Gündem

Yargıtay Başsavcılığı'ndan, Cumhuriyet'in eski yönetici ve yazarlarına beraat talebi

Başsavcılık beraat talebinin, cezaevindekileri de kapsamasını istedi

18 Temmuz 2019 12:19

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhuriyet davasına ilişkin hazırladığı tebliğnamede, “örgüte bilerek ve isteyerek yardım” suçunu işledikleri gerekçesiyle cezalandırılan gazeteciler Orhan Erinç, Akın Atalay, Murat Sabuncu, Hikmet Çetinkaya ve Aydın Engin ile Ahmet Şık hakkındaki cezaların bozulmasını talep etti. Tebliğnamede, Şık dışındaki gazetecilerin beraatlerine karar verilmesi istenirken, ceza almalarına kanıt olarak gösterilen, “bylock kullananlarla görüşme, bylock kullananların yazışmalarında isimlerinin geçmesi, Abant toplantılarına katılma” gibi eylemlerin tek başına “örgüte yardım” suçunu oluşturmayacağı vurgulandı. Cumhuriyet Vakfı seçimi sürecinde usulsüzlük yapıldığı, bu isimlerin gazetenin yönetimini ele geçirerek örgütlere yardımda bulunduğu iddiaları için de “olgusal içerikten yoksun” yorumu yapılarak, beraat talebinde bulunuldu. Tebliğnamede, olası beraat kararının, 5 yılın altında ceza aldıkları için haklarındaki hüküm kesinleşen ve cezaevine konulan diğer Cumhuriyet yazarlarına da sirayet ettirilmesi istendi. Ancak AKP, aynı suçtan yargılananların davalarının Yargıtay’da topluca değerlendirilmesi düzenlemesini içermesi beklenen yargı paketini Meclis tatile girmeden getirmediği için, cezaevindeki Cumhuriyet yazarları, Yargıtay’ın karar vereceği aşamaya kadar cezaevinden çıkamayacak.

Tebliğnamede, Ahmet Şık’ın ise “örgüte yardım” suçundan değil, iki kez işlediği belirtilen “örgütü ve şiddeti övme” ile “propaganda” suçundan cezalandırılması talep edildi. Buna gerekçe olarak, Anayasa Mahkemesi’nin, “PKK’lı Cemil Bayık’la görüşme suç değil” kararına rağmen Şık’ın yaptığı röportaj ve twitleri gerekçe gösterildi. Şık’ın, 3,5 yıldan 13,5 yıla kadar hapsi istendi.

Tebliğnamede, Cumhuriyet davasından 3 yıl 1 ay hüküm giyen Emre İper ile dosyaya sonradan dahil edilen ve 10 yıl ceza alan Ahmet Kemal Aydoğdu’nun temyiz itirazlarının reddedilmesi talep edildi.

Bağlayıcı olmayan tebliğnameyi Yargıtay 16. Ceza Dairesi karara bağlayacak. Daire, talebi kabul ederse, Cumhuriyet davası yeniden görülecek. Cezaevindeki hükümlü gazeteciler de tahliye edilecek ve yeniden yargılanacak. Tebliğnameye aykırı karar verilmesi durumunda Yargıtay Başsavcılığı’nın kararı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na taşıma hakkı bulunuyor.

İkiye bölünen dava

Cumhuriyet davasında, CMK hükmü gereğince 5 yılın altında ceza alan gazetecilerle ilgili mahkumiyet hükmü istinaf mahkemesi kararıyla kesinleşmiş, bu isimler cezaevine konulmuştu. 5 yılın üzerinde ceza alanların dosyaları ise Yargıtay’a taşınmıştı. Yargıtay Başsavcılığı, Yargıtay’da temyiz istemi görüşülecek davayla ilgili tebliğnamesini hazırladı.

Tebliğnamede, ifade özgürlüğünün sınırları tartışılırken, “AİHM’nin önüne giden Türkiye başvurularının büyük bölümü terör olaylarından kaynaklandığı ileri sürülen davalardır. Mahkeme, büyük çoğunluğunda meşru amaçların bulunduğunu değerlendirmiş, demokratik toplumda gereklilik koşulunun gerçekleşmemesi açısından özgürlüğün ihlal edildiğine karar vermiştir” denildi.

