Dünya

Wallerstein: Suriye’ye ABD askeri müdahalesi askıya alındı

ABD'li sosyolog Immanuel Wallerstein:1945’ten itibaren ilk defa ABD hükümeti, bilhassa Kongre’de, şimdiye kadar neredeyse rutin olarak desteklenmiş böylesi bir eylem önerisi karşısında, bu kadar yoğun bir iç muhalefetle karşılaşıyor

22 Eylül 2013 20:02

ABD'li sosyolog ve dünya sistemler analisti Immanuel Wallerstein, ABD'nin Suriye'de Başar Esad rejimini cezalandırmaya yönelik hava harekatına karşı büyüyen dünya çapındaki muhalefeti ve Rusya ile varılan kimyasal silah anlaşmasını yorumladı.

Öznur Karakaş'ın çevirdiği ve Özgür Gündem'de yayımlanan Immanuel Wallerstein'in yazısı şöyle: 

Geçen en az bir ay boyunca dünya, ABD’nin Suriye’de Başar Esad rejimini cezalandırma yönlü bir hava harekatı gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği, öyleyse bunun ne zaman ve nasıl olacağından başka bir şey konuşmuyordu. Bu tartışmada üç nokta ön plana çıkıyor:

1) En son Rusya’nın Suriye’nin kimyasal silahlarının uluslararası bir ajansa teslim edilmesi önerisi de dahil olmak üzere, belki de bilhassa bu önerinin ta kendisi sayesinde, mesele her açıdan sonu gelmez sürprizlerle dolu.

2) Dünya çapında ABD’nin askeri müdahalesi karşısında muhalefet ciddi boyutlarda.

3) Neredeyse bütün aktörler, gerçek endişelerini ve niyetlerini yansıtmaktan uzak görünen basın açıklamaları yapıyor.

Suriye Dış İlişkiler Bakanı’nın onayladığı güya beklenmedik Rusya önerisinden başlayalım. Bu gerçekten de ABD devlet bakanı John Kerry’nin ağzından çıkan rasgele, ciddiyetsiz bir yorumun, Başkan Obama’nın askeri müdahaleyi onaylamak üzere Amerikan halkının rızasına başvurması, planlanan günün evveli Ruslar tarafından kurnazca benimsenmesi sonucu mu gerçekleşti? Pek de öyle görünmüyor. Belli ki, Kerry ve Rus Dış İlişkiler Bakanı Sergey Lavrov, bir yıldır böylesi bir ihtimal üzerine gizliden konuşmaktaydı.

ABD müdahalesine karşı dünya çapında bir muhalefet, yine ABD içerisindeki muhalefet de dahil olmak üzere, iki açıdan çarpıcı oldu. 1945’ten itibaren ilk defa ABD hükümeti, bilhassa Kongre’de, şimdiye kadar neredeyse rutin olarak desteklenmiş böylesi bir eylem önerisi karşısında, bu kadar yoğun bir iç muhalefetle karşılaşıyor.

Dahası, muhalefet pek çok farklı kesimden geliyor, ki bu kadar güçlü olmasının nedeni de bu. Başkan Obama, bunun yalnızca ‘kısıtlı’ bir müdahale olduğunu söyleyerek muhalefeti bastırmaya çalıştı. Bu aslında, ABD’de, Ortadoğu’da, her yerde, “kısıtlı” bir müdahalenin sırf “kısıtlı” olmasından ötürü sürdürülemez, elbette verimsiz ve kabul edilemez olduğunu söyleyenlerin de dahiliyetiyle muhalefeti daha da artırdı.

O halde Obama yetersiz mi, yanıltıcı mı, yahut salt dünyada nisbeten ABD gücünün zayıflaması mı elini kolunu bağlıyor? Muhtemelen her üçü de. Kongre’ye mesajlarında ve mühim pozisyonlardaki memurların ifadelerinde, edimlerinin arkasında yatan itici kuvvet açıkça görülebilir. Obama’nın ulusal güvenlik danışman vekili Benjamin J. Rhodes bunu açıkça dile getirdi: “On yıllar boyunca, ABD, küresel güvenlik mimarisini kuvvetlendirme ve uluslararası normları temin etme rolü üstlenmiştir. Hiçbir şekilde ABD’nin bu işten elini eteğini çektiği mesajını vermek istemiyoruz.

İşte sorun tam da bu. ABD artık kararlarını dayatma gücüne sahip değil. Ancak, Obama bu gerçekliği kabul etmeye gönüllü değil. Bu açıdan, ABD’de kamuoyunun büyük bir kısmı onun ötesinde. İşte muhaliflerin çoğu da bunun altını çiziyor. Sadece ikisini ele alalım: Kıdemli Cizvit General, Rahip Adolfo Nicol·s ve Rusya Başkanı Vladimir Putin. Rahip Nicol·s şöyle dedi: “Bana kalırsa bir askeri müdahale... başlı başına gücün suistimal edilmesi. ABD, artık dünyada, komşunun büyük oğlu gibi davranmayı ve böylesi tepkiler vermeyi bırakmalı.” Putin de New York Times’ın serbest kürsü bölümünde yayınlanan yazısında, Obama’nın ABD’ye mahsus istisna olduğuna inanma haline karşı çıktığını söyledi. “İnsanları, kendilerinin istisnai olduğunu düşünmeye teşvik etmek son derece tehlikelidir. Joseph Stalin’in ABD’ye dair böylesi bir ifadede bulunduğunu, bunun da New York Times’da basıldığını tahayyül etmeye çalışın. Dünya değişti.

Son olarak, işte bu yüzden, aktörlerin hiçbirinin kamuya dönük açıklamalarını olduğu gibi kabul etmemeli. Örneğin, isyancılara silah tedariği mevzusu. CIA, Suudi Arabistan ve Katar’ın silah gönderdiğinden hiç şüphem yok. Ama ne kadar? Her üç ülke de nihayetinde bu silahların gerçek düşmanlarını güçlendirmesi ihtimalinden korkuyor. Bölgede neredeyse kimse için, Esad bir sorun teşkil etmiyor. Onlar için Esad, el Kaide’den daha iyi. Bu İsrailliler için bile, hatta bilhassa onlar için geçerli. Ancak, hepsinin illa Suriye’yle ilgili olmayan kaygıları var. İsrail, ABD’nin askeri operasyonu, İran’a karşı müdahaleye giriş olarak yürürlüğe sokmasını istiyor. Suudi Arabistan, Suriye’ye makul boyutlarda, kısıtlı bir operasyon sayesinde Arap dünyasında önderliğini iddia etmek istiyor. Katar, Suudi Arabistan’ı baskı altına almak istiyor. Mısır ordusu da elbette Esad’ı diğer herkese tercih eder.

Öyleyse işler nereye doğru gidiyor? Suriye’de iç savaş, uzun süre daha devam edecek. Suriye, sonunda, farklı silahlı kuvvetlerin kontrolü altında derebeylikler toplamı haline gelebilir. Buradaki Hristiyan cemaati, iki bin yıllık mevcudiyetleri sonrası fiilen yok olabilir. Savaşın cephesinin genişlemesini isteyen şahinler, savaşı her yere taşımaya çalışmaya devam edebilir. Böylesi bir yayılma olasılığı çok düşük ama hiç de öyle sıfır falan da değil. Suriye’de gerekçesiz bir ABD askeri müdahalesine karşı muhalefetin, muazzam bir enerjiyle sürdürülmesi gerekiyor.