Magazin

'Üstü Cavalli, altı şişhane'

Melis Alphan, Fashionable İstanbul'da defileyi izlemeye gelen ünlülerin kıyafet seçimini eleştirdi.

25 Ekim 2009 03:00

Dünyanın en önemli modacılarını İstanbul'da buluşturan "Fashionable İstanbul", önceki akşam Roberto Cavalli'nin defilesiyle başladı. Ancak ünlü modacının defilesinde daha önce sergilenmiş kıyafetlerin ağırlıkta olması izleyenleri hayal kırıklığına uğratırken, Melis Alphan'ı da defileyi izlemeye gelen ünlülerin kıyafet seçimi hayal kırıklığına uğratmış...

Milliyet yazarı Melis Alphan'ın (25.10.2009) ''Kıyafet Histerisi'' başlıklı yazısı...

Kıyafet histerisi


Cavalli defilesi, kırmızı halının gölgesinde kaldı. Bunu matah bir şey olarak söylemiyorum, yanlış anlaşılmasın.

“Giyimde aşırıya kaçmak” ifadesi bu defileyi izlemeye gelen “yüksek” sosyetemizi anlatıyor. Hepsini olmasa da büyük çoğunluğunu. Biraz da bu nedenle biz Türklerin neden bir sosyetesi olmadığını anlayabiliriz. Çünkü henüz nereye ne giyeceğimiz konusunda bile taşları yerine oturtabilmiş değiliz.

Cemiyet kadınları tuhaf bir dönemden geçiyor. Sanki yaşadıkları alanlara hipnotize edici bir gaz verilmiş; ve “En süslü halinle derhal kendini bir davete, bir kırmızı halıya at” denmiş.
Her Allah’ın günü onları böylesine bir kostüm yarışında görmemiz bundan. Kesin.

Milano’yu geçti

İşte Cavalli’nin kırmızı halısı son dönem cemiyet kadınlarının bu anlamda zirve yaptığı etkinlikti. Eş dost soruyor “Yurtdışında defilelere böyle mi gidiyorlar?” diye... Hayır efendim. Moda başkentlerindeki defilelerde en şık kadınları Milano’da görürsünüz. Ne var ki Milano bile bunun yanında “sönük” kalır.
Tamam, bu sadece bir defile değildi, aynı zamanda Fashionable’ın açılışıydı, kırmızı halı vardı... Olsun, bu kadar abartmanın hiç lüzumu yoktu. Gece çantaları, tuvaletler... Baktıkça yüzüm kızarıyor.

Giyimde aşırıya kaçmak budur

Defilenin davetlilerini giyimleri açısından üç gruba ayırabiliriz. Birincisi, defileye değil, düğüne geldiğini düşünenler. Ya düğünden sonra buraya uğramışlardı ya da defileden çıkıp düğüne gideceklerdi.
Bu grupta “giyimde aşırıya kaçma” ödülü yerlere kadar uzanan, bir kuyruğu eksik saten elbisesiyle Seda Ertan’a gidiyor.

Bacağı boyunda zarf çantası, pırıltılı dar elbisesi ve parlak smokin ceketiyle Sinem Bayer pekala gelinin şahidi olabilecek kıvamdaydı.

Hande Acar’ın yoğun, Bülent Ersoy’vari beyaz gözaltlarıyla ışıldayan makyajı “Acaba düğünde sahneye çıkıp bir şarkı mı söyleyecek?” sorusunu akla getirdi.
Ali Ağaoğlu ve sevgilisi düğünde ilk dansı yapacak gibi duruyordu.

İkinci grubumuz Cavalli’ye şıklık yapıp hayvan desenli kıyafetler giyenler. Malum hayvan desen denildiğinde ilk akla gelen tasarımcı zataalleri. Hande Ataizi muhteşem vücudunu gözler önüne seren derin yırtmaçlı leopar desen bir elbiseyle çıktı karşımıza. Yakışmış ama sallantılı pırlanta küpeler, zarf çanta bozdu havasını.
Ceyla Gölcüklü’nün pırıltılı hayvan desen tuniğinin altına giydiği uzun çizmeler bir kez daha her Türk kadınının sırf moda diye bu çizmelerden neden giymemesi gerektiğini gösterdi ve “üstü Cavalli, altı şişhane” dedirtti.

Absürtlük kraliçeleri

Üçüncü ve son grubumuz ise hepimizin favorisi; ikoncanlar. Ama grubun adı “Absürtlük Kraliçeleri”...
Üç silahşör ikoncanlar tahminim o ki uzun süre bu geceye ne giyecekleri konusuna kafa patlattılar. Bizi çok güldürdüler, Tanrı da onları güldürsün.

İvana Sert, Red Kit’te kankan dansı yapan kızlara özenmiş. Sanırım hayallerini podyuma zıplayıp eteğini ve bacaklarının sağdan sola, soldan sağa fırlatarak dans etmek süslüyordu.

Deniz Berdan “Uzay Yolu”nun setinde çay molası verilir verilmez soluğu Dolmabahçe’de aldı. Kıyafeti nedeniyle “Baş onunsa, vücut kimin? Vücut onunsa baş kimin?” dedirtti.
Eda Taşpınar evdeki perdeleri bozdurup gecenin kostümünü çıkardı. Ve kırmızı halıda kıyafetini iyice göstermek için taşkın hareketlerde bulundu. Bazı insanları kamera sever. Ama sanki şu durumda tersine bir aşk söz konusu.

İkoncan kategorisine sızan Selin İmer’in kıyafeti ise fetişist çevrelerde çok şık dururdu. O çizmeler, o topuklar... İşte gerçek bir dominatrix.

Boğazdan Cavalli mi geçti, bizimkiler kendinden mi geçti, belli değil...