Şiddet çağrısı vb. açıklamaların ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğinin anlatıldığı tebliğnamede, bu konudaki AİHM kararları örnek gösterildi.

Anayasa Mahkemesi’nin ise bu konuda, “ifadelerin bağlamından koparılarak incelenmesi hatalı sonuçlara ulaşılmasına neden olabilir. Bağlamından koparıldığında milli güvenlik için tehlike oluşturması, bu ifadeye yönelik müdahaleyi tek başına haklı çıkartmamaktadır” değerlendirmesini yaptığı vurgulandı.

Tebliğnamede, şöyle denildi:

“Düşünce açıklamalarına ilişkin söz ve metinler bütünüyle ele alındığında her ne kadar toplumun bir kesimi için hoş olmayan, sert bir üslupla dile getirilen, rahatsız edici hatta şok edici, incitici olan veya ağır eleştiri ifadeleri taşıyan ifadeler olsa da şiddeti ve terör eylemlerini övmediği, kişileri ve toplulukları terör yöntemlerini benimsemeye veya şiddet kullanmaya tahrik ve teşvik etmediği, ırkçılık ve nefret söylemleri içermediği, intikam almayı hedeflemediği, silahlı direniş çağrısında bulunmadığı veya özel hayatın gizliliğini ihlal ile kişisel itibara saldırı niteliğini haiz olmadığı sürece sınırlamaya getirilemeyeceği, dolayısıyla bu nitelikleri taşımayan ifadenin sınırlandırılmasının demokratik toplum düzeninde gerekli olmadığı da bir çok yargı kararında vurgulanmaktadır.”

Tebliğnamede, terörün yoğun olduğu Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerde ifade özgürlüğünü kullananlarla, bu özgürlüğü kötüye kullananların arasındaki ayrımın yapılmasının o ülke yargı organlarına bırakıldığı anımsatıldı. AİHM’nin ise bu değerlendirme yapılırken AİHM içtihatlarında öngörülen sınırları, keyfilik olup olmadığını denetlediği belirtildi.

“Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçu örnek gösterildi

AİHM’nin sistematik hale getirdiği üç aşamalı test yöntemiyle meşru amaca ilişkin araç denetimi yaparken, ifade özgürlüğüne müdahalenin demokratik toplum düzeni bakımından gerekli olup olmadığına, gerekliyse getirilen sınırlamanın amaca uygun ve orantılı olup olmadığına baktığı kaydedildi.

Bu konuda, Anayasa Mahkemesi’nin, “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçunun anayasaya aykırılık iddiasını reddederken AİHM kriterlerini esas aldığı örneğinin verilmesi dikkati çekti.

İfade özgürlüğünün sınırı

Tebliğnamede, yargı kararlarına göre, basının ve gazetecilerin görev ve sorumlulukları anımsatılırken, ifade özgürlüğünün sınırının “terör, terörü övme, şiddeti teşvik, ırkçılık, ülkenin bölünmesi hedefini güden, demokratik rejimi yıkmayı amaçlayan” ifade açıklamaları olduğunun altı çizildi. Gazetecilerin etik sorumluluk ve ödevleri de anımsatıldı.

Ahmet Şık için “farklı suçtan yargılayın” görüşü

Tebliğnamede, Ahmet Şık’ın milletvekili seçildiği ve yargılamanın durdurulmasını talep ettiği ancak anayasanın 14. maddesine göre seçimden önce davaya başlanmış olmasından dolayı yargılamanın sürdürülebileceği kaydedildi.

Tebliğnamede, Şık’ın, “Ya Apo Kandil’e, ya biz İmralı’ya” başlıklı haberi incelendi. Tebliğnamede, haber için,  “PKK’nın bazı eylemlerinin, örgütün yönetici kadrosunda yer alan ve hakkında yakalama kararı bulunan Cemil Bayık ağzından onaylayarak, kamuoyu önünde şiddet ve tehdit içeren söylem ve düşünceleri meşru gösterdiği, örgütün cebir ve şiddet söylemlerini övdüğü, örgütün bazı suçlarını iyi göstermek niyetinde olduğu” yorumu yapıldı.

