28 Ocak 2017 01:14
Ümit Kıvanç*
Başlığın gerisini şöyle getirmeliyiz: “...ve tamamen haksız sayılmaz”.
Suriye’deki hemen bütün öbür silahlı cihatçı örgütlerle savaşa tutuşan Şam’ın Fethi Cephesi, bildiriler yayımlayıp kendini, tavrını savundu. Bazı somut olaylar için de “öyle olmadı, böyle oldu” açıklamaları yaptı. ŞFC’nin argümanlarını, açıklamalarını toparlayarak, özetleyerek aktaracağım. Kimi yerde ifadelerini olabildiğince korumaya çalışacağım, kimi yerde de muratları neyse onu doğrudan aktarmaya. (Belirtmem gereksiz ki, bunları bilmediğim Arapça ile asıllarından değil İngilizce çevirilerinden okudum.) Kimi yerlerde parantez içi açıklamalarla araya gireceğim. (İdlib’te başlayan cihatçılar “iç”savaşı konusunda blog’umda bir ayrıntılı yazı, bir ufak haber, Duvar’a yazdığım bir yazı var; merak eden olursa diye hatırlatayım. Aşağıda okuyacaklarınızı bir zemine oturtabilme bakımından bu yazılara göz atmanızı tavsiye ederim.)
El-Kaide’den güya kopmuş El-Kaide Suriye kolu, olanlar ve olabileceklere dair hayatî şeyler söylüyor. Geri plan, geniş çerçeve vs. isteyenler, çıkarsamadan, “gerisindekini” keşfetmekten hoşlananlar için de bol malzeme var.
Gerçi bizim ülkemizde herhangi bir konuda akıl yürütmek için bilgiye ihtiyaç yok, ben yine de bunları aktarayım. Baş kısımlarda giderek yayılan cihatçılar savaşına dair bilgiler var. Bu ayrıntıları merak etmiyorsanız azıcık sabredin, Türkiye’de yaşayan herkesi yakından ilgilendiren fasıllar daha aşağıda.
Söz, eski El-Nusra (Nusret) Cephesi, yeni Şam’ın Fethi Cephesi (ŞFC) sözcülerinde:
- Ceyş el-Mücahidin örgütüyle çatışmamıza (giderek yayılan büyük çatışma böyle başladı) sebep, yolsuzlukla mücadelemizdir.
- Ceyş el-Mücahidin ile aramızda çıkan anlaşmazlıkta öbür örgütlerin çoğu tarafsız kaldı. Biz baskıcı, Ceyş el-Mücahidin de mağdur konumunda olsaydık, bize tavır alırlardı. DAİŞ’e karşı nasıl davrandılarsa, ortakça öyle davranırlardı.
- Medyadaki abartmalara karşılık, biz Ceyş el-Mücahidin, Şam Cephesi ve Raşidin Operasyon Odası’nın Batı Halep ve Kuzey İdlib örgütlerini tesirsiz hale getirir ve dağıtırken tek insan ölmemiştir. Can kaybı sadece Sukur el-Şam’la çatışmamızda meydana geldi, çünkü bize saldırdılar ve birçok mensubumuzu öldürdüler. Ve Ceyş el-İslâm, bize ağır silahlarla ateş açtı.
- Res el-Hasan’da da Ceyş el-İslâm tanklarıyla gelip köyü bastı, oysa onlarla meselemiz olmamıştı ve yörede başlayan çatışma da yoktu.
- 23 Ocak günü Sukur el-Şam lideri Ebu İsa el-Şeyh’in bizi “Haricî” diye nitelemesi ve ortadan kaldırılmamız için insafsızca çağrı yapması, konvoylarını harekete geçirmesi ve bazı üslerimize saldırması, altı elemanımızı öldürmesi karşısında şaşkınlığa kapıldık. Biz onlara ilişmemiştik, Sukur el-Şam’la meselemiz yoktu.
- Ceyş el-Mücahidin’den birçok militanın kopması üzerine örgütün ikinci adamı grubu dağıtmaya karar verdi. Liderleri Ebu Bekir buna itiraz ettiğinde, yardımcısı ona, “Türkiye’de, Suudi Arabistan’da gezerken”, Suriye’de olan bitene karışmamasını ihtar etti.
- Bazı örgütlerin liderleri, dış güçlerin maşaları. Bazı örgütler Suriye Devrimi’ni yolundan saptırmaya çalışıyorlar.
- El-Kaide ile ilişkimizi, Suriye Devrimi’nin hayrı için kesmedik mi?
-Daha birkaç hafta öncesine kadar biz bütün öbür örgütlere, “gelin birleşelim” demiyor muyduk?
- Liderimiz Ebu Muhammed el-Colani, birleşince oluşacak yapının liderliğini Ahrar el-Şam lideri el-Ömer’e bırakmayı teklif etmedi mi?
- Birleşme doğrultusunda öbür gruplarda güven yaratmak için liderimiz el-Colani ilk defa yüzünü açıkça gösterip kendisini insansız hava araçlarının, suikast girişimlerinin hedefi haline getirmedi mi?
