Gündem

"Yalnız bırakıldığını hisseden kitleleri sandığa götürmek için bu muhalefet tarzı yeterli olmayacak"

"Muhalefet uysallaşma ve demeç siyasetiyle günü idare etme eğilimi gösteriyor"

14 Temmuz 2018 11:14

Cumhuriyet yazarı Özgür Mumcu, 24 Haziran gecesi muhalefetten gelen açıklamalar ve cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin “Adam kazandı” mesajı sonrası kitlelerin "yalnız bırakıldığını" hissettiğini söyledi. Mumcu, “Sokak sokak, mahalle mahalle sivil toplum örgütleriyle desteklenen bütün meselelerin siyasileştirilmesi'ne dayanan bir muhalefete ihtiyaç var” diyerek, “Kitleleri sandığa götürmek için bu muhalefet tarzı yeterli olmayacak” ifadesini kullandı.

Mumcu’nun “Anayasa yok” başlığıyla (14 Temmuz 2018) yayımlanan yazısı şöyle:

13 sene önce suç unsuru bulunmamış bir karikatürü, mezuniyet törenlerinde pankart olarak taşıdıkları için öğrencileri tutukladılar. Demek ki artık 13 sene önce verilmiş kararlar tanınmıyor. Demek ki Türkiye, ifade özgürlüğü bakımından 13 sene öncesinden bile geride.

Açalım 1950’lerin, 60’ların mizah dergilerini. O dönem siyasetçiler için yazılıp çizilenler bugünkü iktidar mensuplarına uyarlansa, kim bilir kaç karikatürist ve yazar içeri girerdi. Kimi bakımlardan Türkiye 50-60 sene öncesinden bile geri kalmayı başarmıştır.

Bu büyük başarı devam edecek. Yeni rejim, her şeyi ama her şeyi başkana bağlamak üzerine kurulu. Kendini dar bir çevreye hapsetmiş bir başkanın memleketteki bütün yetkileri bizzat kullanmasına dayanan bu rejimde hak ve özgürlüklerin giderek artan bir hızla daralacağından şüphe duymamak gerek.

Cumhurbaşkanlığı referandumunu takip eden 6 ay içinde uyum yasalarının çıkartılması gerekiyordu. Bu yapılmadı ve harekete geçmek için Erdoğan’ın seçilmesi beklendi.

Muhtemelen kazara bir başkası seçilirse, ona önceden kendisi için tasarladığı yetkileri vermek istemiyordu. Ancak daha büyük ihtimal ise, seçimden önce devletin en ufak birimini bile kendisine bağlayacak değişiklikler yapmasının oy kaybına neden olacağından çekinmesiydi.

Görülüyor ki yeni rejimde, yargının vermiş olduğu Erdoğan’ın hoşuna gitmeyen kesinleşmiş kararlar artık hukuki etki doğurmuyor. Bu saatten sonra da yargının Erdoğan’ın onaylamayacağı herhangi bir karar vermesi çok güç.

Kuvvetler ayrılığı imha edilmiştir. Haliyle yargı, iktidarın hukuki jargon kullanan ve cüppe giyen bir kolundan ibarettir.

Başkanın her şeye muktedir olduğu bu rejimin bırakalım demokrasiye, anayasalı bir sisteme sahip olduğu söylenemez. Anayasalar yasama, yürütme, yargı güçlerinin nasıl kullanılacağını düzenler. Anayasada yer alan hak ve özgürlüklerin kullanılabilmesi için bu kuvvetlerin, özellikle yargının bağımsızlığı şarttır.

Kuvvetler birleştirilince anayasanın anlamı kalmaz. Anayasanın anlamı kalmayınca da hak ve özgürlüklerde 50-60 sene öncesinden bile geriye düşülebilir.

Yeni rejimde memleketin herhangi bir alanda ilerleyebilme imkânı yok. Bakanların kim olduğunun da zerre önemi bulunmamakta. İktidarı kullanmanın tek bir ölçütü var, o da Erdoğan’ın keyfi.

Muhalefet partileri şimdiden uysallaşma ve demeç siyasetiyle günü idare etme eğilimi gösteriyor. Haksız da değiller. Yeni rejimin onlara bıraktığı oyun alanı bundan ibaret.

Yılgınlığa kapılmış, seçim akşamı yalnız bırakıldığını hisseden kitleleri sandığa götürmek için bu muhalefet tarzı yeterli olmayacak. Sokak sokak, mahalle mahalle sivil toplum örgütleriyle desteklenen, dün Kemal Can’ın Cumhuriyet’teki yazısında belirttiği gibi, “bütün meselelerin siyasileştirilmesi”ne dayanan bir muhalefete ihtiyaç var.