Gündem

Uzmanlar, şiddet algısı oluşturan sembol ve çizimleri ele aldı: Çocuk ve gençlerin dış dünyadan yardım arayışı olarak değerlendirilebilir

Uzmanlar, farklı ve karmaşık görünen her resim ve sembolün şiddet ya da mesaj içerikli olmadığını ancak bu şekilde empoze edilmeye çalışılan figürlere de dikkat edilmesi gerektiğini vurguluyor

09 Ekim 2024 11:21

T24 Haber Merkezi

Fatih'te, iki kadını öldürdükten sonra intihar eden Semih Çelik'in defterindeki çizimler ve odasındaki figürlerin ortaya çıkmasının ardından toplumda duygu karmaşıklığına yol açan uyarıcı sembollere dikkati çeken uzmanlar, bazen öfke, cinsellik, üzüntü ve yıkım içeren çizimlerin kişinin ruh sağlığına dair ipuçları verebileceğini belirtti.

Sanatsal çalışma olarak görülen resim ve semboller bazen bilinçaltına hitap edecek çizimlerle hazırlanıyor. Bu bakış açısıyla oluşturulan bazı figürlerin taşıdığı karmaşık mesajlar özellikle çocukların ve gençlerin zihin dünyasına tesir ediyor.

Uzmanlar, farklı ve karmaşık görünen her resim ve sembolün şiddet ya da mesaj içerikli olmadığını ancak bu şekilde empoze edilmeye çalışılan figürlere de dikkat edilmesi gerektiğini vurguluyor.

Söz konusu sembollere dair AA muhabirine açıklama yapan Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Prof. Dr. Burak Doğangün, psikoz ve madde etkisi altındaki bireylerin, korkutucu, agresif figürler, beden algısının dağıldığı çizimler yapabileceğini söyledi.

Çocukların, ergenlerin ruhsal ihtiyaçlarının önemine dikkati çeken Doğangün, "Ergenlik dönemindeki ruhsal yapılanma, bebeklikten, çocukluktan ve aileden başlar. Bu yapıları oluşturmada herkese, sosyologlara, siyasilere görevler düşüyor. İyi bir bebek, iyi bir anne ve babanın ruhsal zemininde gelişir. Bu ruhsal zeminin gelişebilmesi için anne ve babanın da ruhsal yapısının iyi olması gerekiyor." dedi.

Prof. Dr. Doğangün, günümüzde koşuşturma içerisindeki yetişkinlerin çocukları ekran karşısında bıraktığını, bu durumun anne-babalık fonksiyonlarını zedelediğini belirtti.

"Kişinin sorunu neyse anlatabileceği bir güven ortamı oluşturulmalı"

Ekran aracılığıyla tekinsiz alanlarda bir araya gelen çocukların gelişim yapısının bozulduğunu dile getiren Doğangün, genetiğin de bu konuda etkili olduğuna dikkati çekti.

Prof. Dr. Doğangün, psikopatik yatkınlığın üzerine çokça düşünülmesi gerektiğini vurgulayarak, psikopatik vakaların bulaşıcı olabildiğini, bu sebeple önleyicilik noktasında okula, aileye, politikacılara ve sağlık sistemine görevler düştüğünü söyledi.

Her atipik resim çizenin, mutsuz olanın ya da davranışsal sorun çıkaranın, "katil" gibi görülmesinin yanlış olduğuna vurgu yapan Doğangün, "Kişinin sorunu neyse anlatabileceği bir güven ortamı oluşturulmalı ve 'Sana yardımcı olabiliriz.' diyebilmeliyiz." dedi.

Duygu karışıklığına yol açan bazı simge ve resimlerin sebep değil, "sonuç" olarak görülebileceğini anlatan Doğangün, "Bu çizimler, çocuk ve gençlerin dış dünyadan yardım arayışı olarak da değerlendirilebilir." ifadesini kullandı.