Şık’ın, DHKP-C’lilerin Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ı öldürmesi eylemi ile ilgili de haber yaptığını anımsatıldı. Tebliğnamede, Şık’ın, şiddeti öven ve meşru gösteren görüntüler eşliğinde, eylemcilerle yaptığı telefon görüşmesini haberleştirdiği, haberde, “Bizler DHKP-C savaşçılarıyız. Bu eylem mecbur bırakıldığımız bir yöntemdir… Bugün adaleti sağlamak için buradayız. Kullandığımız yöntemler meşrudur. Meşruiyetimizi ideolojimizden alıyoruz” ifadelerinin yer aldığı, Cumhuriyet’te yer alan, “Bizimki gazetecilik, sizinki ihanet” başlıklı haber metninin de Terörle Mücadele Yasası’nın 6. Maddesindeki “teröristlerin yöntemlerini meşru göstermek, öldürme eylemini övmek” kapsamına girdiği ifade edildi.

Şık’ın, Tahir Elçi’nin ölümünden sonra yaptığı “Tahir Elçi’yi tutuklamak yerine katletmeyi tercih ettiler. Katil sürüsü bir mafyasınız”, Karlov suikasti sonrası yaptığı, “Katil devlettir deyince bozuluyorsunuz”, “Suikastçinin Nusracı değil FETÖ’cü olduğunu kanıtlama gayretindeki iktidar ve yancıları, katilin polis olduğu gerçeğini ne yapacaksınız?” twitter paylaşımlarının da ayrı ayrı TCK’nın 301. Maddesindeki “devletin kurum ve organlarını alenen aşağılama” suçunu oluşturduğu ifade edildi.

Şık’ın, iki ayrı twiti için de “propaganda” suçunu oluşturduğu yorumu yapıldı.

Tebliğnamede, bu suçlar yönünden 4 aylık sürede dava açılması gerektiği tezinin ileri sürülebileceği vurgulandı. Ancak bu eylemlerin iddianamede geçtiği, mahkemenin de iddianamedeki suç vasfına bağlı kalma zorunluluğu olmadığı belirtildi.

Bu nedenlerle Şık’ın, “terör örgütüne yardım” suçundan değil, belirtilen suçlardan yargılanması gerektiği vurgulandı ve “bozma” kararı istendi.

Yöneticilerin sorumluluğu yok

Tebliğnamede, Orhan Erinç, Akın Atalay ve Murat Sabuncu’nun durumu için de şu yorum yapıldı:

“Cumhuriyet gazetesinde yönetici olarak görev yaptıkları, suça konu edilen gazetede çıkan yazıların sahiplerinin belli olduğu, söz konusu yazılara iştirak ettiklerine dair herhangi bir bilgi, belge ya da delilin dosyada olmadığı gibi bizzat gazetede suça konu edilebilecek herhangi bir yazı yazmadıkları, iddia ve kabulün de bu yönde olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla gazetede çıkan yazılar sebebiyle yazı yazanlar dışında herhangi bir sorumlulukları bulunmamaktadır. Bu sanıklar yönünden tartışılması gereken, iddianame ve mahkemenin kabulüne konu edilen, gazete dışında attıkları twitler, HTS raporları, bylock kullanıcısı bir kısım kişilerle telefon görüşmeleri, Abant toplantılarına katılmalarıdır. Dosya kapsamından sanıklar hakkında suça konu olarak yönetici sıfatı dışında suça konu edilen twitler, HTS kayıtları, kamuoyunda Abant tohlantıları olarak bilinen toplantılara katılmak olduğu iddia ve kabul edilmişse de söz konusu eylemlerin aşağıda açıklandığı üzere herhangi bir suç unsuru teşkil etmediği anlaşılmaktadır.”

