Habertürk yazarı Umur Talu, Sabah gazetesinin, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının kilit ismi Reza Zarrab'ı Miami'de tutuklatan ABD'li savcı Preet Bharara'yı bir fotoşop görseli üzerinden FETÖ'cü ilan etmesini eleştirdi. 'Reza’nın peşinde' tıknefes olmuş koşuyorsun" ifadelerini kullanan Talu, "Bak üzülme, belki tamamen masum, belki yakında çıkar gelir, belki tüm iddialar yalan…Lakin Havuz Medyası bir işadamının avukatı mı? Kim tuttu bu avukatı? Tutuklanma haberi dahi vermeden Reza Bey’i yurtta ve cihanda savunma montajı yapan “havuzcular” hangi kirli su birikintisinde yetişti?" diye yazdı.
Belçika'nın başkenti Brüksel'deki terör saldırılarına da değinen Talu, Star gazetesinin "Terörist Belçika" manşetine de tepki gösterdi. Talu, "Şimdi kimi devlet veya millette de “Türkiye’de devlet IŞİD’in önünü açtı” iddiası var. O vakit toptan “Terörist Türkiye” mi diyecekler, yüzlerce insanını ve yabancı misafiri “terörist saldırıda” kaybetmiş memlekete. Bir ilken olmayınca duvardan duvara koşuyorsun işte Kamil! Fotoşopla bir çeki düzen versen aklına, kalbine, eline" ifadelerini kullandı.
Umur Talu'nun, "İki ‘dış’ haber: Dışı beni, içi seni..." başlığıyla yayımlanan (23 Mart 2016) yazısı şöyle:
"Akşam-sabah iki “bomba” düştü.
Biri bu kez Brüksel’de yine onca insanın canını alarak…
Diğeri Miami’de “darbe teşebbüsü”yle!
İkisi de “dış haber” olup “iç haber” aslında.
***
Misal bir Havuz gazetesisiniz. “Terörist Belçika” manşetiyle çıkmışsınız.
Sabah gazeteniz daha elden dağıtılırken “Terörist, Belçika’da” 30’un üstünde insanı katletmiş.
Neden bir ülkeye ve halkına, ister istemez oradaki Türkler ve büyük çoğunluğu terörist olmayan Müslümanlara da toptan “Terörist Belçika” demiş?
Çünkü PKK çadır kurmuş, Belçika devleti de kollamış ya da bir şey yapmamış.
Belçika makamlarının tutumunu eleştirebilir, “daha yeni 5 şehit daha” varken sert tavır da alabilirsiniz ama “Terörist Belçika” diye bağırdığınız gün, zar zor terörist diyebildiğiniz “Terörist, Belçika’da 34 insan öldürdü” haberi patlıyor tüm dünyada.
Şimdi kimi devlet veya millette de “Türkiye’de devlet Işid’in önünü açtı” iddiası var.
O vakit toptan “Terörist Türkiye” mi diyecekler, yüzlerce insanını ve yabancı misafiri “terörist saldırıda” kaybetmiş memlekete.
Bir ilken olmayınca duvardan duvara koşuyorsun işte Kamil!
Fotoşopla bir çeki düzen versen aklına, kalbine, eline.
***
O ilke olmadığı için sadece duvardan duvara koşmuyorsun…
“Reza’nın peşinde” tıknefes olmuş koşuyorsun.
Bak üzülme, belki tamamen masum, belki yakında çıkar gelir, belki tüm iddialar yalan…Lakin Havuz Medyası bir işadamının avukatı mı?
Kim tuttu bu avukatı?
Tutuklanma haberi dahi vermeden Reza Bey’i yurtta ve cihanda savunma montajı yapan “havuzcular” hangi kirli su birikintisinde yetişti?
Hem bu tür “darbe teşebbüsü”nün çaresi yok mu?
Reza ve bakan mahdumları tutuklandığında, hani “Paralel Darbe Teşebbüsü” sırasında, “Çözüm Süreci” neydi?
Polisleri, savcıları, hakimleri, Emniyet müdürlerini atıp değiştirmek!
Yine mümkün değil mi?
Değil mi?
Di mi?
***
Suçu kanıtlanmadıkça masum diyeceğiz elbet.
ABD’de de öyle derler.
Fakat ABD’deki gibi, bırakın yarıyı, “Tam Başkanlık Sistemi”nin de tüm dertlere çare olmadığı ortada.
Orada da bir savcı çıkıyor, Başkan yurtdışı gezisindeyken “İran politikası”nda çok kritik bir kişiyi tutuklatıyor.
Savcı öyle tam “Has beyaz Amerikalı” da değil, Hint asıllı. “Suçlamalar gerçek iş ortaklarını saklayanlar için de mesaj olmalı” diyen ve ne dediği anlaşılamayan yardımcısı da “Hispanik” kökenli.
Yani işin kökü, kökeni çok karışık!
***
Dünya “Işid katliamı”nı konuşuyor; biz hem onu, hem “İşadamı”nı.
Savcı “hüküm giyene kadar masum” Reza Bey’i, “Türkiye’deki şirketleriyle İran’la iş yapıp bankacılık sahtekârlığı, karapara aklamak, ABD’yi dolandırmak”la suçluyor.
O da mutlaka “ABD’nin değerli, ezeli ve ebedi müttefik”i Türkiye’de Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı ile hep birlik yapışıp tuttukları “İhracat Şampiyonu” ödülünün fotoğrafını gösterecektir.
Bir de, “darbe”de tutuklanıp 70 gün sonra “özgürlük ve bağımsızlığını” kazandığında, dönemin başbakanının “Altın ihracatı yapan, hayırsever zat”ın tahliyesi için dediği, “Adalet yerini buldu… Hak yerini buldu” sözünü.
Öyle ya, Adalet ve Hak, yerini bulmak için 70 gün de bekler, 70 yıl da!
***
İki yıl önce, o tahliye sonrası “Adalet tam yerini buldu” başlığıyla yazmışım.
“Umarım meslektaşlarım hak ettiği özlük ve insan haklarına kavuşur. 71 yaşındaki annemi, 9 yaşındaki oğlumu bırakıyorum. Vakıfbank’a 2 kredim, bir miktar bonus kart borcum var. Geride kalanlara bunları bıraktığım için özür diliyorum” diyerek Çeşme ADALET Sarayı önünde silahı başına ateşleyen polis Erol Benzer’in vasiyetiyle girmişim yazıya.
Sözleşmeli, köle ve işsiz öğretmen intiharlarıyla devam etmiş.
Küçücük borçları, haysiyetleri, maruz kaldıkları, sıkışmışlıkları yüzünden intihar etmiş astsubay ve uzman çavuşlarla sürmüş.
Her bölüm “Adalet yerini buldu” diye bitmiş.
Yazı şöyle sona ermiş:
“Bu polisler, askerler, öğretmenler aşağılanır, sıkışır, baskı ve tehdide maruz kalır, birkaç bin lira borç yahut işsizlikten utanıp canını alır, sıfırlanırken…
Dillerinizden düşmeyen avrolar, dolarlar, adalar, arsalar, araziler, havuz medyalarsa bu Adalet…
Adalet hakikaten tam yerini buldu.”
Bu yazı da yine öyle bitmiş oldu!
***
Unutmadan, Reza Bey’e dört elle “şampiyon” ödülü verdikleri törenden sonra Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un “üzüntüsü”nü hatırlatarak bitireyim:
“Çok üzüldüm. Keşke bu karenin içinde yer almasıydım.”
Keşke!
Fikr-i takip arşivinden:
Adalet tam yerini buldu!
Senin rızan var; onların Rezası!