Medya

"Veli Saçılık'ın sırtına plastik mermilerin sıkıldığı o görüntülere bakarken ne hissettiniz?"

Tahincioğlu: Vicdan, uzun zamandır anlamını yitirmiş bir kelimeye dönüştü

04 Haziran 2017 18:15

Milliyet yazarı Gökçer Tahincioğlu, abluka altına alınan Ankara Yüksel Caddesi'nde işine geri dönebilmek talebiyle tek başına eylem yapan Veli Saçılık'a polisin gazlı plastik mermilerle müdahale etmesini eleştirdi. "Vicdan, uzun zamandır anlamını yitirmiş bir kelimeye dönüştü. Kimseden talep etmeye de gerek yok üstelik" yorumunda bulunan Tahincioğlu, "Adaletten, haktan, hukuktan bahsedenlere belki sadece meraktan net biçimde sorulabilir: Saçılık’ın sırtına plastik mermiler sıkılırken çekilmiş o görüntülerine bakarken ne hissettiniz?" diye yazdı.

Gökçer Tahincioğlu'nun Milliyet gazetesinin bugünkü (4 Haziran 2017) nüshasında yayımlanan "Bulanık suda kalan kol" başlıklı yazısı şöyle: 

Sırtında onlarca plastik mermi izi.

Ethem Sarısülük vurulduğunda, bütün o çocuklar, Berkin Elvan, Mahsum Mızrak, Enes Ulu gaz kapsülüyle kafalarından vurulduğunda, insanlar vurulduğunda hâlâ orada yazılı duran, askıya alınmamış, ortadan kaldırılmamış mevzuatı anımsatıyorduk ya:

Yakın mesafeden ateşlenemez, ancak şu koşullarda kullanılır vs...

Kurallardan, uygulanmasından bahsetmek anlamsız elbette:

“Elleri soğumasın.”

Türkiye’nin, Yüksel Caddesi’nden, gerekçesiz çıkartıldığı işini geri istemesinden tanıdığı Veli Saçılık’ın hikâyesi bugün başlamadı.

40 yaşındaki Saçılık, “gerçek” ile, büyüdüğü NATO Yolu, kömür deposunun yanındaki gecekonduda tanıştı.

Ablukaya alınmış bir mahalle, potansiyel suçlu sayılan insanlar.

Lise son sınıftaydı çalışmaya başladığında.

Aynı yıl OSTİM İşçi Birliği’nin 8 Mart için bastırdığı, “Devlete ve erkeğe köle olmayın” bildirisini dağıttığında gözaltıyla da tanıştı.

“Münferit” sayılan muamele, gözaltında “olağandı.”

Bir bildiri nedeniyle tutuklandı.

***

Ulucanlar’da 90 kişilik koğuş ve “hoş geldin dayağı”ndan daha zor olan varsa; o da cezaevindeki, “operasyon olacak” havasıydı.

2.5 ay sonra tahliye oldu, bir süre sonra 3 yıl 9 ay hapse mahkûm edilince yeniden cezaevine konuldu.

10 kişinin öldürüldüğü 1999’daki o operasyondan kısa süre önce Burdur Cezaevi’ne nakledildi.

“Adam edeceğim sizi” diyen yeni müdür gelince, o küçük Burdur Cezaevi’nde hava değişti.

Kötü muameleye karşı duruşmalara çıkmama eylemi yapılınca, operasyon geldi.

5 Temmuz 2000 sabahı gaz bombaları, ses bombalarıyla çalındı koğuş kapısı.

Saçılık, özel eşyalarını korumak istedi önce. Mektuplarını, hatıralarını paket yaptı.

Duvarlar kırılıyor, gazdan durulmuyordu.

Bir yandaki koğuşa geçtiler önce, sonra üst kata kaçtılar.

Kaçtıkları 2. katın duvarı da kepçe darbesiyle yıkıldı.

Saçılık, atılan gaz bombalarından dolayı hava alabilmek için kafasını yaklaştırdı boşluğa.

Kepçe yeniden savruldu iki yana, Saçılık’ın kolu kalmıştı duvarla kepçe arasında.

Kopan kolunu göbeğinin üzerine koydu arkadaşları.

Artık kimse gazdan nefes alamıyordu ki itfaiye o sırada yoğun su sıkmaya başladı.

