemizin parçalanması, milletimizin parçalanması, Türkiye'nin bölgesel ve küresel güç haritasından tamamen çıkarılması için başlatılmıştır. Tam anlamıyla çokulusluniteliği vardır. Türkiye içeriden işgal edilmek istenmiş, yüz yıldır mücadelesini verdiği o büyük dava, o bağımsızlık-özgürlükmücadelesi bitirilmek istenmiştir. Müdahale devam etmektedir. Yöntemler değişmekte ama devam etmektedir.
Mesela; girişim başarılı olsaydı, ABD yönetimindeki işgal güçleri başarı sağlayabilseydi, Türkiye'de çok sert silahlı direnişler başlayacaktı. Başlamasa ülke tamamen işgal edilmiş, son yirmi yıllık bağımsızlık mücadelesi bitirilmiş, teslim alınmış olacaktı. Silahlı direniş ise iç savaş anlamına gelecekti.
“Ya işgal, ya iç savaş” dediler!
Bize “Ya teslim ol, ya iç savaşa razı ol” dediler. “Ya teslim ol ya Suriye ol” dediler. Darbe başarısız olursa Türkiye Suriyeleşecekti. PKK ile darbeciler arasındaki ilişki, dayanışma yeni yeni deşifre ediliyor. Türkiye-Rusya krizi onların proje çalışmasıydı. Bizi yalnızlaştırmak, Batı'nın kucağına itmek, teslim almak, seçeneklerimizi yok etmek için planlanmıştı. Bir Kırım Savaşı provasıydı. O senaryo da Gülen ve ordu içindeki teröristleri üzerinden servis edildi. Çok yakında terör saldırılarının büyük çoğunluğunda da onların parmak izleri çıkacaktır.
Acımasız Direniş çağrısı: Neredesin, Mümtazer?
Bir yıldır çok yoğun biçimde “Acımasız Direniş” çağrıları yapıyorum. Bu konuda sayısız yazı yazdım. Ülkemizin her köşesinin, her sokağının, her evininin direniş kalelerine dönüştürülmesiçağrıları yaptım. Neredesin Mümtazer Türköne, neredesin!“Acımasız Direniş” ifadesinden o kadar rahatsız olmuştun ki, Zaman gazetesinde ardı ardına yazılar yazmıştın. Ve o yazılardan birinde bana nasıl işkence edileceğinin örneklerini yazıyordun. Şimdi bakıyorum, düşünüyorum, ta o zamandan bugünü biliyormuşsun, hazırlanıyormuşsunuz, bu yüzden bizleri tehdit ediyormuşsunuz!
Senin adamlar ülkeye savaş açtı, Boğaz Köprüsü'nde, Çengelköy'de, Kazan'da katliam yaptı. Hadi şimdi konuş, neredesin!
Fert fert, ev ev, sokak sokak direniş cephesi
Diyordum ki; şehir şehir; mahalle mahalle, sokak sokak, ev ev, fert fert acımasız direniş için hazırlık yapın. Topyekûn saldırılar gelecek, bu ülkeye çokuluslu müdahaleler gelecek. PKK saldırıları, Gezi isyanı, 17 Aralık bu kapsamda teslim alma operasyonunun aşamalarıdır. Geriye dönüp o yazılara bakanlar, bugünle kıyaslayanlar, o günlerde bunları fantastik buluyorlardı.
Ama biliyorduk, meselenin Erdoğan olduğunu, onun siyasi öncülüğü olduğunu, meselenin Türkiye olduğunu, yüz yıl sonra meydan okumasının intikamı için hazırlık yapıldığını biliyorduk. Bu yüzden çağrılar yapıyorduk. Süslü cümleler kurmuyor, temkinli ve çok bilmiş laflar etmiyor, doğrudan ülkemize, insanlarımıza açık çağrılar yapıyorduk.
Bugünler için zihnen hazırlıydık aslında. Ama basiretsizlikler, küçük hesaplar zihinlerimizi biraz da olsa bulandırdı, elimizi zayıflattıayaklarımıza kurşun sıkıldı. Şimdi “Acımasız direniş”in neyin çağrısı olduğunu bazı arkadaşlarımız görmüştür her halde. Nasıl bir “dış tehdit”le yüzleştiğimizi, o tehditlerin hiçbir zaman bitmeyeceğini görmüştür.
Yeni bir siyasi tarih yazılacak
Milletimiz şanlı bir direniş veriyor. İlk kez bir askeri müdahale, bir dış müdahale milletimizin feraseti ve direnciyle boşa çıkarıldı. O ilk akşam, tankların önüne dikilen, kurşunlara göğüs gerenler tarihi şekillendirdi. O tarih bin yıllık Anadolu tarihinin devamıdır. Haçlı Savaşları'na, Birinci Dünya Savaşı'na direnenlerin tarihidir. Tarih yapıcı ana omurga, bir kez daha çokuluslu bir saldırıyı püskürttü.
Yeni siyasi kimlik, Son İstiklal Savaşı
Buradan yeni bir kimlik çıkacak. Yeni kuşaklar yetişecek. Yerli ve milli olanlar yeni bir direniş tarihi, siyasi tarih yazacak. Bu yüzden hep Son Kurtuluş Savaşı diyorduk. Bu yüzden 15 Temmuz direnişineSon İstiklal Savaşı diyoruz. Ne yaparlarsa yapsınlar, tarihin akışını değiştiremeyecekler. Bu milletin büyük yürüyüşünü durduramayacaklar.
Acımasız direniş ülkemizin en ücra köşelerinde bile devam edecek.
Asla unutmayın: Bu, sadece Gülen ve teröristlerinin darbe girişimi değil. Sadece Pensilvanya'dan yönetilmiyor. Pentagon'dan ve İncirlik'ten de yönetiliyor. Bu satılmışlar, sadece aldıkları terör ihalesiyle tarihin utanç sayfalarında yer alacaklar. Ama ABD girişimin arkasındadır ve siyasi tarihimiz bunu aynen böyle yazacaktır.
Zafer kalbini bu millete adayanların olacaktır!