Sayısız sanatçının eserlerinde pençesine düştükleri hastalıklar büyük iz bırakmıştır. Deutsche Welle muhabiri Nina Funke-Kaiser, hastalıkların yaratıcılık üzerinde ne kadar etkili olduğunu araştırdı.
Hem şizofren hem de deha olabilmek mümkün mü?100 kişiden biri şizofren“Kapıları, bir tek hastalığın aralayabileceğine inanırım.” Ünlü Fransız yazar Andre Gide, 1930'lu yıllarda günlüğüne bu notu düşmüş. Von Gogh, Nietzsche ya da Hölderlin... Acı ve hastalıklar, sanatçıların yaptığı resme, yazdığı romana ya da şiire yüzyıllardan beri konu oldu. Almanya'nın Düsseldorf kentinde düzenlenen bir sergide de acının sanattaki etkisine dikkat çekiliyor. Sergiyi hazırlayanlardan Jocher Boberg hastalık ve sanat ilişkisi üzerine “Hastalıkla ilişki kurmak, herkeste farklılık gösteriyor. Sanatçılar da hastalıklarını aynı şekilde yansıtıyorlar, ancak onlar bunu daha çok bir fırsata dönüştürebiliyor. Terapi ve sanat birbirinin içine giriyor ve ruhsal hastalıklarda müzik ya da resim sık sık bir tedavi aracına dönüşüyor” analizini yapıyor.
Berlin'de Müze Pedogojisi alanında çalışan Dr. Jochen Boberg, meslektaşı Ulrike Damm'la birlikte tasarladığı “Acı Çeken Dahiler” adlı sergisi ise Almanya'nın Düsseldorf kentinde sanatseverlere kapılarını açtı. Sergide, farklı dönemlerden 9 sanatçının yaşadığı hastalıklarla ilişkisi mercek altına alınıyor.
Hastalığın dışa vurumu Ancak bazı sanatçıların eserlerinde hastalıklarına dair izler hemen fark edilmiyor. Boberg, ağır bir sıtma geçiren Albrecht Dürer'i buna örnek gösteriyor: “Dürer, yaptığı bir resimde şunu söylüyor: Bu sarı leke, bana acı veriyor. Dürer bu resmi daha sonra doktoruna göndermiş. Dürer'in hastayken yaptığı ilk resimlerde, çatışma içinde kapalı ve bulanık simgeler, yani apokaliptik karakterler görülüyor. Hastalık, onun dünyaya başka bir gözle bakmasına neden olmuş, ancak hastalığını doğrudan resmetmemiş.”
Dürer'in hastalığını eserlerine açıkça yansıtmamasında yaşadığı çağdaki değer yargıları büyük rol oynuyor. Zira 16. yüzyılda, hastalıklar tanrının bir cezası olarak görülüyordu ve hasta olanlar, toplumdan dışlanıyordu. Dolayısıyla Albrecht Dürer'in hasta olduğunu gizlemesi şaşırtıcı değil. Ancak Boberg, 19. yüzyıldan itibaren farklı fikir akımlarıyla birlikte sanatçıların hastalıklarını eserlerine daha açık şekilde yansıttığını söylüyor. 20. yüzyılın başlarında ise özellikle psikolojik hastalıklardan ıstırap çeken sanatçılar altın çağını yaşıyordu. Ekpresyonist, yani dışa vurumcu akımı benimseyen şairlerden Gottfried Benn de şöyle diyordu: “Sanatın büyük bir kısmı, bir psikopatın eseridir.”
Yanlış yorumlamalar Günümüzde de sanatçıların eserlerine hastalıklarının yansıdığını söyleyen Dr. Jochen Boberg, dehanın her zaman delilik ve hastalığa ihtiyacı olmadığını belirterek, yanlış yorumlamaların da olabileceğine dikkat çekiyor.
Boberg, “Yanlış yorumlama olasılığı da oldukça yüksek. Örneğin Matisse hastayken, çizemiyordu ve bu nedenle resimlerinde başka materyaller kullandı. Matisse hastalığı nedeniyle bunu yapmak zorunda kaldı. Ancak bunun anlamı, sanatında başka bir yön belirlediği anlamına gelmiyor, sadece farklı şekilde çalışmak zorunda kalmıştı” diyor.