Girls dizisinin yaratıcısı ve başrol oyuncusu, senaryo yazarı, yapımcı ve yönetmen Lena Dunham, 28 yaşına otobiyagrafisini yazdı. Dunham, 'Not That Kind of Girl' adını taşıyan kitabı için 3,7 milyon dolarlık bir çek aldı.
İngiliz Independet gazetesinde Dunham ve onu yeniden gündeme taşıyan 'Not That Kind of Girl' için yayımlanan makale şöyle:
Lena Dunham, ilk terapi seansına dokuz yaşında gider. Terapisti ona en büyük üç dileğini sorar. “Kendi şiirsel cevabımdan etkilenmiş bir şekilde ’Bir nehir, tek başıma kalmak için’ dedim. Böylece diğer dokuz yaşındakilerden farklı olduğumu görebilecekti.”
Aşağı yukarı on yıl ileri sardığımızda, Lena Dunham üniversiteden yeni mezun olmuş ve New York’ta yaşamaktadır. Gündüzleri Meg Ryan gibi ünlülerin uğrak yeri olan ve sattığı her pahalı kaşmir hırka, kadife pantolon veya eski perde kumaşından yapılmış tanesi 320 dolar olan bez bebekten 100 dolar komisyon aldığı lüks bir çocuk giyim mağazasında çalışır. Geceleri ise biletsiz girilen partiler, pahalı lokantalarda kız kıza makarna tabağı paylaşmalar ve geç saatlerde sarhoş bir halde Seinfeld izleme seanslarınndan oluşan sonsuz bir döngüden ibarettir.
Golden Globe ödüllü, “bir kuşağın sesi”, Girls dizisinin yaratıcısı Lena Dunham’ın da özelliği bu –hayatı onun sanatı. Başına gelen her olay neredeyse anında yeni bir hikâye için ilham kaynağı oluyor. Bütün bu hikâyeler Not That Kind of Girl adlı ilk kitabında derlendi. Oyuncu, senaryo yazarı, yapımcı ve yönetmen olan Dunham listesine yazar sıfatını da ekleyebilir. Üstelik zengin bir yazar. Random House ona 3,7 milyon dolarlık bir çek yazdı bile. Yaratıcılığı tıkandığında dilini konuşmadığı şiirleri çeviren, yirmi yaşındaki bir genç kız için hiç de fena sayılmaz.
Eğer Girls’ü sevdiyseniz Not That Kind of Girl’ü de seveceksiniz. Dunham’ın karakterini canlandıran Hannah Horvath’ı ve arkadaşlarını Brooklyn sokaklarında göbeği açıkta bırakan kıyafetler ve hantal ayakkabılarıyla taşkınca dolaşmalarını gözünüzün önüne getirmeden okumanız gerçekten imkânsız. New York’ta yaşayan dört Y nesli kızın hazcılığına ve endişelerine parmak basan dizi gibi, kitap da komik, zaman zaman sancılı ve çoğu zaman “bunu yaptığına inanamıyorum” tepkisini verdirtiyor. Dizinin aksine az da olsa kurguya yer verme zorunluluğu yok, bu çocukluğundan bugüne kadar Dunham’ın hikâyesi: O, içli dışlı olmaktan çekinen kızlardan değil.
İlk bakışta Not That Kind of Girl, bedene duyulan güveni ve mastürbasyonu haykırırcasına işliyor olması nedeniyle 21. yüzyıl feminist manifestosu kıvamındaki kitaplardan biriymiş gibi görünüyor. Yanlış anlaşılmasın bu kitap nasıl kadın olunacağına dair bir rehber değil, ondan çok daha samimi ve mükemmeliyetçilikten uzak. Ailesine, rock yıldızı erkek arkadaşı Jack Antonoff ve mentoru Nora Ephron’a adanmış. Mentorunun etkisi işsizlik dönemlerini özetleyen “mesleğim kilo almak” gibi kesitlerde gözlemlenebilir.
New Yorker tarzı illüstrasyonlar eski okul arkadaşı Joana Avillez tarafından yapılmış ve ailesinden tavsiyeler, el çantasının içeriği, yemek günlüğü, taslak epostalarını kapsayan bölümler ile gençlik kitabına benzer bir hava katmış. Judy Blume’un kitaplarına sert seks sahneleriyle reçeteli ilaçlar katmışsınız gibi düşünün. Altbaşlığı “Bir Genç Kadın Size ‘Öğrendiklerini’ Anlatıyor”, Dunham devam eden bir bir sürecin parçası olduğunun farkında.
Kaygı, ilaç tedavisi ve zarar verici ilişkiler tekrarlanan temalar. Woody Allen tarzı trajikomik sahneler de mevcut: Buluğ çağında düzenlediği vegan yemek partisi veya anoreksiya hastalığına yakalanabilme ihtimali karşısında duyduğu kaygı bunlardan bazıları. Cinsellik tecrübeleri üniversite öğrenciliği döneminde zirve yapar Dunham’ın. Kullanılmış, hırpalanmış ve bir keresinde Barry adında solcu bir öğrenci tarafından tecavüze uğramıştır. Zaafları, büyütülüş şekli komik bir dille anlatılsa da karşı cinsle olan ilişkisinde açıkça öfke var.
Kişisel olduğu kadar politik ve çoğunlukla etkileyici olsa da her hayat tecrübesi anlatılmaya değmez. Bazen acımasız bir kişisel analizi okumak yorucu bir mesaiye dönüşebiliyor. Kendisiyle olan saplantısını Dunham’ın kendisinden daha iyi anlayan biri olamaz şüphesiz. Hikâyenin başlarında, ilk gençlik yıllarında internet üzerinden yazıştığı “sevgilisi” Igor’un öldüğünü öğrenir. İlk tepkisi ortak bir arkadaşlarına Igor’un onu hiç sevmeyi bırakıp bırakmadığını sormak olur. Kendinin farkında bir birey olarak, annesinin anılarını kendisininmiş gibi kullandığı için “güvenilmez bir anlatıcı” olduğunu itiraf eder. Gerçek hayat ve sanatın arasındaki çizgi merak uyandırıcı bir şekilde bulanıktır.
Bu arada isminin parlamasını sağlayan başarılı diziden kışkırtıcı bir şekilde çok az bahsediyor. Öte yandan diziye ilham kaynağı olan, arkadaşlarıyla birlikte kotardığı internet dizisi Delusional Downtown Divas’ı uzun uzadıya anlatıyor kitapta. Girls’de ise ekipten birisi ile yaşadığı pek iç açıcı olmayan kaçamak hakkında derin düşüncelerine yer vermiş. Hollywood’daki kadınlar hakkında müthiş öfkeli fakat fazlasıyla kısa bir bölüm, – “otellerde bardakların altına konan dantelli kâğıt şeyler gibi muamele görüyorlar- gerekli fakat tek kullanımlık” –onurunu zedelemeye çalışan güçlü erkekler ve şu ana kadarki çalışmaları hakkında kısımlar da var. Herhalde bazı bölümleri gelecekteki anıları için kendine saklıyor. Asıl soru ise bütün olanlardan sonra Lena’nın paylaşabileceği bir şey kalıp kalmadığı.
(Independent’dan çeviren Aslı Bankacı/Radikal )