ByLock, Abant toplantısı yetmez

Diğer sanıklardan Hikmet Çetinkaya, Aydın Engin’in ise hem yönetici hem yazar olarak görev yaptıkları kaydedildi. Tebliğnamede, şöyle devam edildi:

“Sanıkların kendileri dışında yazılan yazıların sahiplerinin belli olduğu, söz konusu yazılara iştirak ettiklerine dair herhangi bir iddia ve delilin bulunmadığı anlaşıldığından, yönetici sıfatıyla yayın sorumlusu olarak sorumlu tutulamayacakları, kendi yazılarının ise bir bütün olarak nazara alındığında eylemlerinin herhangi bir suç içermediği anlaşılmıştır. Suça konu edilen haber, yazı ve sosyal medya paylaşımları ile diğer delillerin terör örgütlerinin amacı doğrultusunda hareket edildiğine ilişkin kanaat oluşmasını sağlayacak nitelikte olguların varlığını da içermesi zorunludur. Eleştiri ve yorum niteliğinde yapılan haberlerin, yazıların yazıların ve paylaşılan mesajların sadece bu yönleri terör örgütüne yardım suçuna vücut vermeyecektir. “

"Bylock kullanan kişiyle görüşme suç oluşturmaya yetmez"

Tebliğnamede, daha sonra kararda ortaya konulan deliller değerlendirildi. Tebliğnamede, bylock kullanan kişiyle yapılan görüşmeye ilişkin HTS kaydının tek başına “örgüte yardım” suçunu oluşturmaya yetmeyeceği kaydedildi.

"Olgusal içerikten yoksun"

Tebliğnamede, büyük tartışma yaratan Cumhuriyet Vakfı seçimi tartışması için de, “Bu seçimler sürecinden yapılan müzakere ve yaşanan tartışmaların, Cumhuriyet Vakfı’ndaki görev ve sorumlulukları dolayısıyla Cumhuriyet Gazetesi’nin terör örgütlerine yardıma dönüşen yayın politikasındaki değişikliğe çanak tuttukları iddiasının olgusal içeriklerden yoksun olduğu anlaşılmıştır” denildi.

"Sadece katılım yetmez"

Tebliğnamede, Abant toplantılarına katılmanın da tek başına “terör örgütüne yardım” suçunun unsurlarından olamayacağı belirtildi.

Bu dosyada yargılanmayan başka dava sanıklarının Abant toplantılarına yönelik bylock yazışmalarının da yardım suçunun unsurlarından sayılamayacağı kaydedildi.

Farklı soruşturmalara konu edilen FETÖ ve PKK mensuplarının birlikte eylem planlamalarına ilişkin iddiaların da sanıklarla ilişkisinin bulunmadığı ifade edildi.

Aydın Engin ve Hikmet Çetinkaya’nın yazılarının, Akın Atalay ve Murat Sabuncu’nun yöneticilik yapmasının da “örgüte bilerek ve isteyerek yardım” suçunun tipine uymadığı kaydedildi.

Tebliğnamede, şöyle devam edildi:

“Yazıların ve sanıklar aleyhine delil kabul edilen diğer haberlerin Basın Kanunu, anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM içtihatlarının öngördüğü ilke, standart ve sınırlılıklar kapsamında demokratik toplum düzeninin gereklerine, kamu düzeninin işleyişine, ölçülülük ve suç işlenmesinin önlenmesi koşullarına aykırı olmayan iddia ve hükme esas alınan delillerin bilgi edinme, yayma, eleştirme ve yorumlama niteliğinde olduğunun kabulü ile beraat yerine yazılı gerekçeyle mahkumiyet verilmesinden dolayı bozulmasına…”

"Sirayet ettirin"

Tebliğnamede, aynı davada yargılanan ancak cezaları 5 yılın altında olduğundan temyiz hakları bulunmayan, istinaf mahkemesinin cezaları onamasının ardından yeniden cezaevine konulan gazeteciler Bülent Utku, Güray Öz, Musa Kart, Hakan Karasinir, Mustafa Kemal Güngör, Önder Çelik ile tutukluluk süresi cezasını karşıladığı için yeniden cezaevine konulmayan, Anayasa Mahkemesi tarafından da “haklarının ihlal edildiği” kararı verilen gazeteci Kadri Gürsel’in durumu da değerlendirildi.

