Yargıtay, "mobbing" olarak bilinen iş yerinde psikolojik tacizle ilgili kriterleri belirledi.
Bir hukuk bürosunda sekreter olarak çalışan kadın, iş sözleşmesinin işverence haksız şekilde feshedildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatlarının ödenmesi istemiyle dava açtı.
Davaya bakan İstanbul 12. İş Mahkemesi, iş sözleşmesinin işverence haklı neden olmadan feshedildiğine karar vererek, davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandığına hükmetti.
Yerel mahkeme, davacının görevi dahilinde olmayan işlerde çalıştırılıp mobbinge maruz kaldığı sonucuna vararak, davacıya manevi tazminat ödenmesine de karar verdi.
Kararın temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay 9. Hukuk Dairesine geldi. Daire, yerel mahkemenin kararının bozdu.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin bozma kararında, çağdaş iş hukuku, uluslararası sözleşmelerin ve Avrupa normlarının, işçinin huzur içerisinde işini görmesi, emeğinin karşılığını alması ve çalışma ilişkisinin karşılıklı güvene dayanan tam bir uyum içerisinde olmasını amaçladığı vurgulandı.
Kararda, iş yerinde psikolojik tacizin, çağdaş hukukun son zamanlarda mahkeme kararlarında ve öğretide dile getirdiği bir hukuki kurum olduğuna işaret edildi.
Alman Federal İş Mahkemesinin mobbingi, "işçilerin birbirine sistematik olarak düşmanlık beslemesi, kasten güçlük çıkarması, eziyet etmesi veya bu eylemlerin işçinin başta işveren olmak üzere amirleri tarafından gerçekleştirilmesi" olarak tanımladığı aktarıldı. Kararda, şunlar kaydedildi:
"Görüleceği üzere işçi, bir taraftan diğer işçiye, diğer taraftan işverene karşı korunmaktadır. İşçinin anlattığı mobbing teşkil eden olayların tutarlık teşkil etmesi, kuvvetli bir emarenin bulunması gerekmektedir. Kişilik hakları ve sağlığın ağır saldırıya uğraması mobbingin varlığının tartışmasız kabulünü doğurur. Öte yandan ispat kurallarının zorlanan sınırları usul hukukunda yeni arayışlara yol açmıştır. 'Emare' işte bu anlayışın bir sonucudur. Olayların tipik akışı, tecrübe kuralları göz önüne alındığında verilecek sonuçla ispat gerçekleşir."
Davacı kadının mobbing iddiaları
Somut olayda davacının, "işverenin kendisine son yıllarda kötü muamelede bulunduğunu, görevi dahilinde olmayan işlerin yaptırıldığını, aşağılandığını, azarlandığını, hakarete, cinsel içerikli konuşmalara maruz kaldığını" ileri sürdüğü belirtilen kararda, davacının ruhsal sağlığının bozulması nedeniyle manevi tazminat talebinde bulunduğu, davalı işverenin ise iddiaları reddettiği kaydedildi.
Kararda, yerel mahkemenin, "davacının işveren tarafından görevi dahilinde olmayan işlerde çalışması yönünde baskıya maruz kaldığı, bu durumun tanıkların anlatımları ile sağlık raporlarından sabit olduğu" kanısına vardığı aktırıldı.
Yerel mahkemenin, bu gerekçelerle "mobbingi oluşturan eylem, tutum ve davranışların oluş şekli, gelişimi ve özellikleri, mobbinge maruz kalınan süre, tarafların konumu gözetilerek davacıya tazminat ödenmesine hükmettiği" hatırlatıldı.
Davacının, kendisine işyerinde mobbing uygulandığını ileri sürdüğü, ispat yükünün bu iddiayı ileri süren davacıda olduğu belirtilen kararda, ancak somut olayda, tanık beyanları ve dosya kapsamı değerlendirildiğinde davacının mobbing iddiasını ispatlayamadığı sonucuna varıldığı kaydedildi.
Kararda, tanık beyanlarının doğrudan görgü ve bilgiye değil, davacının söylemlerine dayalı olduğu, beyanlarda sistematik bir baskı durumunun da ortaya konmadığı ifade edildi.
Bu durumda mobbingin ispatlandığının kabul edilemeyeceği vurgulanan kararda, tanık beyanlarının kişilik haklarına saldırı eylemini ispatlamada da yetersiz olduğuna, bu konuda dosyada başka somut delilin de bulunmadığına işaret edildi.