‘Erkeğin, ırzına geçilen kadınla yaşaması beklenemez’, ‘Başörtüyle gezmesi uygun değil’, ‘Erkek, erkek görünüşlü kadınla yaşamak zorunda değil’.
Boşanma konusunda aile mahkemelerince verilen ilginç kararlar, avukat Mehmet Şerif Sağıroğlu tarafından "Neden Boşandılar?" adlı kitapta bir araya getirildi.
Kitabın "Türkiye'de mahkemelere yansıyan gerçek boşanma nedenleri" başlıklı bölümünde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Hukuk Genel Daireleri'nce boşanma davalarına ilişkin 1964 ile 2008 yılları arasında verilen değişik kararlar yer aldı.
Bu kararlardan bazıları şöyle:
"-Kadının ırzına geçilmiş olması, kocası açısından ortak hayatı çekilmez hale getiren bir olaydır. Türk toplumu, karısı böyle bir duruma düşen kocadan karısını şefkatle bağrına basmasını beklemez. Bu şartlar altında kocayı müşterek hayatı devam ettirmeye zorlamak haksızlık olur. Bu halde boşanmaya karar verilmesi gerekir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi/1 Mart 1976)
-Hangi nedenle olursa olsun cinsel uyum ve doyumun sağlanmaması evlilik birliğini temelinden sarsar. Olayımızda kocanın cinsel organı normal yapıda olmasına rağmen psikolojik nedenlerle olsa dahi 8 aylık evlilik süresinde eşinin kızlığını bozamamış olması, evlilik birliğini temelinden sarsar. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi/25 Ocak 1990)
-Davalı kadının gerçekten kesin yasağı bile söz konusu olmayan ve yoruma açık bulunan tesettür (örtünme) hususunda bağdaşmaz bir tutum içine girmesi müsamaha ile karşılanamaz. Nişan töreninde başörtüsüz fotoğraf çektirmiş ve orta öğretim sırasında yine örtünmeyi düşünmemiş bir kızın evlendikten sonra başörtüsüyle gezmekte ısrar etmesi uygun bir davranış sayılmaz. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi/25 Ocak 1983)
-Evlilik hayatında kadın ve erkeğin birbirine her bakımdan zevkle yaklaşması ve bu suretle cinsel doyuma ulaşmaları asıldır. Erkek görünüşlü ve ömür boyu ilaç gücüyle dişiliğini korumaya çaba sarf eden bir kadınla erkeğin yaşamaya zorlanması mümkün değildir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi/14 Mayıs 1981)
-Tarafların 3 yıldır aynı evde 2 yabancı gibi yaşadıkları, aynı ortamda yemek yemedikleri, farklı odalarda yattıkları, kadının istek ve düşüncelerini yazıp kapı altından atmak suretiyle kocasıyla iletişim kurduğu, bu yazılarda kocasından nefret ettiğini de belirttiği anlaşılmaktadır. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi/17 Aralık 2003)
-Davacı kocanın davalı kadını evden kovduğu, davacı kadının ise kocasının kendisini daha çok sevmesini temin amacıyla onun yemeğine tırnak, idrar ve kan kattığını beyan ettiğinin anlaşılmasına göre davacı kadın daha ziyade kusurludur. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi/26 Şubat 2002)"
Bazı kararlar gerekçeli
Boşanma davalarında karar gerekçeleri arasında yer alan bazı ifadeler de kitapta şöyle sıralandı:
"-Kadının kocasının cebinden habersiz para alması güven duygusunu sarsıcı ve ahlak kurallarına ters düşen bir eylemdir
-Kocanın geceleri yatağını sık sık ıslattığı ve bu rahatsızlığın sürekli nitelikte olduğunun tıbbi raporla sabit olduğu anlaşıldığından, kadının bu duruma katlanması beklenemez
-Kadının iki taraflı ve doğuştan kalça çıkığı cinsel birleşmeyi zorlaştırdığına göre evlilik çekilmez haldedir
-Kocanın evlilik görevlerini yerine getirmediği, karısını 'Seni boşadım, boşsun' diyerek evden kovduğu anlaşılmaktadır
-Kocanın karısını devamlı olarak silahla tehdit ettiği, dövdüğü, halıya sarıp üzerine oturduğu anlaşılmaktadır
-Kocanın karısına kötü muamelede bulunduğu, karısının iç çamaşırlarını balkondan attığı, diğer eşyalarını da evden attığı anlaşılmaktadır
-Kadının kendisini aşırı şekilde ibadete verdiği, yemek yapmadığı, evin temizliği ve çocuklarla ilgilenmediği anlaşılmaktadır
-Kadının alışılagelmiş temizlik kurallarına uymadığı, adeta saçından yağ damladığı ve koktuğu anlaşılmaktadır
-Kadının televizyona çıkarak aile sırlarını açıkladığı anlaşılmaktadır."
Boşanmanın tarihçesi
Tarihte ilk klan ve topluluklardan evlilikler hakkında bilgilere de yer verilen kitabın "Evlenme ve boşanmanın kısa tarihi" adlı bölümünde, Avrupa Birliği (AB) üyesi olan İtalya'da boşanmanın ilk kez 1974 yılında halk oyuna sunularak kabul edildiği, bu yıldan sonraki ilk 5 yılda 5 milyon insanın boşanmak için buşvuruda bulunduğu belirtildi.
Kitapta, İrlanda'da 1995 yılındaki bir halk oylamasıyla kaldırılan boşanma yasağının, günümüzde Malta'da hala yürürlükte olduğu da ifade edildi.
Eski Türkler'de boşanmaya ilişkin "Kocanın zina etmesi, kocanın kendisine fena muamelede bulunması veya kocanın iktidarsız olması durumunda kadının boşanmaya hakkı olduğu kabul edilirdi. Kadının zina etmesi de koca için bir boşanma sebebiydi" tespiti de kitapta yer aldı.
Kadı yokluğu
Osmanlı İmparatorluğu'nda evliliklerle ilgili, nikahı kadıların kıydığı ve mahkeme defterine işlenen nikah için "hüccet-i nikah" adlı bir belgenin düzenlendiği anlatılan kitapta, kadıya ulaşma zorluğu nedeniyle imamların kadıdan "izinname" ile evlendirme izni aldıkları ve nikahlarda hazır bulunmaya başladıkları belirtildi.
Buna göre, evlenecek kadın veya erkeğin nikahlarına izin veren kadı veya naibi tarafından yazılan, resmi izin yazısı olan "izinname"nin, her nikah için imama hitaben, özel olarak düzenlendiği dile getirildi.
"Nikahta imamın devreye girmesi tamamen örf ve adet hukukundan doğmaktadır" denilen kitapta, "izinname"nin, İslam hukukunda evlenmenin dinsel nitelikte bulunmadığını, tamamıyla dünyevi bir işlem olduğunu gösterdiği, fakat söz konusu belge olmaksızın kıyılan nikahların İslam hukukuna uygun olarak geçerli sayılmadıkları bilgisi aktarıldı.
Zina nedeniyle boşanmada düşüş
Kitapta yer verilen 1923 ile 2006 yılları arasındaki Türkiye İstatistik Kurumu göstergelerine dayandırılan bir grafiğe göre, evlilik ve boşanmaların bugüne kadar düzenli bir artış göstermesine rağmen "zina" nedenine dayalı boşanma oranlarının ciddi anlamda düştüğü anlatıldı.
Kitapta, 1960 ile 1969 yılları arasında "zina" gerekçesiyle boşanan çift sayısı 18 bin 832 çift iken, 2000 ile 2006 yılları arasında sadece 566 çiftin bu gerekçeyle boşandığına dikkat çekildi.
Yine mevcut boşanmalar içinde en çok başvurulan boşanma nedeninin, "evlilik birliğinin sarsılması (şiddetli geçimsizlik)" olduğu ve bu nedenle yaşanan boşanmaların yıllar içinde büyük artış gösterdiği anlatılan kitapta, TÜİK'in göstergelerine göre 1940 ile 1999 yılları arasındaki 722 bin 539 olan boşanma sayısının, son 6 yılda gerçekleşen boşanma sayısıyla neredeyse eşit olduğu vurgulandı.
Kitapta, 2000 ile 2006 yılları arasında "evlilik birliğinin sarsılması" nedeniyle gerçekleşen boşanma sayısının 564 bin 618 olarak kayıtlara geçtiği vurgulandı.
Boşandıktan sonra evlenenlerin oranı
Türkiye'de yapılan evliliklerin çoğunluğunda erkeklerin kadınlardan yaşça büyük olduğunun gözlendiği ifade edilen kitapta, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünün 2005 yılı verilerine göre, yapılan 515 bin 229 evlilikte erkeklerin kadınlardan ve 46 bin 850 evlilikte ise kadınların erkeklerden yaşça büyük olduğu, 89 bin 817 evlilikte ise yaşların eşit olduğunun ortaya çıktığına işaret edildi.