Bu isimlerin temyiz istemleri reddedilmiş olsa da CMK’nın 309. Maddesi gereği, olası bozma kararının “sirayet ettirilmesi” gerektiği ifade edildi. Söz konusu düzenlemede, “hüküm, sanık lehine bozulmuşsa ve bu hususların temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanması olanağı varsa, bu sanıklar da temyiz isteminde bulunmuşçasına hükmün bozulmasından yararlanırlar” deniliyor.

Buna göre Yargıtay, başsavcılığın görüşüne uyar ve kararı bozarsa, cezaevindeki Cumhuriyet yazarları da tahliye olacak ve “beraat” istemiyle yeniden yargılanacak.

Yargı paketi mağdur etti

Ancak Yargıtay nihai kararını verene kadar tahliye söz konusu olmayacak. Bu süreçte Yargı Paketi’nin çıkartılması ve aynı davadan yargılanan sanıkların davalarının ayrım yapılmadan Yargıtay’da görülmesi düzenlemesinin yasalaştırılması bekleniyordu. Ancak AKP, yargı paketini getirmedi ve yeni yasama dönemine bıraktı. Bu nedenle, Yargıtay karar verene kadar Cumhuriyet çalışanları cezaevinde kalmaya devam edecek.

Utku Çakırözer: İnanıyorum ki, birkaç gün içinde AİHM de, hak ihlali kararı verecek

CHP Milletvekili Utku Çakırözer, Cumhuriyet davasına ilişkin Yargıtay tebliğnamesinin açıklamasından ardından T24'e değerlendirmede bulundu. Cezaevindeki Cumhuriyet çalışanlarının bir an önce tahliye olabilmesi için Yargıtay'ın adli tatil başlamadan karar vermesi gerektiğini ifade eden Çakırözer, AİHM'in de birkaç gün içinde Cumhuriyet dosyasını ele alarak hak ihlali kararı vermesinin beklendiğini belirtti. Utku Çakırözer'in açıklamaları şöyle:

"Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Cumhuriyet davası hakkındaki tebliğnamesi basın özgürlüğü açısından tarihi önemde. İlk olarak Yargıtay’ın ilgili dairesinin bu talepler doğrultusunda beraat kararı vermesini bekliyoruz. İkincisi cezaevinde bulunan Cumhuriyet çalışanlarının bu karar doğrultusunda adli tatil başlamadan önce tahliye edilmesini bekliyoruz. Bu tebligatname sonrasında, onların cezaevinde kaldığı her saat yeni bir hak ihlali doğuruyor.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinde Emre İper ile ilgili onama isteniyor ancak Yargıtay’ın ilgili dairesinin, İper’in telefonunda ByLock bulunmadığını belirten uzman/bilirkişi raporlarını gözönünde bulundurarak onun için de beraat kararı vermesini bekliyoruz.

İnanıyorum ki, birkaç gün içinde AİHM de, Cumhuriyet dosyasını ele alarak hak ihlali kararı verecek. Onun için Yargıtay’ın ilgili dairesinin, bir an önce, adli tatil başlamadan bu konuda beraat kararı vermesini bekliyoruz."

Kadri Gürsel: 6 eski Cumhuriyetçinin daha fazla hapiste tutulmamaları için ne gerekiyorsa bir an önce yapılmalı

Cumhuriyet davasında 2 yıl 6 ay hapis cezası onanan gazeteci Kadri Gürsel, tebliğnamenin yayınlanmasının ardından Twitter'dan bir mesaj paylaştı. Gürsel mesajında "Yargıtay Başsavcılığı’nın Cumhuriyet davası hükümlülerine beraat istemesinin ardından 6 eski Cumhuriyetçinin daha fazla hapiste tutulmamaları için ne gerekiyorsa bir an önce yapılmalı" ifadesini kullandı. 

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Tebliğnamesi'nin tam metni şöyle: