Medya

Umur Talu: Darbecilerin inlerine cinlerine en çok kendileri bulaşmış sonra gel bakalım subliminal!

"Darbeci darbesine darbe der mi?"

14 Eylül 2016 18:30

Habertürk yazarı Umur Talu, darbe girişiminin ardından Gülen cemaatine yönelik başlatılan soruşturma kapsamında gazeteci-yazar Ahmet Altan ve Mehmet Altan'ın "Subliminal mesaj verdiler, darbe girişimini bilmemeleri imkânsız" suçlamasıyla gözaltına alınmasıyla ilgili yazdı. Talu, "Darbeci polisi onlar tayin ettirmiş; 'darbeci' yargı kendi denetimlerinde oluşup bir de başka darbe davaları açmış; darbeci generalleri 2014, 2015 şuralarında dahi ilk sıradan terfi ettirmişler; 'darbeci' iş adamlarıyla kendileri kol kola olmuş, darbecilerin inlerine cinlerine en çok kendileri bulaşmış… Sonra? Gel bakalım Subliminal!" dedi.

Umur Talu'nun Habertürk gazetesinin bugünkü nüshasında yayımlanan 'Darbeci darbesine darbe der mi?' başlıklı yazısı şöyle:

Bilmiyorum, der mi?

Dedi mi hiç?

***

27 Mayıs misal, “TSK memleketin idaresini ele almıştır” demiş,

12 Mart, “Şu şu yapılmazsa… idareyi doğrudan doğruya üzerine almak”tan bahsetmiş.

Hala yaşadığı için dün 36 yaşını bitiren 12 Eylül’ün çenesi düşüktü ya, “Yönetime el koymak zorunda kalmıştır… Ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur… Devlet yönetimine el koymak” diye cümleler kurmuş.

28 Şubat zaten bildiriyi bile hedef aldığı iktidara imzalatmış, adını koymamış.

27 Nisan’ın buharlaştırılmış muhtırası, “TSK yasalar ile kendisine düşen görev ve yetkilerini kullanmaktan çekinmeyecektir” buyurmuş.

15 Temmuz darbe saldırısı da “darbe” değil, “Yönetime el koymuştur” diye sallamış.

Dünyada da örnekleri çok.

Darbecilerin darbelerine darbe dediği pek yok!

Buradaki gibi “El koyma, müdahale, muhtıra” ile bazen daha saygın diye “ihtilal, devrim” bile denmiş, ama kimse kargasına karga dememiş pek!

Oysa 350 yıllık bir kavramdan söz ediyoruz. Dünya çapında. Esas manasına modern devlet ve ordularla, özellikle de azgelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerle, eski sömürgelerdeki cuntalarla filan kavuşmuş ama darbecinin darbesine darbe dediği pek görülmemiş işte!

***

Lakin en son Ahmet ve Mehmet Altan’ın gözaltına alınıp “bayram hapsi”ne çarptırılmasındaki iddia “Darbeden bir gün önce subliminal darbe mesajı vermek”gibi bir şey.

Ne hukuk ne psikoloji ne parapsikolojide öyle derin bilgi sahibi değilim de, anlamadığım şu:

Darbecinin bile darbesine darbe demediği bir dünya ve Türkiye’de, iki yazar bir TV’de darbe kavramını açıkça kullanarak nasıl darbeci olabiliyor?

Bilmediğim için soruyorum!

“Subliminal mesaj” denen, yanlış değilsem, “Açık olmayan, bilinçaltını pek farkındalık yaratmadan etkileyen, manipüle eden” bir şey.

“Böyle politikalar darbe yolu açar” dendiğinde, bunun “subliminal”i ne oluyor? Zaten açıkça kullanılmış kavram. Ertesi gün ne olacağını bilince kullanılır mı, onu da bilmiyorum!

