“Ticari ürün”ne yönelik ARGE’ye odaklanan Yeditepe Üniversitesi Genetik ve Biyomühendislik Bölümü ilk ürünlerini verdi! Bölüm başkanı Prof. Dr. Fikrettin Şahin’e göre 2004-2005’te faaliyete geçen bölüm, bugün 28 projenin sürdürüldüğü dünya çapında bir araştırma merkezi konumunda. Ana hedefleri, araştırmasını yaptıkları tüm ürünleri piyasaya çıkarmak, kısa vadede ticari anlamda üretim yapan bir merkez olmak... Mart ayında ilk ürünlerini dünya piyasalarına çıkarmayı planlıyorlar.
Yeditepe Üniversitesi Genetik ve Biyomühendislik Bölümü’nde ülkemiz için alışılmadık değişik bir hava var: Fikrettin Şahin yönetimindeki bölümde tüm araştırmaların odağında, ticari ürüne ve insan sağlığına yararlı sonuçlar elde etme düşüncesi oturtulmuş. Henüz 3-4 yıllık bir geçmişe rağmen, bölümde 28 proje sürdürülüyor ve projelerden bazıları sonuçlanmış, bazıları sonuçlanmak üzere, başvurusu yapılmış 5 ve hazırlıkları süren 4 olmak üzere 9 patent başvurusu var.
İlk ticari ürün hazır: Sivrisineğe ve sera zararlılarına karşı biyolojik ürünler
Sivrisinek larvalarını yok eden biyolojik mikroorganizmalardan üretilmiş ürün yaz aylarının kabusu olan sivrisineklere kökten çözüm getirmeyi vaadediyor. Yeditepe Üniversitesi araştırmacıları isimlerini ticari sır olarak sakladıkları mikroorganizmalar yardımıyla, mikrobiyal bir dizi ürün üzerinde çalışıyorlar. Sivrisinek larvalarına yönelik ürün üzerine testler tamamlanmış ve mart ayında dünya ve Türkiye’de pazarlamasına girişilecek. Bu “ilaç” sadece larvaları sularda ve çöplerde öldürüyor, başka canlılara zarar vermiyor! İki ayrı formülasyon geliştirilmiş ve bir hektar için 1 gram yeterli oluyor... Ürünü oluşturan bakteri havayla temas ettiği zaman aktif hale geçiyor. Çevre dostu. “Bizimki ürün olarak piyasaya çıkınca dışa bağımlılık azalacak. Bunun için üretim tesisi kuracağız” diyor. Ürünün pazarlanması için dünyadan da teklif almışlar. Şimdi hedeflerinde karasinek var! Aynı çerçevede laboratuvarda, sera zararlılarına karşı kullanılacak ve ürün verimini birkaç kat arttıracak biyolojik pestisitler de, ürün potasında. Bu çalışmanın devam niteliğinde, afit, kırmızı örümcek ve beyaz sinek gibi zararlılara karşı da ürünler geliştirilmesi gündemde.
Üç etkili tek ürün
Biyolojik gübre de üniversitenin değer verdiği diğer bir proje. Sentetik gübre içerdiği çevre zararlısı maddeler nedeniyle pek sevilmiyor. Bölümün biyolojik gübre projesi, ciddi bir alternatif olacak. Ayrıca tarım zararlılarına ve hastalıklarına karşı biyolojik mücadeleyi de içerecek.
Fikrettin Şahin, dünyada bu konuda çok sayıda çalışma olduğunu ve ancak kendilerinin geliştirdiği, ancak kendi ürünlerinin, 3 etkili tek ürün olması nedeniyle büyük bir avantaj sağlayacağını vurguluyor. Fikrettin şahin bu arada, kamuoyunda çok tartışılan, bitkisel üretimde kullanılan hormonların (herbisit orijinli 2..4-D dışında) bilimsel olarak belirlenmiş bir zararının olmadığı açıklamasını yapıyor ve bu hormonlar hayvansal orijinli hormonların zararlarıyla karıştırılıyor, bitkinin kalitesini, tadını, tuzunu rengini belirleyen hormonlar değil, diyor.
Şahin, bir yıl içinde biyolojik gübre ve pestisit üretimini gerçekleştireceklerini vurguluyor.
Mineralden selüloz
Fikrettin Şahin ve ekibi elde ettikleri mikroorganizma formülasyonlarıyla mineralleri çözüp ve selüloza dönüştürüyorlar. Böylece kâğıtların hammaddesini ormanlardan değil, minerallerden elde etmek mümkün hale geliyor. Mikroorganizmalarla mineralleri organik ürüne dönüştürme deneylerinden çıkan ilk sonuçlar başarılı.