Doğangün, bu nedenle hangi resmin neyi ifade ettiği gibi bir dedektifliğe gitmek yerine, agresif tavırlar sergileyen ve hayvanlara zarar veren çocukların yakından takip edilmesi gerektiğini söyledi.

"Kişinin isyanına dair işaret olarak okunabilir"

Gelişim ve Psikolojik Travma Uzmanı Psikolog Ceyda Yılmazçetin de ''Absürt, sıra dışı resim çizen, duygu ve düşüncelerini farklı şekilde ortaya koyan her gencin caniye dönüşeceği'' algısının doğru olmadığını söyledi.

Yılmazçetin, ergenliğin zaten sınırları zorlamak, toplumun ortaya koyduğu kurallara karşı çıkmak çabası olduğunu belirterek, "Her farklı resim çizenin sonu felaketle sonuçlanır diye bir şey yok. Bu tür resmi gördüğümüzde çizen kişinin benlik ve dünya algısı ile ilgili kafa karışıklığı olduğunu ve aidiyetle ilgili sıkıntılar yaşadığını düşünebiliriz. Kendisine ve dünyaya dair kafa karışıklığına, isyanına dair işaret olarak okunabilir," diye konuştu.

Çocukların bazen kendilerini yetersiz ve değersiz hissettiğini, bunu yaygın kültürün değerlerine saldırı olarak ortaya koyduğunu dile getiren Yılmazçetin, kimisinin bunu şarkılarla kimisinin de suça dönüşen davranışlarla gösterdiğini ifade etti.

Yılmazçetin, dışlanmış gençlerin bir süre sonra suça yönelim gösterdiğinin altını çizerek, bunların gelişim sürecinde ciddi kırılmalar olduğunu ve gerçeklik algılarının bozulduğunu belirtti.

Resim ve çizimlerin duyguları yüceltmek için bir araç olduğunu vurgulan Yılmazçetin, "Bazen öfke, cinsellik, üzüntü ve yıkım içeren çizimler, bize o kişilerin yakın takipte olmaları gerektiğine dair ipucu verir," dedi.

"Ebeveynler, 'Anlamasam bile senin dünyanı merak ediyorum.' diyerek yaklaşmalı"

Ailelere, duygu bozukluğu yaşayan çocuklarını yakından takip etmeleri önerisinde bulunan Yılmazçetin, çocuklara yönelik geç kalınan kontroller, yaptırım ve yasaklamaların çoğu zaman sonuç vermediğini belirtti.

Ebeveynlerin çocuklarıyla vakit geçirmesinin önemine değinen Yılmazçetin, çocukların nasıl videolar izlediğinin ve neleri takip ettiğinin iletişimde yol haritası olabileceğini anlattı.

Bazı velilerin, "Çocuğum saçma sapan şeyler izliyor, ben onlara bakamıyorum bile" yaklaşımında olduğunu dile getiren Yılmazçetin, "Sen içerikten haberdar olmazsan onunla ilgili sosyal ve kültürel anlamda konuşma şansın kalmıyor. Çocuğun neye yakın olduğunu bilmezsen ona müdahale şansın da olmuyor. O yüzden ebeveynlerin, çocuğun ilgi dünyasına yakınlaşmaları ve meraklarına dahil olmaları çok önemli." dedi.

Ebeveynlerin çocuklarını takip ederken özel hayatın ihlali konusuna da hassasiyetle yaklaşmasını isteyen Yılmazçetin, "Çocuğun ergenlikte odaya kapanma sıklığı arttıysa, madde aldığına dair şüpheniz varsa, davranışları konuşmaları bozulduysa, okulu terk etmek istediğini söylüyorsa zaten bir sürü ipucuna sahipsiniz. O yüzden aileler okullarla sıkı işbirliği yapmalı. Çocuklar, takip edildiklerini bildiklerinde hem 'gıcık olurlar' hem de 'benim arkamdalar, beni gözetiyorlar' diyerek güvende hissederler" ifadelerini kullandı.