Saçılık, bilinci yarı açık dayanmaya çalışıyordu ki göbeğinin üzerinde sakladığı kolu bulanık suya karıştı.

***

Ambulansa bindirilmeden kol da bulunup sol eline verildi.

Önce Burdur’daki hastane, sonra Isparta.

Doktorlar, buza bile konulmamış kolu için, “Kurtaramayız” dedi.

Saçılık ameliyathaneye alınırken, kolunu mezarlığın yanındaki, açıktaki çöpe atıyordu hizmetli.

O kolu köpekler ağızlarında taşırken görülünce, insanlar “Cinayet” diye irkildi.

Yerel gazeteler “Vahşet” diye manşet attığında, parmak iziyle eşleştirerek kolun Saçılık’a ait olduğunu saptadı polis.

Yatağa zincirlemeler, aşağılamalar içinde geçirdi günlerini, psikolog geldiğinde ilk kez ağladı.

Haymana Cezaevi’ne gönderildi.

Artık tek kolu yoktu.

6 ay sonra tahliye edildi, yeniden yargılanmak için başvurdu ve bu kez beraat etti.

KPSS’ye girdi, bir yandan da açık öğretim sosyolojiye.

80 puan aldığında işlere başvurdu. Çoğundan ret yanıtı aldı.

TİGEM’e gittiğinde “çuval taşıması” teklif edildi.

Başka yerde başka engellerle karşılaşıyordu ki nüfus müdürlüğünden olumlu yanıt geldi.

Artık İçişleri Bakanlığı personeliydi.

Maaşıyla Paris’i ve Küba’yı gezdi, sosyolojiyi bitirdi.

Açtığı tazminat davasını kazandı, 150 bin lira aldı.

Evlendi, küçük kızı Feraye’yi tek koluyla kucakladı.

Şimdi 6’sındaki Feraye daha 3 yaşında, babasının, dönemin operasyonlarına imza atan Adalet Bakanı’na “Kolumu kim kopardı?” diye hesap sormasına da tanık olacaktı.

Hukuk, ülke gündemine göre yine değişti.

Kazandığı davada bu kez haksız bulundu, faiziyle 725 bin TL ödemesi istendi.

Bir de yıkılan duvarın parası, başka mahkûma ulaşılamadığından kendisinden talep edildi.

***

Ancak AİHM haklı buldu Saçılık’ı.

Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı’na, “Alacaktan feragat edin” diye yazı gönderdi.

Gariptir, haklı bulunan Saçılık, bu kez KHK ile gerekçesiz işini kaybetti.

İşini kaybettiğinden bu yana hakkını aramak için, tek bir insana zarar vermeden gittiği Yüksel’de, sırtına onlarca plastik mermi sıkıldığı gün üstelik, İçişleri Bakanlığı’ndan, “AİHM sizi haklı bulduğundan alacaktan feragat ettik” yazısı gelmişti, evet daha birkaç saat önce.

Haklı, ancak yerde çöküp kalmışken sırtına sıkılan mermilerden dolayı yaralı Saçılık’ın aklı, cezaevinde açlık grevini sürdüren Semih Özakça ve Nuriye Gülmen’de.

***

Vicdan, uzun zamandır anlamını yitirmiş bir kelimeye dönüştü.

Kimseden talep etmeye de gerek yok üstelik.

Ancak adaletten, haktan, hukuktan bahsedenlere belki sadece meraktan net biçimde sorulabilir:

“Saçılık’ın sırtına plastik mermiler sıkılırken çekilmiş o görüntülerine bakarken ne hissettiniz?”

İhraç listeleriyle haberler yapılırken mühim kriterler sıralanıyor:

“ByLock’u aktif kullanmak, himmet vermek, gizli toplantılara katılmak, darbede rol almak vs..”

Uzayıp gidiyor kriter listesi.

Herkes için yargı yolunun açılması ve herkesin neyle suçlandığını bilerek hak arayabilmesi elbette gerekiyor da ihraç listelerinin, “solla” ilgili kriterleri nedir acaba?

Yasal sendikanın basın açıklaması, AİHM’de haklı bulunan tek günlük iş bırakma eylemi vs.

Yaşanan ne olursa olsun, çile çekecek bellidir memlekette.

Veli Saçılık’ın kopartılan kolu yüzüyor hâlâ o bulanık suyun içinde.