5 Eylül 1955'te gece yarısı Selanik'te Atatürk'ün evinde bir bomba patladı. Aslında bomba binanın bahçesine atılmıştı ve sadece binanın camları kırılmıştı. Ama patlama tam da Kıbrıs sorununun Türkiye'nin iç politikasını belirlemeye başladığı döneme denk gelmişti. Kitlelerin "Kıbrıs Türk'tür, Türk kalacaktır" sloganıyla yollara döküldüğü günlerdi. Ertesi gün İstanbul Ekspres gazetesi haberi Türkiye'ye duyurdu. Kıbrıs Türktür Cemiyeti de protesto yürüyüşleri organize etti. Ama bu yürüyüşler, Türkiye tarihine büyük harflerle 'utanç gecesi' olarak yazılan 6-7 Eylül olaylarının başlangıcı oldu. Aslında hazırlıklar çok önceden başlamıştı. Ağustos ayının ortalarından itibaren azınlıklar her sabah kapılarına ve duvarlarına çizilen haç figürleriyle uyanıyorlardı. Kendilerine yönelik tehdidin farkında olan azınlıklar, uyanır uyanmaz hemen bu işaretleri siliyordu. Ama, ertesi sabah yine aynı işaretleri buluyorlardı. Yine evlerinin yakınlarında sopa, testere, kaynak makinesi, demir makaslar hatta tırpan gibi kesici aletlerle dolu kamyon ve kamyonetler hazır bekliyordu. İşte bomba haberi sanki işaret fişeği oldu. Olayları ilk Beyoğlu'nda patlak verdi. Kurtuluş, Nişantaşı, İstinye, Yeniköy, Eminönü, Yedikule, Bakırköy, Fatih ve Eyüp'te azınlıkların ev ve işyerlerine saldıralar düzenlendi. Olaylar Moda ve Adalar'a da sıçradı. Eli sopalı, baltalı yağmacılar taş üstünde taş bırakmıyordu; dükkânları yağmalıyor, evlerdeki eşyaları camlardan aşağı atıyor, papazlara saldırıyor, kiliseleri, mezarlıkları yıkıp yakıyordu. Hatta mezarları açılıp çıkartılan iskeletler yakılıyordu. Polis ve asker olayları seyretmekle yetiniyordu. Yer yer "Bu apartmanda Rum yoktur" diyerek, komşularını kurtaran Türkler vardı.
Orgeneral oldu
İstanbul bir savaş meydanına dönmüştü. Yağmanın ve korkunun dehşet saçtığı semtlerden biri de Bakırköy'dü. Yağmacıların buluşma noktası İstanbul Caddesi'ydi. Buradaki dükkânların büyük bölümü azınlıklara aitti. Sonra gruplar halinde mahallelere dağılıp elebaşların ellerindeki listede yer alan azınlık ev dükkanlarına saldırdılar. Ama bir tek mahalleye girmediler: Cevizlik. Üstelik Cevizlik, yağma hareketinin başladığı nokta olan İstanbul Caddesi'nin bitişiğindeydi. Mahalleye girmek isteyen yağmacılar karşılarında Kurmay Albay Reşat Mater'i buldu. Hava Okulları Komutanlığı Kurmay Başkanı Reşat Mater, şans eseri o hafta izinliydi ve ailesinin yanına İstanbul'a gelmişti. Mater ailesi Muhasebeciler Sokağı'nda üç katlı ahşap bir binada yaşıyordu. Yağma hareketini haber alan Reşat Mater, Rum ve Ermeni komşularını korumak amacıyla hemen sokağa fırladı. Üstünde üniforması, elinde silahıyla... Komutanı sokakta gören mahallenin erkekleri de yardıma koştu. Kiminin elinde süpürge sapı, kiminde demir parçası... Bir anda yağmacılara karşı sokağın girişinde set oluşturuldu. Mater, ayrıca Rum ve Ermeni komşularına komşularını evine aldı. Mahalleye gelen yağmacılar karşılarında silahlı bir albayı görünce şaşırdılar. Gelen gruplar geri dönmek zorunda kaldı. İşte o gece Albay Reşat Mater sayesinde altı sokaktan oluşan Cevizlik Mahallesi'ndeki tek bir azınlık evi veya dükkânı yağmalanmadı. Mater, ordu içinde de çok sevilen bir isimdi. Olaylardan dört yıl sonra tuğgeneralliğe terfi etti, 3. Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na atandı. Tümgeneral rütbesiyle de Genelkurmay Lojistik Başkanlığı yaptı. 1967'de orgeneralliğe yükseldi. Bir yıl sonra da Hava Kuvvetleri Komutanı oldu. Yani TSK'nın üç numaralı komutanı oldu. 1969'ta bu görevi Muhsin Batur'a devretti. Mater, 22 Haziran 1989 günü yaşamını yitirdi. Olaylar sırasında altı yaşında olan Mater'in oğlu Tayfun Mater, Yunanistan'a göç eden Rum komşularının çocuklarıyla hala görüşüyor.