Bu çerçevede, anti-mikrobiyal özellikli değişik ürün projeleri var. Minerali çözen ürünler, aynı zamanda örneğin damarlardaki kireçlenmeler, plaklar da eritilebilir. Dahası, böbrek taşları gibi organlarımızdaki taş oluşumlarına karşı da kullanılabilirliği gündemde. Mineral, toprağın ana maddesi olduğundan hammadde sıkıntısı çekilmiyor. Fikrettin Şahin, “Bu teknoloji tarım alanında da kullanılabilir. Topraktaki mineralin çözümü ile besin elementleri açığa çıkıyor. Böylece topraklaşma sürecini hızlandırmış oluruz,” diye ekliyor. Elde ettikleri mikroorganizmalarla, sağlık, çevre, tarım konusunda tamamen biyolojik ürünleri piyasaya çıkaracaklar.
Fikrettin Şahin, yazılmamak kaydıyla, sanayi ile çok önemli başka projelerin ARGE’sini yaptıklarını de sözlerine ekliyor.
22 laboratuar var
Genetik ve Biyomühendislik Bölümü, şu anda 35 öğrencilik bir kontenjana sahip. Bölümde lisans programı çerçevesinde öğrencilere gen, protein, doku mühendisliği, moleküler biyoloji ve genetik, fonksiyonel genomik, metabolimik, biyobilişim (biyoinformatik), protein kimyası, protein mühendisliği, nanobiyoteknoloji, kök hücre, gen terapisi, immunogenetik ve nutrigenetik alanlarda gerekli bilgi ve beceri kazandırılması hedefleniyor.
Diğer projeler
Fikrettin Şahin diğer projeleri ve içerikleri hakkındaki soruyu şöyle yanıtlıyor:
“20 yaş dişinden elde edilen kök hücre çalışmamız devam ediyor. Araştırma görevlisi Mehmet Emir Yalvaç’ın tez çalışması olarak yürütülen bu proje ile diş folikül hücreleri yeniden programlanarak embriyonik hücre potansiyeli kazandırılmak isteniyor. Bu teknoloji sayesinde birçok hastalığın (Alzheimer, Parkinson, metabolik hastalıklar vb.) tedavisi mümkün olabilir diye düşünüyoruz.”
“Bölümümüz öğretim üyelerinden Doç. Dr. Gamze Köse’nin liderliğinde sürdürülen doku mühendisliği çalışmaları ile plastik cerrahi ve ortopedik uygulamalarda kullanılabilecek biyolojik materyallerin (kemik, kıkırdak ve deri) üretimine yönelik projeler yürütülmekte.
“Doç. Dr. Mustafa Çulha tarafından nanobiyoteknoloji çalışmaları yapılmakta. Raman Spektroskopisi’ne dayalı SERS metodu kullanılarak klinik önemi olan bakteriyel organizmaların hızlı tanısında önemli başarılara imza atıldı. Bu yöntem, organizmaların moleküler yapısını saptıyor. Bu konuda yapılan çalışmalar ile tekniğin uygulama alanı ve spektrumu genişletilmeye çalışılıyor. Her organizmanın lazerle spektrumu belirlenince, eldeki kütüphaneler kullanılarak, çok hızlı bir şekilde örneğin hastalık etkeni organizmaların tanısını hem ucuz hem de hızlı koymak mümkün. Yani, organizmaların bir tür parmak izi saptanıyor ve eldekilerle karşılaştırılarak ne olduğu belirleniyor.
“Ayrıca Prof. Dr. Renad Zhdanov lipodomik konusunda, Doç. Dr. Işıl Kurnaz ise sinir hücrelerinin farklılaşma sürecinde rol oynayan genlerin belirlenmesi, ve Yrd. Doç. Dr. May Ali Korachi ise diş çürümelerine neden olan genetik faktörlerin belirlenmesi konusunda çalışmalar yürütmekte. 2008 yılında ise aramıza katılan yeni 6 öğretim üyesi ile klinik genetik, fonksiyonal genetik, immunogenetik, ve bitki biyoteknoloji alanında yeni projeler başlatıldı.
Laboratuvarlarda kimler çalışıyor?
Doktora ve master öğrencilerinin yanı sıra 5 teknik elemanımız var, 2 tane daha almayı planlıyoruz. Bunların tümü üniversite mezunu; moleküler biyoloji ve genetik, biyoloji ve kimya mühendisi dallarında eğitim almış kişiler.