- Kimseyi dışlamayan bir birleşme için, pekâlâ talep edebileceğimiz çeşitli haklardan vazgeçtik.
- Birleşmeye yanaşmayan biz değiliz. Öbür gruplar birleşmek istemedi. Bugün doğan bölünmenin sorumlusu onlardır.
- Bizimle birleşmediler ve buna gerekçe olarak bazı ülkelerden gelen yardımların kesileceğini gösterdiler.
- Bizim örgütümüzü lağvetmemizi, üslerimizi terk etmemizi ve elemanlarımızı dağıtmamızı dahi isteyenler oldu.
- Bize karşı genel seferberlik çağrısı yapan din âlimleri, çatışmanın büyümesinden sorumludur. Esad ve Suriye ordusunun kuşatmasında aç susuz kalmış siviller için veya Halep için yapılmayan genel seferberlik çağrıları bize karşı yapıldı.
- Bize karşı seferberlik çağrısı yaparken, öbür yanda Esad’la oturmuş, ateşkes için anlaşıyor, pazarlık yürütüyorlar.
- ŞFC’yi eleştirmek için din âlimlerinin fetva ve hüküm hazırlama ve yayımlama hızı muazzam. En az altı fetva verildi. Suriye İslâmî Konseyi’nin aynı gün verdiği iki fetvanın yanına Şam’daki Âlimler Heyeti Şura Konseyi iki fetva daha kattı, bir başkasını, aralarında Ebu Basir Tartusi’nin de bulunduğu otuz üç din âlimi imzaladı. Bir de, Abdullah el-Muheysini (uzun zaman El-Nusra’nın öndegelen destekçisiydi) dahil dört âlimin imzaladığı altıncı var. Neredeyse hepsi aynı gün ortaya çıkan toplam altı fetva! Bu durum gayet meşru sorular yaratır.
- Biz, Türkiye Rusya ile ortak hareket ettiğini açıklamışken El-Bab’da Fırat Kalkanı Harekâtı’na katılmanın caiz olup olmadığı konusunda din âlimlerinden haftalardır görüş beklerken, onlar gelişen olaylarda ŞFC’nin haksız olduğuna çabucak karar veriverdiler. Oysa âlimler daha önce bu harekâta katılmanın ancak Türkiye’nin, “işgalci katil Ruslar” bir yana, ABD ile birlikte hareket etmemesi koşuluyla caiz olacağını açık ve net belirtmişlerdi.
- Şimdi bize karşı fetvalar veren din adamları, destek ve yardım aldıkları devletlerin baskısı yüzünden bu konuda susmak zorunda kalıyorlar. Çünkü hakikati söyleyemiyorlar.
- Bizim bayrağımız altında ölenlerin cehenneme gideceğini ileri süren din adamları, Fırat Kalkanı’na ve Astana’ya katılanlar için türlü mazeret bulurken, DAİŞ ve Cünd el-Aksa ile ilişkimiz olmadığını, aşırılıkçı olmadığımızı defalarca belirtmemize rağmen, bize “Haricî” damgası vurdular. Bu damgayı daha olayların ayrıntısını öğrenmeden hazırladıkları bellidir.
- Haricîliğin en önemli unsuru tekfirciliktir; biz ne Ceyş el-Mücahidin’in liderlerini veya askerlerini ne de başka kimseyi kâfir ilan ettik.
- (İstanbul’daki “İslâmî Konsey”e hitaben:) Gelin, olanları bir de bizden dinleyin. Suriye’de olan biziz, siz uzaktasınız, Türkiye’desiniz.
- Daha önce başka gruplar arasında çıkan çatışmalarda böylesine süratle bu tür fetvalar verildiğine, seferberlik çağrıları yapıldığına şahit olmadık. Ceyş el-İslâm’ın Guta’da tamamen güç ve iktidar uğruna giriştiği saldırıda 350 mücahit öldü, böyle hükümler verilmedi; nerede kaldı birilerini Haricî diye damgalamak! ÖSO Kuzey Suriye’de Levant Cephesi ile çatıştı, birçok genç öldü, yine şu yapılanın benzeri görülmedi. Bu netameli tavırlar sadece bize karşı komplo kurulmuş olduğunu kanıtlıyor.
- Ahrar el-Şam’ın Cünd el-Aksa’yı ortadan kaldırma amacıyla giriştiği harekât yüzlerce mücahidin ölümüne, rejimin Halep kuşatmasının yirmi gün uzamasına, büyük kayıplara mal oldu. Ama kimse Ahrar’ı, şimdi onunkiyle kıyaslanır bir hasar vermeden davranan bizi suçladığı gibi suçlamadı, kimse Ahrar’a karşı genel seferberlik çağrıları yapmadı.