Yılmazçetin, "Çocuktur geçer", "gençtir geçer", "askere gitsin geçer", "işe girsin geçer", "evlensin geçer", "çocuğu olsun durulur" derken bazı insanların sorunları görmek yerine göz ardı etmeye çalıştığını aktardı.

Çocukların kendileriyle diyalog kurmaya çalışan anne babalarına bazen "Sen anlamazsın." diye karşılık verdiğine değinen Yılmazçetin, "Ebeveynlerin, 'Anlamasam bile senin dünyanı merak ediyorum.' diyerek yaklaşması lazım" dedi.

"Şiddet; klipler, videolar, resimler ve şarkılarla empoze ediliyor''

Yılmazçetin, velilerin çocuklarına, "Bu senin dinlediğin grup mu?", "Sözleri ne anlatmaya çalışıyor?" gibi sorular yönelterek sohbet etmeleri gerektiğini belirtti.

Son dönemde toplumsal değerlerde bir çürüme yaşandığını belirten Yılmazçetin, "Her dönemde genç kuşak bir öncekinin değerlerini beğenmedi, burun kıvırdı. Günümüzde suça, şiddete bir eğilim ve onun daha estetik algılandığı bir tablo var. Bu şiddet; klipler, videolar, resimler ve şarkılarla empoze ediliyor." dedi.

"(TikToker'lar) Bunu yaparak şiddetin pornografisinden yararlanıyorlar"

Bahçeşehir Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nilüfer Narlı ise son yıllarda toplumda anominin yükseldiğini belirterek, insanların içinde yaşadığı çatışma ve hunharca duyguları resimlerle ifade ettiğini söyledi.

Narlı, dünyanın hızlı bir dönüşüm yaşadığını, madde kullanımının arttığını ve gençlerin çok fazla uyarı aldığını vurgulayarak, "Gençler dijital platformlarda şiddet, cinsellik üzerine yoğun uyarılar alıyor. Başkalarına özenme, başkalarının sahip olduklarını elde edememenin getirdiği yıkıcı duygulara maruz kalıyorlar." diye konuştu.

Influencer kavramının da gençler üzerinde olumsuz bir etkiye sebep olduğunu aktaran Narlı, gençlerin, emek vermeden ünlü olmanın, kendini ortaya koymanın peşine düştüğünü belirtti.

Influencerların toplumlara etkisine değinen Prof. Dr. Nilüfer Narlı, "TikTok'ta video çekerek ve çok sayıda takipçi edinerek çok para kazanacağını düşünenler var zira önünde örnekler de var. TikTok'cular sansasyonel olay olduğu zaman hemen oraya gidip çekim yapıyor. Onlar bunu yaparak şiddetin pornografisinden yararlanıyorlar. Şiddeti üreten uyarılar çok yoğun şekilde gençleri ve çocukları etkiliyor. Ayrıca, Türkiye'de şiddetin pornografisini yücelten bir davranışla karşı karşıyayız. Nedeni kısa yoldan şöhret olmak, para kazanmak. Burada hiçbir ahlaki kavram yok" ifadesini kullandı.

Ebeveynlere, çocuklarının iyi yetişmesi için görevler düştüğünü anlatan Narlı, çocuk sahibi olmak isteyenlerin, "anne baba okulu eğitimi" alması gerektiğini ifade etti.

Sosyal medya içeriklerinin "özendirici" etkisine değinen Prof. Dr. Narlı, "Kariyerinde emin adımlarla yürüyen, iyi bir aile çevresine sahip genç, bu tür işlerle uğraşmaz. Eğitimi, işi olmayan ve kendisini değersiz hissederek bu tür yollara sapan, hızlı şekilde para ve şöhret hazzına ulaşmak isteyen, bütün değerleri yerle bir eden insanların sayısı artıyor." değerlendirmesinde bulundu. (AA)