Tamam, ertesi gün “darbe saldırısı” olduğu için cuk sayılıyor ama 15 Temmuz’a kadar 14 yıl boyunca “darbe” kavramını en çok kullananlar kim?

Açık söylüyorum, bazen ben de kullanmışımdır lakin bizzat iktidarın kendisi, çevresi ve medyasından daha fazla “darbe” kavramı kullanmış olan var mı?

Hiç değilse 2012’ye kadar, “Ergenekon, Balyoz, Ayışığı vs. darbe planları”davaları açılmadı mı? İnsanlar, darbe heveslisi yahut alakasızı karıştırılıp “içeri”atılmadı mı?

Bugün “PKK gazetesi, terör örgütü propagandası” diye yazarlar, gazeteciler hapsediliyor da; 2012’de şimdi “terörist, darbeci” diye alınan, atılan, aranan savcılar MİT Müsteşarı’nı da “terör örgütüyle temas”tan sorgulamak isteyince, iktidar ona da “darbe” demedi mi?

“Gezi”yi hemen “darbe” olarak “subliminalleyen” bir iktidar dili olmadı mı? Bugün “Gezi’de çadırları yakanlar fetöcüydü” dense dahi!

17-25 Aralık resmen “darbe girişimi” olarak nitelendirilmedi mi?

Beynimize, oyumuza, oyunumuza “subliminal” bir etkisi varsa bu kavramın, çoktan olmuş  zaten!

***

Bugün en iyi anladığımız şeylerden biri şu:

“Cemaat örgütlenmesi” denen şey, sadece devlette, yargıda, medyada, piyasada etkili-etkin olmak için değil; on binlerce mütevazı insanın inanç, güven ve sadakatini de sürükleyip “aldatarak” ordu ve poliste fiilen “müstakbel bir darbe örgütlenmesi”ni de öngörmüş.

Bunun özünü “Askeri Şura’da tasfiye olacaklardı da acele ettiler” refleksiyle izah edemeyiz. O bir zamanlama olabilir. Zamanlama hatası da belki. Ama işin özü,“TSK ve polis örgütlenmesi”, adına “sivil toplum örgütü” denmiş olan bir yapının“ileride bir gün bir darbe öngörmesi”nden başka bir şey değildir. Kim yapıyorsa, öyledir!

Lakin o vakit “subliminal” olarak ne edeceğiz?

Koskoca Bin Yıllık 28 Şubat, Erbakan’a kendisine yönelik darbenin bildirisini imzalatırken demiş ki, “TSK’ya aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için mevzuat çerçevesinde alınan tedbirler, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile bürokraside her kademede ve yargıda da uygulanmalı.”

O strateji dehası paşalar TSK’dan çok emin; dertleri öteki kurumlarda temizlik. Oysa o sıra, altlarında (bilerek-bilmeyerek) 20 yıl sonraki generallerin yarısı kadarını “darbeci cemaatçi” olarak karşımıza çıkaracak bir “Sızma Birader”operasyonu varmış.

***

Hadi onlar 20 yıl önce genç subayları, astsubayları, öğrencileri filan fark etmedi.

İki yazarı (daha) “subliminal darbe şeyi”nden alan bir düzende, yaverlerinden biraderlerine, müdürlerinden milletvekillerine, terfi tayin ettirdikleri paşalardan her mangaldaki maşalara kadar, “subliminal darbeciler”i ne bilinçle ne bilinçaltından fark edebilmiş “komuta kademesi” ile hepsinin başı bir “iktidar”mevcut.

Darbeci polisi onlar tayin ettirmiş; “darbeci” yargı kendi denetimlerinde oluşup bir de başka darbe davaları açmış; darbeci generalleri 2014, 2015 şuralarında dahi ilk sıradan terfi ettirmişler; “darbeci” işadamlarıyla kendileri kol kola olmuş, darbecilerin inlerine cinlerine en çok kendileri bulaşmış…

Sonra?

Gel bakalım Subliminal!