Son dönemde kaleme aldığı birçok yazısında “Türkiye Suriye sınırına müdahale etmeli” çağrısı yapan Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, Suriye'ye operasyon senaryolarına ilişkin olarak, "Irak'tan Akdeniz'e kadar olan sınırın diğer tarafını Türkiye karşıtı bir cepheye dönüştürme projesine müdahale de bir 'öz savunma'dır. Bir ülke böyle bir savunmayı yapmayacaksa, yapamayacaksa acizdir, zayıftır" dedi.
Karagül, yazısında "Siyasi perspektifimiz, güvenlik değerlendirmelerimiz, devlet aklımız ülkenin sınırlarında zafiyet gösteriyorsa, şu anki durumun çok ilerisinde bir duruş belirleyemiyorsa, gücünü harekete geçiremiyorsa, bizim de haritamız değişecek demektir" görüşünü dile getirdi.
Karagül’ün Yeni Şafak’ta “Türkiye’nin haritası değişince anlarsınız..” başlığıyla yayımlanan (6 Temmuz 2015) yazısı şöyle:
Türkiye'nin sınırın diğer tarafında “güvenlik bölgesi" kurma hakkı var. Buna uluslararası hukuk olarak da karşı karşıya bulunduğu tehditler gerekçesiyle de hakkı var. Bu hak kimse tarafından sorgulanamaz.
Fiili ve “çok yakın tehlike"ye karşı bir “öz savunma" hali nedeniyle meşru müdafaa olarak da hakkı var.
İki milyon kişiyi barındıran bir ülkenin dört milyon daha mültecinin sınırlarına dayanması ihtimaline karşı da böyle bir hakkı var.
Irak'tan Akdeniz'e kadar olan sınırın diğer tarafını Türkiye karşıtı bir cepheye dönüştürme projesine müdahale de bir “öz savunma"dır. Bir ülke böyle bir savunmayı yapmayacaksa, yapamayacaksa acizdir, zayıftır.
Birileri Ankara'yı vurunca mı?
Türkiye uzunca bir süredir, siyasi olarak etkisini bölgeye, bölgenin de dışına, çok uzak coğrafyalara ulaştırmayı başarmıştır.
Ancak bunu güvenlik alanında maalesef göremedik. Siyasi ve ekonomik olarak dışarıya yönelen Türkiye'de güvenlik tam tersi içeri çekiliyor, bırakın sınırlarının ötesini, her bölgesel krizde biraz da içe kapanıyor.
Bu hastalıklı bir haldir.
Şu an bunu Suriye konusunda yaşıyoruz.
Garip bir tedirginlik, ürkeklik, umursamazlık… Bu ülkenin güvenlik birimleri, askeri güvenlik stratejilerinin gösterdiği doğrultuda Türkiye'yi alarma geçirmeliydi. Bugünkü şartlar bunu gösteriyor.
Daha ne olacaktı. Birilerinin gelip İstanbul'u mu bombalaması gerekiyor? Ankara'yı mı vurması gerekiyor? Başka türlü hangi tehlike, tehdit Türkiye'yi harekete geçirebilir, güvenlik birimlerini seferber edebilir?
Bir örgüt yüzünden bir ülke işgal edildi
Aynı durumda Rusya olsa, İran olsa, Almanya-İngiltere veya Fransa gibi bir AB ülkesi olsa, ABD olsa ne yapardı?
Hiç biri hiç kimseyi umursamazdı.
Uluslararası hukuk bile demezdi. Tutar kendi okumasını yapar, fiilen ne gerekiyorsa onu yapardı. Bir çoğu da bunu yaptı zaten. İran'a bakın; tehlike daha kendi sınırlarına dayanmadan çok uzaklarda onu karşılıyor. Lübnan'da, Irak'ta, Yemen'de… Tehlikeyi sezdiği anda, onu sınırlarının çok ötesine geri itip oralarda karşılıyor. Neden acaba?
Her ülke öyledir. İsrail de öyledir, ABD de.
ABD ve müttefikleri El Kaide var diye Afganistan'ı işgal etti. Bir örgüt yüzünden bir ülke işgal edildi.
Suriye sınırında onlarca örgüt var. IŞİD var, PKK'ya bağlı örgütler var. Sınırın bu tarafında ABD olsaydı Suriye topyekun işgal edilmişti. Biz hala uluslararası hukuk, meşruiyet, olmadık bahanelerle uğraşıyoruz.
Tehdit evimize ulaştı görmüyor musunuz?
Bırakın sınırların çok ötesinde güvenlik kalkanları oluşturmayı, tehdit sınırlara dayanır, içeri girer, şehirlerimize ulaşır, evlerimize ulaşır Türkiye'nin kılı kıpırdamaz.
Birileri ülkenin bütün güney sınırını ele geçirir, bölgedeki istikrarsızlığın doğurduğu boşluğu kendisi doldurur, o birileri devlet değil örgüttür, Türkiye'nin kılı kıpırdamaz.
Bir örgütün coğrafi kazanımları Türkiye'nin de önüne geçmişse, o örgüt bu ülkeyi parmağında oynatır hale gelmişse, kimse öyle bilgece, çok bilmiş sözler söylemesin, süslü cümlelerin meşru mekanizmaların arkasına sığınmasın.
Bir ülkedeki kaos doğrudan seni vurmaya başlamışsa, üstelik sınırın hemen karşısında Türkiye'nin temellerine dinamit koyacak bir yapılanma şekilleniyorsa, sen bunu öylesine izleyemezsin. Müdahale etmek zorundasın. Bir şeyler yapmak zorundasın.
Bunun bedeli Türkiye için çok ağır olabilir..
Hiçbir ülke, böyle bir basiretsizliğin faturasını, böyle bir tepkisizliğin bedelini ödeyemez. Hiçbir makam bu sorumluluktan kaçınamaz, türlü bahanelere sığınıp ülkenin geleceğini tehlikeye atamaz.
Siyasi söylemlerimizin çok ötesinde, bürokratik sorumluluklarımızın çok ötesinde bir tarihi sorumluluk sınavıyla karşı karşıyayız.
Bütün coğrafya sarsılırken, haritalar yeniden biçimlendirilirken, ülkelerin durduğu yer ve iktidar yapıları yeniden şekillendirilirken, öyle günübirlik güvenlik taktikleriyle böylesine büyük hesapların üstesinden gelemezsiniz.
Böyle giderse bizim de haritamız değişecek!
Böyle atıl, tembel halde beklersek, irade zayıflığı gösterirsek, iç siyasette belirsizliği gerekçe gösterirsek, birkaç adım sonra senaryo, o vahim senaryo Türkiye'ye yönelecek. İşte o zaman şaşırmış gibi yapacağız…
Siyasi perspektifimiz, güvenlik değerlendirmelerimiz, devlet aklımız ülkenin sınırlarında zaafiyet gösteriyorsa, şu anki durumun çok ilerisinde bir duruş belirleyemiyorsa, gücünü harekete geçiremiyorsa, bizim de haritamız değişecek demektir.
Öylesine durup, tehdidin Ankara'yı, İstanbul'u vurmasını mı, bu kadar kontrol edilemez noktaya varmasını mı bekleyeceğiz…