Bizim bölümümüz dışarıdan bakıldığında diğer üniversitelerdeki moleküler biyoloji ve genetik bölümlerine çok benzer. Bunlar temel bilimlerdir. Biz temel bilimlere mühendislik bakış açısı katıp uygulama alanı yaratıyoruz; bir anlamda mühendislik bölümü olarak görev yapıyoruz. Projenin yaşamı kolaylaştırmak gibi bir amacı olmalı. Bilimi bilim olarak değil, bilimi insanoğlunun hayat standartlarını yükseltmek için kullanıyoruz. Genel olarak çevre, tarım ve sağlık olmak üzere üç temel alana hitap ediyoruz. Araştırmacılarımızı da herhangi bir alana yönlendirmiyor, tamamen özgür bırakıyoruz. Amacımız araştırmacıların kurumun hedeflerine kilitlenip, yaratıcılıklarını geliştirebilmeleri. Buna destek olmak için de sağlam bir altyapı kurduk. Şu anda deneylerimizde mikroorganzimalar, bitkiler, hayvanlar ve insanlardan yararlanıyoruz.
Kaç laboratuvarınız var?
Toplam 22 tane araştırma laboratuvarımız var. Bunların arasında nanobiyoteknoloji, kök hücre, doku mühendisliği, immunogenetik, proteomik, nütrigenetik, metabolimik, moleküler diyagnostik, görüntüleme gibi laboratuvarlarımızı sayabiliriz. Bunların dışında 5 tane de lisans öğrencileri için laboratuvarımız var. Bu koşullarda biyolojik sistemler üzerinde çalışan hemen herkesin kendine hitap eden bir laboratuvar bulabilmesini sağlıyoruz. Ayrıca Acıbadem Vakıf binasında hastane ve ARGE’ye hizmet vermek için klinik genetik laboratuvarlarımız var. Buralarda kalıtsal hastalıkların tanısı, doku tiplendirme çalışmaları yapılıyor. Bu hizmeti hem hastanemize hem de dışarıya veriyoruz.
Böyle geniş bir altyapı gerektiren bölümün kurulması sırasında finansal güçlük yaşadınız mı?
Hayır. Aslında Bedrettin Dalan buna hazırdı. İlk etapta 20M dolar ile araştırma ve öğrenci laboratuarlarının önemli bir kısmı tamamlandı. Daha sonra klinik genetik, kök hücre laboratuvarları ve Biyoteknoloji Enstitüsü kurulmasına karar verildi. Sonuçta 40 M dolar daha gerekti ve maliyeti toplamda 6 0 M dolara çıktı.
Bu bölümü Türkiye’de nereye koyuyorsunuz?
Biz disiplinler arası uygulamalı bir bölümüz. Biyolojik bilim dallarının tamamına hitap eden çok iyi laboratuvar altyapısı, insan kaynağı ve finansal destek ile bilim ve teknoloji üretmeyi hedefliyoruz. Devlet üniversitelerinde benzer bir altyapı bulamazsınız. Biz projelerimizin yürütülmesi için gerekli olan kaynağı diğer bilim insanları gibi çeşitli ulusal ve uluslararası fonlardan almaya çalışıyoruz. Ancak çok zor durumda kaldığımızda Bedrettin Bey genellikle çok kısa bir süre içinde sorunumuzu gideriyor.
9 proje önerimizin de değerlendirme aşamasında. 16 TÜBİTAK, 4 AB Altıncı çerçeve, 2 AB COST, 2 SANTEZ, 4 DPT destekli projemiz var. Toplam proje bütçemiz yaklaşık 25 milyon YTL. Ama bu rakamın içinde proje ortaklarımıza ait bütçeler de bulunmaktadır.
Kaç patent aldınız ve bilimsel yayın sayınız?
Sonlanmış patent başvurusu yok. 9 farklı proje ile ilgili patent başvuru çalışmalarımız sürdürülmekte. Bunun 5 tanesi yapılmış, 4 tanesi hazırlık aşamasında. Bizim bölümümüz tarafından SCI kapsamındaki dergilerde yayımlanmış 2007 yılına ait 23 ve 2008 yılında ise 25 makale bulunmakta.
Bundan beş yıl sonrasında hangi noktada olacaksınız?
Çok sayıda patent alınmış, ticari anlamda üretim yapan bir bölüm hayal ediyorum. Bugün araştırmasını yaptığımız tüm ürün ve teknolojilerin piyasaya çıkmasını bekliyorum. (Cumhuriyet Bilim-Teknik)