Kitapta yer alan ilginç istatistiklerden biri de bir kez evlilik yapıp boşanmış olanların bir daha evlenmediklerinin görülmesi oldu. TÜİK'in 2006 yılındaki Aile Yapısı Araştırması verilerine göre, Türkiye'de her 100 kişiden 95,7'sinin bir kez evlendiği, her 100 kişiden sadece 4'ünün ise ikinci evliliğini gerçekleştirdiğinin görüldüğü ifade edildi. Ayrıca 2'den fazla evlilik gerçekleştiren kişi sayısının çok az olduğu ve her 1000 kişiden sadece 3'ünün 3 ve daha fazla evlilik gerçekleştirdiği dile getirildi.
Türkiye'de TÜİK'in geçekleştirdiği ve 1923 ile 2007 yılları arasını kapsayan "boşanma sayısı" araştırması verilerine göre, boşanmaya ilişkin rakamların kayıt altına alındığı 1930'dan 2008 yılına kadar 3 milyon 4 bin 148 kişinin boşandığı kaydedilen kitapta, 1940 ile 1949 yılları arasında 58 bin 395 çiftin, 2000 ile 2007 yılları arasında ise 603 bin 622 çiftin boşandığının anlaşıldığı belirtildi.
Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü'nün 2005 yılındaki bir araştırmasına göre kadınların 29 yaşına kadar aynı yaş grubundaki erkeklere nazaran daha çok boşandıkları, ilerleyen yaşlarda ise erkeklerin aynı yaş grubundaki kadınlara göre daha çok boşandıklarının görüldüğü anlatılan kitapta, kadınların 25 ile 29, erkeklerin ise 30 ile 34 yaşları arasında boşanma oranlarının yüksek olduğunun görüldüğü vurgulandı.
Yine, TÜİK'in bir araştırmasına göre, 1993 ile 2003 yılları arasında çocuksuz evliliklerde boşanma oranının çocuklu evliliklere göre daha çok olduğunun görüldüğü anlatılırken, 10 yıl içinde boşanan çocuksuz çift sayısı 175 bin 132 iken, 1 çocuklu 98 bin 243, 2 çocuklu 73 bin 683, 3 çocuklu 29 bin 273 ve 4 çocuklu 11 bin 787 çiftin boşandığına ve çocuk sayısı arttıkça boşanma sayısının düştüğüne işaret edildi.
Boşanma davalarının çokluğu
Kitapta yer alan başka bir araştırmaya göre, 2005 yılında açılan hukuk davaları içinde boşanma davalarının da içinde olduğu "hasımlı davaların" toplam 1 milyon 21 bin 166 adet olduğu vurgulanan kitapta, bunların içinde 156 bin 577 sayısına ulaşan boşanma davalarının önemli bir yer tuttuğu belirtildi.
TÜİK tarafından 2006'da "Aile Yapısı Araştırması" da eşler arasında soruna neden olan konular "ev ve çocuk sorumluluğu", "gelirin yeterli olmaması", "harcamalar", "kıskançlık", "sigara alışkanlığı", "giyim tarzı", "iş sorunlarını eve taşıma", "görüşülen kişiler", "eşlerin aileleriyle ilişkileri", "alkol alışkanlığı", "dini görüş farklılığı" ve "kumar alışkanlığı" olarak sıralandı.
Toplum yaşantısının fotoğrafı
Avukat Mehmet Şerif Sağıroğlu, yıllardır boşanma davalarıyla uğraştığını ve bu davaların Türkiye'deki toplum yaşantısının fotoğrafını sunması nedeniyle böyle bir kitap hazırlamak istediğini anlattı.
"Boşanma" konusunda yargıtay üyeleri, avukatlar, hakimler ve üniversite hocaları tarafından yazılan çok sayıda nitelikli eserin bulunabileceğini ifade eden Sağıroğlu, bu eserlerin, hukuki bir dil kullanıldığı için vatandaşlar tarafından anlaşılması zor kitaplar olduğunu söyledi.
Sağıroğlu, "Türkiye'deki mahkemelerde en çok boşanma davalarının görüldüğü gerçeğini göz ardı etmemek gerekiyor" dedi.