- Elbette bazı din adamları bizim son kampanyamızı yanlış bulabilir, günahtır, cehheneme gideceksiniz, diyebilir. Böyle bir görüş ayrılığı meşrudur. Ancak bizim yolsuzluk yapan Ceyş el-Mücahidin’e yönelik tavrımızı DAİŞ’in tutumuyla kıyaslamak, bizi onun yerine koymak nasıl mümkün olabiliyor? Kimse, ŞFC mensuplarının birilerine turuncu mahkum elbiseleri giydirip onları koyun gibi kurban ettiğini, videolarını çekip yayımladığını görmüş mü? Kimse, ŞFC’den ayrılanların hapsedildiğini, öldürüldüğünü görmüş mü?
- ŞFC’nin de yanlışları vardır, ama şu anda bize karşı yürütülen kampanyanın amacı açık: Suriye Devrimi’ni çökertmek isteyenin ilk hedefi, bu devrimin silahlı gücünün belkemiği ŞFC olacaktır. Savunma ve saldırı kapasitesinin üçte ikisini ŞFC temsil ediyor.
- Halep’in düşüşü, muhalefette birleşmenin becerilemeyişi, Astana görüşmeleri, ABD hava saldırılarının artışı ve Türk-Rus ittifakı, durumu değiştirdi. Muhalif gruplar aşağılayıcı konuma razı geldi, görüşmelere katılıyor. Rejimi devirme hedefinin yerini görüşmeler, ateşkes, giderek insanî yardım konusu aldı.
- Biz, mübarek kan dökmemeye, kimseyi tekfir etmemeye çalışıyoruz. Suriye Devrimi’ni dışarıdan satın almaya çalışanlara diyoruz ki: Satın almak istediğiniz şeyi, onun sahibi olmayan birilerinden almaya çalışıyorsunuz.
- Örgütleri temsil eden kimselerin, ŞFC’nin savaş sahasında yıllar boyu verdiği kurbanların sırtından kazanç sağlaması ve dönüp konferanslarda ve görüşmelerde üzerinden pazarlık yürüttüğü ŞFC’yi arkadan bıçaklaması dürüstçe değildir.
- Suriye’deki temel sorunlardan biri, örgütlerin adaletsizlikler yapıp, suçlar işleyip, bunların hesabını vermeden dönüp gidebilmeleridir. Levant Cephesi, Halep’te 150 savunma noktasını terk etti, savaşçıları Halep’in düşüşünü seyrettiler. Hesabı sorulmadı. Bu sona ermeli. ŞFC işte bu yüzden bazı grupları hedef aldı. Milyonlarca Suriyeli Müslüman’ın hayatına mal olacak hatalara engel oldu. Başkalarının yıllar boyu beceremediği işleri birkaç saat içinde başardı. ŞFC, “stratejik öngörü ve ciddî kaygılar”ı gözeterek, “cadı avının ve itibarsızlaştırma kampanyasının hedefi” olacağını bile bile bir karar aldı. “Bu, ŞFC’nin Suriye Devrimi uğruna kendini ilk feda edişi değildir.”
- “Cihadı ve siperleri paylaştığımız kardeşlerimize diyoruz ki: Bizi tecrit etmek ve bizimle savaşmak amacıyla Astana’da üzerinde tartışılan kararlar ve benzerleri boş laftır. Dikkat edin, farkında olmaksızın, devrim ve Cihat düşmanlarının kullandığı araçlar haline gelmeyin. Örgüt liderlerine diyoruz ki: Biliyoruz, onların (devrim ve Cihat düşmanları) sapkın fetvaları ve ideolojik terörizmi tarafından yönlendirilerek -belki iyi niyetle- sonunda pişman olacağınız kararlar alıyorsunuz, ama son pişmanlık fayda etmeyecek. Dininize bağlı kalın, Cihat’a ve savaşa dönün, siyasetin şeytanlarını ve onların suflörlerini kendinizden uzaklaştırın, böylece bizi, söz verdiğimiz üzre, yalnızca sizi destekleyen ve savunan kardeşleriniz olarak yanınızda bulacaksınız. Son olarak: Bütün örgütleri, resmî açıklamaların dilinden uzak, sahada işe yarayacak eylemleri içeren bir duyuruyla taçlandıracakları, tavır ve amellere dönüşecek aktif ve dürüstçe tedbirler almaya çağırıyoruz. Temsil ettikleri insanlar, siyasî ve askerî olarak birleşmiş, barışa ve savaşa karar verecek, halkımızı koruyacak ve dinimizin ve kutsal mekânlarımızın muhafızı olacak, Şeriat’a dayalı bir Sünnî yönetim biriminin statü kazanması üzerinde anlaşmalılar. Bu amaca ulaşmak için işbirliği yapmanın aciliyeti ve önemi konusunda ısrarcıyız. Kendimizi buna adamaya tamamen hazırız.”
Yazıyı uzatmamak için yorum fasıllarına girişmiyorum. Fakat o kadar çok mevzu var ki burada…
Bu yazı ilk olarak P24’te yayımlanmıştır.
© Tüm hakları saklıdır.